Makale
Seksen Kuşağı: Denize Ulaşamayan Irmak (4)
4. Zihniyetten PratiÄŸe
Aksi ifade edilmesine karşın sanki kendini toplumun üstünde gören ve değişimi dayatan, militarist olmaya yatkın bir zihniyet benimsendi. Söz konusu tercih kapalı alanlar oluşturma, halk ve meşru zeminlerle araya duvar örme gibi neticeler doğurdu. Aileye karşı sorumluluklar ihmal edildi, akrabayla ilişkiyi kesmek haram olmasına rağmen, sağlıklı ilişki kurma yolları zorlanmadı. İletişimsizlik, diyalogsuzluk, asosyallik çemberinin içinde kısır bir döngü yaşandı.
Son derece yasal ve doğal olan işler bile çeşitli endişelerle gizlendi. Kamuoyunun meşru gördüğü ve yasal olan imkânlar ya kullanılmadı ya da yeterince değerlendirilemedi. Geleneğimizdeki, yaşadığımız topraklardaki ve dünyadaki özgürlük ve direniş hareketleri, muhalefet tarz ve söylemleri hakkında yeterince araştırma yapılmadığı gibi ihtiyaç da duyulmadı. Nebevî metodu izlemek iddiasına rağmen söz konusu örnek yolun ne derece doğru anlaşıldığı sorusu cevaplanmayı bekliyor. İlk el kaynaklara ulaşmak için gerekli donanıma ve yeterliliğe sahip olunmaması sonucu zaman zaman Nebevî yolun özünden ziyade arızî durumlar ön plana çıkarıldı ve pratikler bunlar üzerine bina edildi.
Sonuçta siyasal talepleri baskın, her şeyi devrimden bekleyen, katı, disiplinci pratikler ortaya kondu ancak teorik olarak benimsenen ilkelerin ve anlayışların pratize edilebilirliği üzerinde durulmadı. Bu nedenle savunulan bir hayli düşünce içselleştirilemeyen, pratikte karşılığı olmayan iddialar olarak kaldı. İş değil söz üreten gruplar çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Akılla birlikte kalp sahibi de olduğumuz unutulmamalıydı. Tatlı bir dil, merhamet ırmağı kalbin kullanıldığını gösterir. Kalp ve aklı dengeli ve bir bütün olarak kuşanmak gerekirken kuru bir akılcılık ve bundan yola çıkarak fikir birlikteliği tercih edildi. İnsanları bir arada tutan fikirlerden daha çok duygulardır. Duyguların küçümsenmesi ve örselenmesi pahasına, belki de rasyonalizm adına akıl her derde deva görüldü. Akılların kuruttuğu düşünceler ve davranışlar insanları bir araya getirmeye yetmedi.
5. “Kelin Ä°lacı Olsa”
İnsan yetiştirme adına yapılan etkinliklerin bir eğitim felsefesine dayandığı söylenemez. Eğitimin ne olduğunun bilindiği, kapsamının farkında olunduğu ve hatta öneminin anlaşıldığı şüphelidir. Eğitim denildiğinde daha çok ve çoğunlukla çocukların eğitimi anlaşıldı. Eğitim anlayışı olmayan, eğitim bilimlerinden ve ekollerinden haberi olmayanlar eğitim adına sağlıklı pratikler ortaya koyamadı.
Eğitim tüm dünyada felsefesiyle, politikasıyla, program geliştirmesiyle, plânlaması ve pratikleriyle devasa teşkilatlar eliyle yürütülür. Bu nedenle alternatif insan yetiştirme projesi geliştirebilmek için vakıayı bütün boyutlarıyla doğru okumak gerekir. Daha çok sohbet ya da toplu okuma şeklinde yapılan eğitim etkinlikleri elbette yarardan hali değildi. Ancak bunlar eğitimin çok küçük bir parçasıydı ve bu son derece hayatî konu ne bu kadar sınırlı ne de gündemin ikinci maddesi olabilirdi. Oysa ne ufuk açacak eğitim felsefecisi, ne de muhtaç olunan eğitim felsefesini imal edecek eğitimci vardı.
