Makale
Dünyaya mı daha çok inanıyoruz ahirete mi?
LAİK yaşamın karşısında olmak laik yaşamadığımız anlamına gelmez.
‘Kahrolsun materyalizm’ demekle de materyalist olmaktan çıkmış olmayız.
‘Amel imandan bir cüz deÄŸildir’ fetvasınca önümüzde serazat bir alan açılıyor ne de olsa.
Pekâlâ, materyalizme karşı olduÄŸumuz halde bu dünyadaki savaşımızı “materyal” üzerine sürdürebiliriz.
Yeşil sarıklı ulu hocaların hiç sesi çıkmaz. Huyumuz kurusun, maddeciliğe karşıyızdır, ama maddi olanla ilişkimizi maslahatgüzarlık düzeyine bile indirmeyiz. Neden İslamcılık bu topraklarda maya tutmuyor bir türlü, hiç düşündünüz mü? Doğru düzgün bir Müslüman şahsiyeti gösteremediğimiz için belki de.
Ahireti bilgi dağarcığımızdan hakkel yakin derecesinde bir inanca taşıyamadığımız için din adına ne yapsak dünyaya yarıyor. Yediği kendisine yaramayan bünyeler gibiyiz. Hakiki anlamda bir ahret bilinci olsa Müslümanlar bu denli birbirine karşı acımasız ve adaletsiz mi olurlardı acaba?
Üzüm demenin üzüm yemek için yeterli olduğunu itikat haline getireliden beri ne yazık ki bir ilkeyi dillendirmek onu yaşamanın önüne geçti.
Önce birbirimize zulmediyor, sonra adalet sempozyumu düzenleyerek, böylelikle birbirimizin hakkını ödediğimize kendimizi inandırıyoruz.
Ahirete inanmak en büyük içsel terbiye metodudur. Bunun kuvve ya da temenni olmaktan fiile geçmesi için dünya ile ilişkilerimizi gözden geçirmemiz şarttır.
Görünen manzaralar dünyaya inananların gerçek sayısının ahrete inananlardan katbekat daha fazla olduğudur.
Ölümü öylesine kanıksadık ki cenazeler ve mezarlıklar da artık kimseyi uyarmaya fayda etmiyor.
Ä°bret unsuru ve sınanma vesilesi olmaktan çıkıp “Hayatın realitesi” haline geldi ölüm.
Hayata alıştığımız nispette ölüme alıştık. Her ikisini de görecek gözlerimizi mülkiyet ve menfaat çarşısında kör ettik.
Dünyanın “üç günlük” olduÄŸunu günde nerdeyse üç yüz defa yinelerken ufacık bir dünya menfaati için kardeÅŸlik hukukumuzu gözümüzü kırpmadan çiÄŸneyebiliyoruz.
Söylediklerimiz mi gerçek eylediklerimiz mi? Dünya ile arasına sütre koyması gereken tarikatlar bile dualarla, zikirlerle ve fikirlerle değil, şirketlerle ve holdinglerle ayakta duruyor.
Öldürme, hırsızlık, içki içme, zina..gibi somut ve kaba günahları çeşitli engellerden dolayı işleyemeyen kesimler bunun acısını yalan, dedikodu, kibir, alay, israf,adaletsizlik gibi sinsi günah biçimlerini hoyratça işleyerek çıkarmaktalar.
Adaletsizlik yapan pekâlâ uygun bir ortamı bulduğunda hırsızlık da yapabilir, dedikodu yapıp ölmüş kardeşinin etini irkilmeden yiyen elbet kibrinin kendisini teşvik etmesiyle adam da öldürebilir. Zanda bulunan zina da edebilir.
Ahiret dünya için değil, dünya ahret içindir, dikkat!
Henüz yorum yapılmamış.