Sosyal Medya

Makale

Yusuf hocayı asalım, Cihan ablayı kurşuna dizelim

Bütün günah Yusuf Kaplan'da, Cihan AktaÅŸ'ta, Atasoy MüftüoÄŸlu'nda… Biz asla hata yapmayız' yazmıştı Ali Görkem Userin. Cümleyi 'sahi' sanacaklar için söylemeliyim ki elbette nefis bir ironi idi yaptığı.

Ortaçağ Avrupa'sının o karanlık dolu günlerinde bir şehre veba ya da başka bir salgın hastalık uğradığında yapılan ilk iş ateşte yakılacak yahut linç edilecek cadılar bulmak olurmuş. Şaşaalı infazların ardından bütün şehrin günahlardan arındırıldığına, dolayısıyla hiçbir mikrobun o şehirde yaşayan insanların hayatını artık tehdit etmeyeceğine inanılırmış. Elbette şehir salgın hastalıktan kırılırmış ancak Katolik rahiplerin buna da cevabı hazırmış: 'Bütün cadıları bulup cezalandırmadığımız için Tanrı bize öfkeli. O yüzden alıyor canımızı.'

Üstelik Ortaçağ Avrupa'sında birinin cadı ilan edilmesi o denli kolaymış ki. Grip geçsin diye ıhlamur mu kaynatıyorsun, cadısın. Birine lanet mi ettin, cadısın. Erkek kılığını andıran bir kıyafet mi giydin, cadısın. Gözünün üzerinde kaşın mı var, cadısın.

Açıkça söylemek isterim ki son zamanlarda pis bir modaya dönüşen 'sosyal medya linçleri' bana hep Ortaçağ Avrupa'sını ve engizisyon mahkemelerini hatırlıyor.

Olaylar şöyle gelişiyor: Kendilerini hakikatin tek sahibi, gerçeğin yılmaz savunucusu ilan eden engizisyon papazları ellerinde bir ajanda ile cadı avına çıkıyorlar. Kendilerinden farklı düşünen kim varsa derhal ötekileştirerek başlıyorlar linçe.

(Tam bu noktada ifade etmek isterim. Şahsımı linç etmek isteyen engizisyon papazları varsa Gezi'nin ilk günlerinde yazdıklarımı gündeme getirebilirler. Yahut mesele henüz 'dershane kavgası' gibi dururken Gülen ve cemaat hakkında yazdığım mesajları öne çıkarabilirler. Hele çözüm süreci devam ederken yazdıklarım onlar için biçilmiş kaftan olacaktır. Eh, bu da bir nevi arama motorunda alan daraltması hizmeti. Teşekküre değmez. Linççi arkadaşlara başarılar dilerim.)

Hayır. Ellerinde taşlarla, alevlerle dolaşan bu arkadaşlara 'yahu sizi kim hakikatin tek sahibi kıldı, bu hakkı kendinizde nereden buluyorsunuz?' sorularını yöneltemiyoruz. Zira bu arkadaşlar güçlerini 'çok yüksek yerlerden alıyorlarmış' gibi yapmayı da, kendileri olmasa memleketin sahipsiz kalacağı fikrini etkili şekilde yaymayı da çok iyi başarıyorlar.

Belki biliyorsunuzdur. Sosyal medyada cadı avının son kurbanları Yusuf Kaplan ve Cihan Aktaş oldu. Yusuf Kaplan'ı televizyondaki bir konuşması üzerinden, Cihan Aktaş'ı da 3 sene önce yayınlanan ve 'aslında imza atmaya rızasının olmadığı' bir bildiri üzerinden infaz etmeye çalıştılar.

Yusuf Kaplan'ın her tarafı kesilerek kuşa çevrilen ve medyaya öyle servis edilen konuşmasına katılır ya da katılmazsınız. Ki ben de o konuşmada pek çok yerin açıklanmaya ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim misal. O konuşmayı kıyasıya eleştirebilir, Kaplan'ın fikirlerinin yanlışlığını şevkle savunabilirsiniz. Ancak bunu, Yusuf Kaplan'a küfür ederek, hakaretler yağdırarak, ona 'paralel, memleket düşmanı, Reis karşıtı' gibi yaftalar takarak yapamazsınız. Azıcık ahlakınız, nezaketiniz, adalet duygunuz, edebiniz, vicdani kriteriniz varsa birine olan kızgınlığınızın linçe dönüşmesine izin vermez, veremezsiniz.

Cihan Aktaş'ın başına gelenlerse bence daha da kötü, daha da berbat. İsteği dışında imzacısı olduğu bir bildiri üzerinden ve eşi İranlı diye Aktaş'ı 'Esedçi, şebbiha' falan ilan etmenin akla mantığa sığacak yanı yok. Doğrudur. Belki Suriye meselesinde Cihan Aktaş bizden farklı düşünmektedir. Belki başka bir yolun mümkün olduğunu söylemektedir. Ancak bu onu ne şebbiha yapar ne de Esedçi. Vaktiyle İran rejimini yerden yere vuran yazılarını hatırladığımız Aktaş'ın, kendi tanımıyla 'bir üçüncü dünya diktatörü'nün yanında saf tuttuğunu söylemek insafa sığmaz. Hele hele sosyal medyada gördüğüm kimi çirkin küfürler ve capsler vardı ki onlar değil insafa, insanlığa dahi sığmaz.

Burada bir noktaya daha dikkatinizi çekeyim izninizle. Sosyal medyanın cadı avcıları çok kolay organize olup çok kolay linç yapabiliyorken 'iyiler dayanışması' çeşitli nedenlerle bir türlü gerçekleşemiyor. Kendi adıma söylemeliyim ki Yusuf Kaplan'a ya da Cihan Aktaş'a, başlarına bunlar gelirken destek olmamak büyük bir vefasızlık olurdu. Oysa bu iki ismin de üzerimde emeği vardır. Dahası, bugün bu desteği vermezsem yarın başıma bir şey geldiğinde kimseyi vefasızlıkla suçlamaya hakkım olmayacak.

Ne diyordu Sagan: 'Yeğenim. Sakin ol ve elindeki cadı avı malzemelerini yavaşça yere bırak. Bir eleştirin varsa yap. Bir itirazın varsa dillendir. Ama terbiyesizlik yapma. Bu sana yakışacak son şeydir.'

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.