Konuştuğumuz dile gereken önem verilmediği için mesaj iletilirken, sohbet edilirken, ders verilirken kullanılan dilin imkânlarından yeterince yararlanılamadı. Yüreklere nüfuz eden edebî ve estetik bir söylem geliştirilemedi. Tebliğ esnasında kullanılan çok özel terim ve kavramlar mesaj iletimini zayıflattı ve kapalılıklara yol açtı. Orijinal ıstılahlar korunarak halkın konuştuğu dil iyi okunarak mesajı iletmenin yolları bulunamadı. Söze çok önem veriliyordu ve birçok şeyin sözlerle halledilebileceği zannediliyordu. İnsanları değerlendirmede söz, amelin ve hâlin önüne geçiyordu. Sözün sihir olduğu biliniyordu ancak hâlin sâri olduğu gözden kaçırıldı. Eğer sözler insanları büyülemediyse hâllerin hâl olmamasındandır zira örnek alınan, bağlanılan ve izlenen her önder, hâliyle örnek olmuş, duruşuyla gönülleri cezp etmiş, gidişatıyla takip edilecek iz, gidilecek yol bırakmıştır.
Sanatın birçok işlevinden biri de insanın kendi kendisini ifade etmesine imkân vermesidir. Edebiyat ve sanatın insanların gönüllerine nüfuz etme kabiliyeti, sözü olanların imkânlarına her zaman amadedir. Ancak sanat ve edebiyata karşı takınılan tavır onlardan istifadeyi azalttı. Hayatın her alanına olduğu gibi sanat ve edebiyata da gerekli değeri verip neşvünema bulmalarına zemin hazırlanmalıydı. Duygu dünyasının zenginleşmesi, sanat ve edebiyatla hem hal olmaya bağlıdır. Konuşmada edebe, davranışta inceliğe, ilişkilerde nezakete yol açan duygu dünyasının zenginliğidir. Duygu dünyasının fakirleşmesi anlayışa değil müsamahasızlığa, inceliğe değil kabalığa, birliğe değil dağılmaya zemin olmuştur.
6. Kendini Tanımlama Çabası
Seksen kuÅŸağı tarihî süreci atlayarak doÄŸrudan ve sadece ilk kaynakları referans göstererek kendini tanımlamaya çalıştı. Yüzyıllardır nesilden nesile aktarılan geleneÄŸi ve kültürel kodları göz ardı ederek doÄŸrudan doÄŸruya ilk kaynakla irtibata geçmek kışkırtıcı bir tercihti. Bu kuÅŸağın heyecanını, coÅŸkusunu artık “Ä°slamcı” isimlendirmesi karşılamaya yetmiyordu. Zaman devrim zamanıydı ve genç idealistler için “Ä°slâm devrimcisi” çok daha çarpıcı bir tanımdı; oysa Allah inananlara Müslüman ismini vermiÅŸti.
Mezhebi bağnazlıklara karşı gösterilen reaksiyon haklı olmakla birlikte, ret veya kabulün dışında bir yol takip edilmeliydi. Eleştirel bir zihin, aklın kullanılması sonucu ortaya çıkar. Reddetmeden, eleştirel bir zihinle, seçmeci bir tavırla, mezhebi birikime yaklaşılmalıydı ancak bunun için de fıkhın ruhuna nüfuz edecek, ümmetin önünü açacak âlimlere ihtiyaç vardı. Arzda dağ ne ise toplumda âlim odur. Âlimlerini yetiştiremeyenler ufak depremlerde büyük sarsıntılar yaşadı.
Sonuç Yerine
İslam türedi bir din değil; ilk insandan beri oluşturduğu bir geleneğe sahip. Kim sahih geleneği, zengin tecrübeyi bir varmış bir yokmuş sayarsa köksüz kalır. Elbette Müslüman kendini Ulusal sınırlarla sınırlamaz ancak evrenselliğin abartılı vurgulanması yerelliğin ihmal edilmesine yol açar.
Sözün özü; taşlar üst üste konursa duvar, yan yana konursa yol, gelişi güzel konursa engel olur. Geleceği inşa etmek, yeni kuşaklara yol açmak ya da yol üstündeki engelleri kaldırmak isteyenler tanıklıklarını kamuoyuyla paylaşmalıdır. Özeleştiri amelinin meleke haline getirilmesi pek çok verim ve berekete kapı aralayacaktır.
Henüz yorum yapılmamış.