Sosyal Medya

Makale

Modernleştirilmiş ilkel tapınmalar ve...

Önce bir anekdot.. 28 Åžubat 1997 Askerî Darbesi günlerinde, resmî ideoloji ikonunun tapıcılarının hortlattığı bir histeri nöbeti daha baÅŸlıyor.. Ve R.M. isimli bir TV programcısı cazgırlık yapıyor: ‘ErdoÄŸan’ın filancaya ‘inek’ dediÄŸi bir video kaydını ele geçirdik, haberlerden sonra...’

Yurt dışındayım..

‘Böyle bir ÅŸey olmuÅŸ mudur, sahi?’  diyorum kendi kendime ve merakla izliyorum. O görüntü, umumî istek üzerine denilerek, daha sonra da tekrar tekrar yayınlandı.

Ama o görüntüde, kimseye ‘inek’ denilen bir söz yoktu.

***

Mes’ele ne miydi?

Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı..

Gençlerle sohbet ediyor. ‘Toplumların geliÅŸmesi önündeki en büyük engel sizce nedir?’ gibi bir sual üzerine, bir Afrika-Hind hikayesi anlatıyor.

Kısaca ÅŸöyle:

Afrikalı bir devlet adamı, Hindistan’a gidiyor. BaÅŸkent Yeni Delhi’nin havaalanından ÅŸehir merkezine giderken, yolda saatlerce bekliyorlar.. Trafik hiç ilerlemiyor.

Afrikalı, ‘Hiç açılmayan bir trafik tıkanıklığı nasıl olur?’ diye soruyor, Hindli mevkıdaşına..

O da diyor ki: ‘Efendim, inekler bizim tanrılarımızdır. Bir inek yol üzerinde yatsa, onu kimse kaldıramaz; keyfince kalkıp giderse, ne âlâ..’ 

Bunun üzerine Afrikalı, ‘Ahh mister diyor, siz yine de ÅŸanslısınız. Çünkü sizin inekler hiç deÄŸilse, sonunda kalkıp gidiyor, yolunuz açılıyor. Bizdekiler ise heykellerini diktirdiler, onları oradan sökmeden yol açılmayacak..’

***

Oradan gelelim, bir baÅŸka anekdota..

1976 senesindeydi sanırım, Millî Gazete’deki sütunumda ‘Kapkara Bir Gün..’ baÅŸlığıyla bir yazı yazmıştım.  

Yazıda, ‘mythos’laÅŸtırılmış, ‘ikon’laÅŸtırılmış, bir siyasî figürün ölüm gününde resmî prosedür gereÄŸi çekilen nutuk ve yazılardaki sığlık ve ilkellik hatırlatılıp bu durum eleÅŸtiriliyordu. 

H.Ç. isimli bir senatör bu yazıyı Meclis Genel Kurulu’nda okudu.. Tabiatiyle, bana yönelik ‘Yuuuhh!’ sesleri arasında.. 

(MerhûmErbakan o zaman, Demirel baÅŸkanlığındaki 4’lü koalisyonda BaÅŸbakan YardımcısıTürkeÅŸ ve T. FeyzioÄŸlu’yla birlikte..

Gazeteye hemen destur veriyor: ‘Selahaddin o konuyu sürdürmesin, konuyu kapatın!.’

***

Ben ise, gazeteye yeni yazımı getirmiÅŸtim. Yazıda, o senatöre, ‘O Meclis’de beni ‘yuhh’lasalar bile, öyle bir topluluÄŸa o yazımı dakikalarca okumak imkanı bulamazdım ve okusam bile onlar anlamazlardı da. Sen okudun teÅŸekkür ederim..’ diyordum.

Ama, Hoca’nın da desturu vardı. Yazı Ä°ÅŸleri Md. arkadaÅŸ, küçük bir ‘numara’ yaptı ve o yazım, gazetenin sadece Ankara baskısında yer almadı, diÄŸer baskılarda yayınlandı. Konu da kapandı.

***

Dün, yukarıdaki anekdotları tekrar hatırladım. Görülüyordu ki, fikirler güya hür ama zihinler hâlâ kelepçeli..

CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın iç dünyasını bildiÄŸimi zannettiÄŸim için, nelere kerhen katlandığını tahmin edebiliyorum. Ama üççeyrek yüzyıl ölmüÅŸ bir kiÅŸiye kendinden öncekiler gibi gidip, sanki o kiÅŸi okuyacakmış gibi, ona hitaben bir ÅŸeyler yazmasını ve hele de, yazdığını yüksek sesle tekrarlamak ÅŸeklindeki ve önceden olmayan; A. N. Sezer’den kalma, -sosyolojik açıdan- ‘klanların tapınmaları’nı andıran bir ilkel geleneÄŸi sürdürmesini yine de yadırgadım.

Halbuki, 15 sene öncelerde, o deftere yazılanlar sonra görülüyordu. Ki, bir keresinde T. Çiller’in, o mezarda yatan kiÅŸiye hitaben yazdığı mesajını, ‘GörüÅŸmek üzere!’ diye bitirdiÄŸi, sonra görülmüÅŸtü.

***

Son yüzyıllık sosyo-politik tarihimizin önemli bir figürü olan bir ismin, resmî dayatma olmaksızın, adam gibi anılmak bahtına hâlâ kavuÅŸamamış olması, ülkemizin bir ayıbıdır. Çünkü, eski komünist rejimlerde görülen ve bugün sadece Kuzey Kore’de kalan, ‘tek isimli, tek resimli, tek heykelli’  bir ‘tek adam’ figürlü ilkellikten, ‘kiÅŸiye tapma hastalığı’ndan hâlâ da kurtulamadık.

Ama CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın bu sene bir ilke imza atıp, Anadolu’daki son 1000 yıla yakın devlet varlığımızın çeÅŸitli merhalelerinin de anılması gerektiÄŸini hatırlatması, bir kazanç...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.