Sosyal Medya

Makale

Çok özür dilerim

Geçenlerde bizim mahallede namlı bir vakıf üniversitesine konuşmacı olarak gittim. Özellikle sosyal bilimlerle ilgili fakülteleriyle çok iddialı bir okuldu. Kampüsü şahane, sosyal imkanları olağanüstü görünüyordu. Konuşmamda salondaki öğrencilere sordum: 'Abiler, ablalar. Şahane bir okulda okuyorsunuz. Ağırlıklı olarak da sosyal bilimler ve din eğitimi ön planda gördüğüm kadarıyla. Şu ana kadar okulunuza Judith Butler, Mestroviç, Byung-Chul Han, Seyyid Hüseyin Nasr, Judith E. Tucker, Boby Sayyid, Tarık Ramazan gibi çağdaş düşüncenin temsilcisi isimler konferanslara gelmiş olmalı. Hangileri geldi bu isimlerin?'

Salonda keskin bir sessizlik oldu. Anlaşılan bu isimlerin hiçbiri okulu teşrif etmemişlerdi. Sayyid'in ya da Mestroviç'in oturması gereken koltukta ben oturuyor, onun konuşması gereken salonda ben konuşuyordum.

Konuşmam bitip de dışarı çıkınca bir kız öğrenci yaklaştı yanıma. 'Abi sen o isimleri söylüyorsun da biz daha Rasim Özdenören'i bile getirtemedik okula' dedi.

Onlarca vakıf üniversitesi, yüzlerce fakülte var. Ancak bırakın dünyaca ünlü isimleri 'misafir öğretim üyesi' olarak üniversiteye getirmeyi, bırakın onları seminerlere, panellere, konferanslara davet etmeyi, yanı başımızda yaşayan koca çınar Rasim Bey dahi öğrenciler istediği halde okula davet edilmiyor.

Neyse, bunu gündeme getirdiğim için çok özür dilerim.

Bir Balkan şehrinde Türk sanatçıların eserlerinden oluşmuş bir sergiyi dolaşıyorum. Fena bir salon değil burası. Sergiyi düzenleyen kurumun direktörüne soruyorum: 'Abi, medya temsiliniz nasıl oldu? Ülkenin kültür-sanat camiasından yoğun katılım gerçekleşti mi bu güzel sergiye?'

Aldığım cevap üzücü oluyor: 'Basında pek çıkmadık. Sergiyi de genellikle bizim Türk öğrencilerle burada yaşayan vatandaşlarımız dolaştı.'

Binlerce Euro harcayıp sergi yapıyoruz, fakat bu serginin o ülkeye nasıl pazarlanabileceğine dair bir tek fikrimiz yok.

Neyse, bunu gündeme getirdiğim için çok özür dilerim.

Gençler geliyor ofisime. Pırıl pırıl, aydınlık yüzlü gençler. Çok güzel projeler, yepyeni teklifler öneriyorlar. Edebiyat, tiyatro, yardım faaliyeti, sinema, sosyal medya kampanyası… Aklınıza hangi alan gelirse ÅŸahane fikirleri var. Ufacık destekler, küçücük ilgiler bekliyorlar.

Soruyorum gençlere: 'Devletimizin ilgili kurumlarına gittiniz mi? Yerel yönetimlere uğradınız mı? Bunlar gerçekten şahane işler. İlgilenmediler mi sizinle?'

Cevap tabii ki beklediğim gibi oluyor: 'Abi, bırakın randevu alabilmeyi, sekreterlerine bile ulaşamadık. O yüzden geldik zaten yanınıza. Bize bi yardımcı olsanız.'

Neyse, bunu gündeme getirdiğim için çok özür dilerim.

Bir belgesel kanalı izliyorum. Nerede bir bembeyaz Türk varsa ekranda o var. Sunuculu televizyon programlarını, gezi günlüklerini, yeme-içme gezmelerini bize belgesel diye yutturuyorlar. Üstelik bizim de bunu 'çok klas, aşırı elit' falan bulmamızı bekliyorlar. Sonra bir bakıyorsunuz, meğer o kanalın olduğu platformu son iki yıldır 'yerli ve milli' adamlar yönetiyorlarmış. Hani yönettikleri yemek kanalında Ramazan'a özel bir yemek programı yapma konusunda dahi bin türlü engelden bahseden 'yerli ve milli' adamlar.

Boşluğa soruyorsunuz: 'Memlekette belgesel yapmayı bilen onlarca insan, onlarca yönetmen varken bu içeriği bize niçin yutturmaya çabalıyorsunuz? Belirgin bir amacınız var mı, yoksa sadece günü kurtarmanın tatlı hazzı ağır mı basıyor?'

Neyse, bunu gündeme getirdiğim için çok özür dilerim.

Bugün özür dileme günümdeyim. Özür diliyorum, zira bence de memlekette sosyolojik, bürokratik, politik olarak her ÅŸey çok yolunda. Kimse kimseye düşmanlık etmiyor, kimse kimseyi harcamıyor, kimse kimsenin ayağını kaydırmaya çabalamıyor, kimse hakikatin tek sahibi kendisiymiÅŸ gibi davranmıyor, kimse oturduÄŸu koltuÄŸun hakkını vermemezlik etmiyor. Her ÅŸey çok yolunda…

O yüzden gerçekten hepinizden çok ama çok özür dilerim.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.