Sosyal Medya

Makale

Kültür yönetimi üzerine başıbozuk notlar - 2

1990''lı yıllarda muhtemelen takdir ettiğiniz İBB kültür etkinliklerini yapan ekibin bir parçasıydım. Muhtemelen takdir ettiğiniz, katıldığınız, sizin açınızdan neşeli günlerdi. O vakitler bu işlerin lokomotifi Büyükşehir Belediyesi idi. İlçelerin henüz kültür müdürlükleri, kültür merkezleri yoktu. Son derece mütevazı bütçelerle büyük ses getiren işler yapılırdı. Bugünlere nasıl gelindi malumunuzdur.

Kültür işleri ihalesinin diğerlerinden farkı yok. İş ne ise belediye tarafından tarif ediliyor. Gelecek konuşmacıdan, konser verecek sanatçıya, dağıtılan sandviçin içine konacak kaşar peynirinin gramajına göre ne isteniyor, bütün detaylarıyla yazıyor. Diyor ki hazret 'ben bu sene şu kadar çocuk oyunu, yetişkin oyunu, sinema, konser istiyorum. Bu sene şunlar ve bunlar için anma toplantısı düzenleyeceğim.' Bir şartname oluşuyor. Sonra firmalar başvuruyor ve fiyat veriyor. Fiyatı az olan, yani 'uygun' olan işi alıyor.

Bazen o fiyat o kadar uygun oluyor ki bir sene boyunca et döner değil, tavuk döner veriliyor vatandaşa. Netice 'döner' işte. Öyle uzun boylu ihalelere giren değil, küçük, kreatif işler üretmeye çalışan firmaların hiç şansı yok. Onları kapıdan bile sokmuyorlar.
Burada sorun genellikle firma kaynaklı değil. Belediyelerin kültür politikaları yok. Ne istediklerini bilmiyorlar. Dünyadan haberleri yok. Zeytinburnu, bir dönem Küçükçekmece, Üsküdar gibi arada müstesna örnekler oluyor ama geneli sizin dediğiniz gibi copy-paste gidiyor.

İBB'nin ilk döneminde bir kültür politikası vardı. Başkan Recep Tayyip Erdoğan'dı ve son derece ezilmiş, kültür ve sanata acıkmış bir kadro, salonlarını, imkânlarını herkese açmayı planlamıştı. 'Kültür politikamız sivilleşme, demokratikleşme ve çok sesliliktir' diyordu. O dönemde belediye imkânlarıyla Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'ndeki etkinlikler, CRR'deki uluslararası etkinlikler ne kadar etkiliydi hatırlarsınız.

Şimdi ise bütün belediyeler, başkanlarının siyasi kariyeri için sadece bir araç haline gelmiş durumda. Bu acımasız bir eleştiri ama durum bu... Sadece İstanbul'daki ilçe belediyelerinin her biri ortalama yıllık 40 milyon lira kültür ve sanata harcıyor. Bu vaziyetin somut bir sonucunu duyuyor ya da hissedebiliyor musunuz?'

Bu etkili ve canımızı sıkması gereken satırların yazarı, hayatının büyük bölümü 'kültür-sanat organizasyonları' işinde geçmiş, halen de bu işlerle ilgilenen Osman Özsoy (Fethullahçı Osman Özsoy'la bir alakası yok). Tam da onun bıraktığı yerden devam edeyim.
Bence yerel yönetimlerimizde 'kültür yönetimi' işinin en büyük eksiği, profesyonel kültür-sanat yöneticileri yetiştirebilecek bir düzenek kurulamamış olması. Ya sanatçılara ya da başka alandan yöneticilere teslim ediliyor bu işler. Hal böyle olunca da 'başarı' tamamen rastlantısal oluyor.

Defalarca şahit olduğum bir cümlenin çeşitli varyasyonları ile yürüyor yerel yönetimlerin kültür-sanat politikaları: 'xxx belediyesi geçenlerde xxx etkinliği yapmıştı. Biz de yapalım.'

Bu 'Biz de yapalım' kalıbı, sözgelimi aynı Çanakkale etkinliklerinin, aynı Mehmet Akif anmalarının, aynı sokak festivallerinin, aynı konserlerin bir sürü farklı yerde aynı şekilde gerçekleşmesinden başka bir sonuç vermiyor.

Hedef kitle analizi yok. Şehirde yerleşik STK'larla etkili bir işbirliği ve koordinasyon yok. Şehirdeki insan kaynağını değerlendirmek yok. Yerine bol bol basmakalıplık, bolca meslek edindirme kursu, bolca tıpkısının aynısı konser ve salon programı var.
Hâlbuki mesele basit: Başlangıç adımı olarak iyi bir yönetici bulacak yerel yönetim. Ardından şehirdeki kültür-sanat alıcılarını analiz edecek. Sonra şehirdeki insan kaynağını tanıyıp, gerekirse kültür-sanat etkinliklerini onlarla istişare ederek belirleyecek. Ve tabii, her bir STK ile STK'ların amaçlarına uygun ve etkin işbirlikleri geliştirecek.

Şimdi diyecekler ki bana 'şehirdeki STK'lar ile işbirliğimiz tam.' Ben de diyeceğim ki 'ben de tam bunu söylüyorum işte.' STK salon istediğinde salon, afiş desteği istediğinde afiş desteği, ikram istediğinde ikram vermek bir işbirliği değil, olsa olsa yerel yönetimin STK'ya ihsanıdır. İşbirliği başka bir şeydir.

Sonra diyecekler ki bana 'iyi ama Çanakkale'ye en çok öğrenciyi biz götürdük.' Ben de diyeceğim ki 'Allah razı olsun başkan. Biraz da Çanakkale'ye götürdüğünüz çocukların niteliklerini artırmak için sorumluluk alsanız...'
Geçen yazıda söylediğimi bu yazıda da tekrar edeyim. AK Parti, kültür-sanat alanında önündeki 4 yılı da verimsiz ve etkisiz geçirirse gerçekten kaçmış olacak tren. Çok üzüleceğiz.

Ne diyordu Maldini: 'Kültür-sanat yönetimi fena halde futbola benzer yeğen. Şişirme yapıp uzaklaştırdığımız topların tamamı atak olarak kalemize geri döner. İş, topu ayağa paslarla çıkartabilmekte...'

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.