Makale
BÄ°Z HANGÄ° DÃœNYANIN Ä°NSANIYIZ
İnsanların kültürel birikimleri, çevre ve ortamları nereye ait olduklarının göstergesi. Kültür coğrafyası tanımlaması yerinde bir deyim ya da kavram.
İslâm milletine mensup olanlar hangi kavimden olurlarsa olsunlar, farklı dillerle konuşsalar bile ortak bir dilleri var. Ruh dünyaları aynı. Ruh akrabalığı desek daha yerinde olur. Dünyanın bir ucundan bir diğer ucuna gittiklerinde ve buluştuklarında yakınlık duyarlar. Onları birbirine yakınlaştıran duygu nedir, nasıl oluyor da bir yakınlık ve sıcaklık yaşanıyor?
Müslümanların selâmlaÅŸmaları birbirlerini esenlemeleri Allah’ın adıyla ve rahmet dileme iledir. Bunda asla bir çıkar söz konusu olmuyor. Bir insan bir diÄŸerini Allah selâmıyla esenlerken ortak bir dili yakalamanın baÅŸlangıcıdır. Birbirlerini selamla esenledikten sonra birbirlerine güven verirler. Rahat olmaları saÄŸlanır. Bir cemiyete girildiÄŸi andan itibaren o cemiyetin doÄŸal bir parçası olurlar. Asla orada yapay durulmaz. Sırası gelince ya da mevcutların yönlendirmesiyle sohbet dairesine dâhil olunur.
İnsanın gönlüne geçişler sağlanır. Bu tür sohbetler tatlı bir hava oluşturur. Müslümanların meclislerinde hikmetli sözler sökün eder. Ya ad herkes kendi haddini bilir konumuna göre. Söze dâhil olmanın gerekçeleri olur. Sohbet meclislerinde insanlar birbirlerine hükmetmezler, nutuk atmazlar. Dertleşirler. Dertleşmenin de ortak bir dili var. Dert sahibi insanların sözleri daha kalıcı ve etkili olur. Acı çeken ruhun sözleri daha etkili olur.
Büyükler meclisinde haddini bilen sözün ve sohbetin sahibine kulak verir. Mümkün olduğunca müdahil olmaz. O kimse o anda hikmetli sözler devşirir. Kendince bir yük oluşturur.
Bu tür meclislerde sözün olumsuzuna yer verilmez. Zorunluluktan mecliste söz konusu bir söz olacaksa, anında ve ilk tepki. “Meclisten dışarı” denilerek olumsuzluklar kapı dışarı edilir ya da o meclise ait olmadığı açıkça beyan edilir. Kimse de töhmet altında bırakılmaz.
Birbirlerine küçük takılmalar, muziplikler meclisi şenlendirmek içindir. Orada asla ağır bir ortam söz konusu olmaz. Çünkü herkes kendi yerini bilir. Sohbete dâhil olması gerekirse olur, olması söz konusu değilse edebince oturur ve dinler. Dinlemek de meclise dâhil olmadır.
Bu halkalara dâhil olmak için âdeta can atılır. Bu tür meclislere aşina olmuş olanlar dünyanın hangi ucuna giderlerse gitsinler ortak dil bağları vardır. Onlar birbirlerinin gönüllerine anında nüfuz ederler. Sonra da can ciğer olurlar.
Husumet ve kötülüklerin birbirimizin üzerine boca olduğu şu zamanda şundan eminim ki bir meclise girildiğinde Allah selâmıyla birbirilerini esenleyenler ortak dil bağlarını yakalamış olurlar. Sonrası ardından gelir. Yeter ki bu dil bağı sağlanabilsin.
Bir milleti bir birine hasım etmenin yolu bu meclislerin dağıtılmış olması, dil bağı olacak gönülden gönle geçecek olan güzelliklerin ortadan kaldırılması ile olur.
Meclislere giren olumsuzluklar kemirici kurtlardır. Bunu genele yayabilir veya teşmil edebiliriz. Fitnenin kaynağı insan dilidir. Dili sohbetin güzelliklerinden beslenmiyorsa, fitnenin ocağından besleniyorsa zehirli bir nesneye dönüşür. Zehir akıtan da insan olur. O zaman meclisten de ruhtan da içeri girer. Müslümanların dünyası farklıdır ve kendine özgüdür. Peygamberimizden bugüne bu halkalar eklemlenerek yolculuklarını sürdürüyorlar.
Gönül kapıları güzelliklerden beslenince güzellikler sunar. Güller açar, rahiyalar yayar. Sohbet halkalarını başlatmak ve sohbet meclislerinin müdavimi olanlar paylarına düşeni alırlar. Aldıkça da zengin bir ruh dünyasına sahip olurlar.
Sözün, dilin, ruhun güzelliklerine ne kadar da gereksinimimiz var. Bu dil bağı güçlü bir dünya oluşturur. Bu dünya da ancak bize ait olur.
Henüz yorum yapılmamış.