Sosyal Medya

Makale

Müslümanların Birbiriyle Kirli Savaşı

Müslümanlar ahlâkî değer ile özlerini yitirince sınır tanımamaya başladılar. Birbirleriyle fiili savaşlarının yanında dolaylı bir mücadele içindedirler. Ve artık sosyal medya denilen gayyanın sınır tanımazlığında en olmadık yollara başvuruyorlar.

SavaÅŸların da bir ahlâkî yönü var. Müslümanlar geleneklerinde savaÅŸta bile ahlâkî özlerini koruyorlar. SavaÅŸta ölmüş bir cesede bile saygı gösteriyorlar. Savaşın kendi gerekçelerinin dışına çıkıldığında orada duruveriyorlar. Hazreti Ali’nin bir hamle ile öldürmek üzere olduÄŸu hasmının kendisine tükürmesi üzerine vazgeçiyor. EÄŸer o kiÅŸiyi öldürse kendisine tükürdüğü ve bunun nefsi ve kiÅŸisel bir soruna dönüştüğünü düşündüğü için vazgeçiyor.

Fakat günümüz Müslümanları kendi geleneklerinde var olan ahlâkî duruş ve üslup yerine bugünün ve yabancıların tutumuna karşılık bir ahlak geliştiriyor. Karşı taraf kendisine zulmetmişse aynıyla mukabelede bulunuyor. Zalimin bir benzeri oluyor. Zulme zulüm ile karşılık vermek bir üslup ve ahlâkî tutum oluyor. Oysa Müslüman geçmişe ait kimi durumları yeni koşullara göre terk edebiliyor. Bunu geçmişimizdeki örneklerde bolca görebiliyoruz.

Bugünün en temel bakışı birbirlerinin kirlerini deşip ortaya dökmek. Hemen herkes bir hafiye konumunda. Hasmının açıklarını yakalamaya kendini görevli görüyor.

Türetilen düşman profilleri ve oluşları moda gibi bir dalgaya dönüşebiliyor. Sınır tanımazlıkla en olmadık yollara başvuruluyor. Kişilerin mahremiyetleri, çevre ilişkileri, sosyal durumları, toplum değerleri görmezlikten gelinerek en uçlara kadar varılıyor. Hasımlarının kir ve günahlarını ortaya saçıp dökünce bir üstünlük sağladığını sanıyor. Tabiî taraflar artık bunu tam bir taktik savaşa dönüştürüyorlar. Birbirlerinin kusurlarını gözetiyorlar. En küçük bir kusur bir fırsatta saçıp savruluyor. Bugün için insanı etkileyen önemli araçlar var. Bir insanın mahremiyetine girmek hiç de zor değil. Çünkü ellerinde ve ceplerinde taşıdıkları nesneler kendileri için bir tuzak. Bunlar aynı zamanda belli merkezlerde denetim altındadırlar.

Siyasal ve çıkar çekişmelerinin sınır tanımazlığında mücadele bir hırsa dönüşüyor. Hırsın sınırı yoktur. Kurbanları kim olursa olsun onu alt etmeye kendini adamıştır. Hırs aklı da kalbi de tutsak eder. Onlara fırsat vermez. Gözü dönmüş bir kere.

Dava bilinci yitince savaş başka alanlar için veriliyor. Çünkü dava bitince idealizm yok oluyor. Savaşta kaybedecekleri cephe çıkar cephesidir. Bu ister makam, ister konum, ister para olsun fark etmiyor. Hepsi aynı kapıya çıkıyor.

Toplum bir travma geçiriyor. İpin ucu iyice kaçmış durumda. Ve bu savaşta paranoyak bir tutum hayatın yönü ve üslubu oluyor. Vehmini çıkara ve hırsa odaklı olarak kurgulayanlar başkalarını kendi nefsi çıkarlarının kurbanı ediyorlar.

Bir Müslüman en önemli hayat ve ahlâk vurgusu olan kul hakkı ilkesini artık gözetmiyor. Bir kulun töhmet altında tutulması ve kimi olmadık şeylerle suçlanması vebali ve sorumluluğu hiç mi hiç hesaba katılmıyor.

Ahlâkî çürümüşlük genele yayılınca bunun önünün alınması da güçleşiyor.

Savaş alanı büyük ve cephelerine yetişmek de güç. Hangi cepheden neyin nasıl geleceği kestirilemiyor. Ne yapılırsa yapsın insanın üzerine sıçrayan bir zift oluyor. İnsanın üzerine yapışıp kalıyor. Bunlarla başa çıkmak hiç de kolay olmuyor.

Kendilerini üstün kılmak ve üstesinden gelmek için en olmadık yollara başvuruluyor. Sınır tanımazlık bu bakışın bir üslubu oluyor ne yazık ki. Ne günahın, ne sevabın ve hayrın anlamı var. Varsa yoksa çıkarlar. Bu, böyle olunca toplumun huzuru kaçıyor, bereketi gidiyor, rahmet üzerlerinden eksik oluyor.

Müslümanlar özlerini yitirince dengelerini de yitirmiş oldular. Dengelerini bulmaları için peygamber ahlâkını yeniden özümsemeleri gerekiyor ama ne yazık ki bu dünya tamahı, tüketimi ve hırsı buna başlıca engel. Sonumuzun hayrolmasını dilemekten ve kalemimiz sözümüzle konuşup düşünmekten başka bir şey elimizden gelmiyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.