Sosyal Medya

Makale

Yarasalar ve karanlıklar

1997 yılının puslu, paslı, berbat yazıydı. Halk iradesi, sandık ve diÄŸer 'demokrasi araçları'nın tamamı rafa kaldırılmış; askerlerin, medyanın ve diÄŸer 'zinde güçler'in iÅŸbirliÄŸi ile Anasol-D isimli bir hükümet memlekete vaziyet etmeye baÅŸlamıştı. Türk siyasi tarihine 'kumarhanede burnuna yumruk yiyen baÅŸbakan' olarak geçen Mesut Yılmaz, AÄŸustos ayında katıldığı HacıbektaÅŸ Åženlikleri programında diÅŸlerini belirgin ÅŸekilde göstererek ÅŸöyle buyurmuÅŸtu: 'Kesintisiz sekiz yıllık eÄŸitime karşı çıkanlar, karanlıktan beslenen yarasalardır.'

Malumunuzdur belki. Anasol-D hükümetinin ilk icraatlarından biri, kesintisiz eÄŸitimi 8 yıla çıkartarak Ä°mam Hatip Okulları'nın orta kısmını kapatmak olmuÅŸtu. Tabii, Ä°mam Hatip Okulları ve Meslek Liseleri'nden mezun olan öÄŸrencilere uygulanacak katsayı zulmü de iÅŸin cabası idi. Türk televizyonları adeta 'çadır tiyatrosu'na dönmüÅŸ, koca koca gazeteciler askerlerden 'andıç alma' kuyruÄŸuna girmiÅŸlerdi. Tabii, en popüler ÅŸarkımız da Onuncu Yıl Marşı idi.

Yapılan seçimlerden sonra hükümeti kurma görevini en çok oyu almış Tansu Çiller dururken Anavatan Partisi'ne ve Mesut Yılmaz'a veren Süleyman Demirel'e 'diktatör' falan diyen de yoktu tabii. Hemen kötü düÅŸünmeyelim. 'Kimse bizim kontrolümüzde olan birine diktatör diyemez bi kere' falan diye düÅŸünmüÅŸ olmalılar.

O günlerde de tıpkı bugünlerde olduÄŸu gibi sürekli 'milletten, milletin ana omurgasından, Anadolu'yu yoÄŸuran mayadan yana olan' gazetemiz Yeni Åžafak'ta bir yazı yayınlanmıştı. 'Kesintisiz sekiz yıllık eÄŸitime karşı çıkanlar, karanlıktan beslenen yarasalardır' diyen Mesut Yılmaz'ı konu alan 'manifest' bir yazı idi bu. Gelin o yazıdan kimi bölümleri birlikte okuyalım:

'Hiç yarasa gördünüz mü bilmiyorum? Ben bir keresinde Malezya'nın tropikal bölgelerindeki maÄŸaralardan birinde ilerlerken önce ters bir ÅŸekilde asılı duran, daha sonra da ürpertici çırpınışlarla maÄŸaranın derinliklerine doÄŸru uçuÅŸan bu yaratıkları, bulundukları ortamda görme imkânı bulmuÅŸtum. Ä°lkellik yüklü bir iÄŸrenme hissinden çok, bir ibret ve hikmet arayışı ile onların varlık dünyasını anlamaya çalıştım. MaÄŸara içindeki bir taşın üzerine oturdum; karanlıklar içinde sunulan aydınlanma derslerine nüfuz etmeye çalıştım. Her ÅŸeyden önce, hiçbir ÅŸeyi boÅŸa yaratmamış olan Allah'ın yarattığı yarasaları da, bizi yarasalıkla suçlayan insanları sevdiÄŸimiz gibi sevmekle yükümlü olduÄŸumuzu anladım. Sonra da, onlara, kendini varlık âleminin yegâne güzel unsuru olarak gören müstaÄŸni beÅŸer kibri ile deÄŸil, yükseliÅŸi ve derinliÄŸi mahfiyette bulan ve her varlık unsurunda kendinden bir parça gören erdemli ÂdemoÄŸlu muhabbeti ile bakmamız gerektiÄŸini… Sonra karanlıklar. Ah, o derinleÅŸtirici ve öÄŸretici gece karanlığı… Hz. Musa'yı bir gece karanlığında Tur-u Sina'da, Hz. Ä°sa'yı bir gece yoÄŸunluÄŸunda Zeytin Dağı'nda, Hz. Muhammed (SAV)'i bir gece kıyamında Hira'da düÅŸününüz. Bu mekânlarda karanlıkta derinleÅŸen gerçek aydınlık geceler geçirme lütfuna ermiÅŸ bir insan olarak ben, böylesi karanlıklarda geçecek bir saniyeyi, kumarhanelerin aydınlatıcı ışıklarında geçirilecek bin yıla deÄŸiÅŸmem. Bunu da ancak teheccüt zevkini tadan uyanık ve aydınlık insanlar bilebilir… Varsayalım ki, onların dediÄŸi gibi insanların görüÅŸ kapasitelerini yok eden ve ilerlemelerini engelleyen bir karanlık var… Her ÅŸeyin tek tip olduÄŸu bir âleme, uzaydaki bütün ışık kaynaklarının aydınlıklarını yükleseniz de bir ÅŸey deÄŸiÅŸmeyecek ve aslında fiilen karanlıkta olacaksınız demektir. Tek tip bir insanın ve tek tip bir dünyanın aydınlığı aslında içselleÅŸtirilmiÅŸ karanlıktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir… Tek tip insan ve tek tip toplum oluÅŸturmak isteyenler aslında içinde bulundukları karanlığı fark edecek yetenekte insanların çıkmasının doÄŸuracağı aydınlıktan korkmaktadırlar. Bunu daha iyi anlayabilmeleri için, onlara Eflatun'un Devlet adlı eserinin Yedinci Kitabı'ndaki MaÄŸara misalini okumalarını tavsiye ederim. Yine de, Kur'an'ın aydınlığından kaçanlara Eflatun ne söyleyebilir bilemiyorum.'

O gün bu yazıyı kaleme alan isim, ÅŸimdi memlekete baÅŸbakanlık eden Ahmet DavutoÄŸlu'ndan baÅŸkası deÄŸildi. Üstelik o günlerde bu ve benzeri yazılarını her an 'ders verdiÄŸi üniversitelerden kovulma riski'ni de göze alarak yayınlıyordu.

DiyeceÄŸim odur ki ben; yani kültürel, sembolik, manevi iktidarı elinde bulunduran o kesim tarafından dün de bugün de 'karanlıktan beslenen yarasa' olarak tanımlanan ben… Ellerine geçirdikleri her fırsatta Türkiye'nin ana omurgasını periÅŸan edip milyonlarca maÄŸdur oluÅŸturan bu adamlara her zaman ve her zeminde karşı çıkmayı bir 'sorumluluk' olarak gören ben… Bu pazar sandığa giderken aklımda bu yazı olacak. Biliyorum, biliyorum, biliyorum. Bir sürü 'ama' birikti. Fakat bütün 'ama'ları ÅŸimdilik devre dışı bırakan, memlekette durum böyle gittiÄŸi sürece de devre dışı bırakacak olan bir sebebim var. Ä°brahim Tenekeci'nin ifadelerini ödünç alarak söyleyeyim: 'Allah amatör iyilere kuvvet versin; profesyonel kötülere fırsat vermesin diyedir pazar günü yapacağım eylem.'
Ne diyordu Eflatun: 'Her ÅŸeyin hayırlısı olsun be hafız. Allah bu büyük memlekete iyilik, güzellik, bereket versin.'

Alıntı - Yeni Şafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.