Sosyal Medya

Makale

Halimiz

İslam dünyasında, ülkeler arasındaki meselelerde ağırlığını koyacak ne maddi ne manevi otoriteler var. Alimlerin, kanaat önderlerinin, siyasi otorite üzerinde hiçbir etkinliği söz konusu değil. Direniş ruhuna sahip alim ve aydınlar, hiçbir  İslam ülkesinde etkin değiller. Çoğunluk ülkeler cahiliye diktatoryası altındadır…

Milli benliğini ve onurunu korumada duyarlı bir ülke var mı? Batı karşısında dik duruşunu gösterecek kaç halkı Müslüman ülke var?

 

Batı ki; dünyaya saçtığı, değişme-başkalaşma, asimilasyon, ruhsuzlaştırma, öz benliğinden koparma tohumları ekmiştir. Semerisini savaş-çatışma, kıtlık ekonomik ve sosyal yıkılış biçiminde adeta zehirli bir meyve gibi veriyor. Bu tohumlar daha da gür bir şekilde bundan sonrada uzun bir süre zehrini vermeye devam edecek gibi görünüyor…Dünyayı değiştirmek isteyen Batı, bu kez ektiği fitne ve fesat, anarşi tohumlarının karşılığını ve cezasını yer yer kendi ülkelerinde görüyor ve görmeye devam edecek. Rüzgar eken fırtına biçer demişler…

 

Evet, bu zorba emperyalistler bu fitneci-savaşçı sevdalarından kolay kolay vazgeçmeyeceklerdir. Vahşi yüzlerini, mazlum halkları katledecek ve katillere yardım ederek göstermeye devam edecekler. Ne zamana kadar? Tarihin yeni bir yaprağı çevrilinceye kadar.

 

Bütün bu tuzaklar, kumpaslar, saldırılar karşısında, halimiz iç açıcı bir hal değildir. Diken üstünde oturur gibi bir durumumuzun olduğunu görmekte yarar vardır. Lale devrinden beri sürekli kaybediyoruz. Köklü değerlerimizi, ahlaki tavırlarımızı, hikmet zenginliğimizi, aşkımızı, sevdamızı sanki geri dönmemecesine kaybediyoruz…

Allah’ı sever gibi maddeyi-eşyayı sevmeye başladık… Dünyevileştikçe konformist olduk, bireyselleştik…Evet kaybettiğimiz düşümüz, umudumuzdur. Kaybedilen gerçeğin, yeniden şartlarıyla oluşturulması gerekiyor.

 

Ruhumuzu besleyen kaynaklarımız, Batı kültürü güvelerince kemirile kemirile kurutuldu. Genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, kızıyla hep birlikte, tükenmez güç ve yaşama sevinci alınacak ortamlar yok oldu…

 

Emperyalistlerin açtığı mülevves-kirli çığırdan yürüyerek ve onların lanetli öğütlerine kulak asarak, kendi manevi dünyamızı kendi ellerimizle ortadan kaldırdık. Müthiş bir kimlik krizi yaşanıyor. İslam dünyası stratejik çıkarların ve ahlaksız güç ilişkilerinin neden olduğu politik gerilimlere çatışmalara maruz kalmaktadır. Müslümanlar, Batı karşısında zihinsel bir tembellik göstermektedir. Onca yıkımlara rağmen hala onurlu bir duruş, sabır-direniş dili oluşturulamamıştır. Ne yazık ki, Batılı emperyalistlere ve sömürgecilere karşı duracak, halkları direnişe yönlendirecek, güçlü temelleri olan bağımsız, özgür ve özgün zihinler, ufuk açısı düşünceler, vahyin terbiyesinden geçmiş ve ilahi aklın-nassın sınırlarını gözeten köklü düşünce erleri öncüleri yetiştiremedik.

 

Yaşanan bu zulümlere karşı, gerçek anlamda eylemde bulunmak, İslamı bütün boyutlarıyla, eksiksiz bir bütünlük içerisinde temsil etmekle mümkün olabilir. Yoksa, milliyetçi-mezhepci savaşların, İslami meşruiyetleri yoktur. Dışı dindar, içi zavallı bir güruh var. İslam dünyasında nesneleşmiş, sürüleşmiş, hiçbir düşünsel, felsefi, kültürel birliği ile ilgili bir mücadele yok…Atomize edilmiş bir ümmet…Cemaatlere-hiziplere ayrılmış, bunlar ise her ülkede, çıkarcı, maddeci duygusal gerçeklerle hiçbir alakası olmayan yatırımlar peşinde… Bilakis yüzyıllardan beri cemaatler, hizipler, tarikatlar, mezhepçi yaklaşımlar, Müslümanları kendi ördükleri zindanlarına  hapsetmişler, bunun sonucunda Müslümanlar evrensel İslami söylem geliştirememişlerdir. Olaylara, hadiselere gerçekçi bir yorum yerine kendi pencerelerinden bakmışlardır. Şu anda var olan savaşlara, yıkımlara kurulan oyunlara, kapsayıcı bir analiz-yorum yapamıyorlar.

Müslümanlar hızla, sekülerleşme, dünyevileşme sürecine girmişlerdir bu ise beraberinde, ahlaki bir boşluğu getirmiştir. Hayatın merkezine, mülkü-parayı-kazanmayı-hırsı-şöhreti-statü koyu yerleştirip, ilahi değerler zamanla dejenerasyona uğrayıp, ortadan kalkmıştır.

 

Müslüman halklarda kronik bir zihinsel algılama-zihinsel sindirim problemi var. Olayları-kumpasları emperyalist projeleri sorgulayamamakta, analitik bir mantığa sahip değiller. Dış yüzeysel işlerle, yorumlarla meşgul olup, esas sorunun kaynağına inememektedirler. Konjonktür ve koşullara göre inanma veya düşünme geleneği hakim. Bu da şartlara iman etmeye götürüyor ortada tam anlamıyla patolojik bir akıl tutulması var.

 

İslam dünyası, Müslüman halklar ilahi değerlere sarılmış olsalardı, vahyin  kılavuzluğunda, islam kardeşliği temelinde bulunsalardı kendi özüne dönebilselerdi, kendileri içinde, dünya halkları içinde bir çıkış yolu bulunacaktı… Allah’ın dinine gerçek anlamda yardımcı olsalardı, Allah’ta Müslümanlara yardım edeceğini vaad ediyordu. Müslümanlar kendi inançlarının derinliğinin, diriliğinin farkında olsalardı bir çok noktalardan çıkmazlara saplanmış olmayacaklardı. Savaşlar-kıyımlar son sürat devam ediyor. Total bir nükleer 3. Dünya savaşına doğru gidiyoruz.

 

Son umut ışığı İslamdadır. Kendi özüne dönüş yapan müminlerdir.

 

Dünyanın yüzünde dolaşan korkulu rüyayı, kabusu Müslümanlar dağıtabilir. Fikri bütünlüğe, zindeliğe ermiş Müslümanlar çağın karanlığını yenebilir.


İslam dünyasını yüzyıllardır süren ve yüzyıllarca sürecek gibi görünen uykusundan, İslamın onuru için, çağın çelik yüzüne karşı koyacak elmas değerindeki, direniş ruhuna sahip muvahhid, Kur an ahlakını korumuş Müslümanlar uyandıracaktır, vesselam…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.