Sosyal Medya

Makale

Bir ‘Morus Nigra’ Tefekkürü

 

Üç yıl önce çok sıcak bir Ağustos öğleninde, çözülen bağcıklarımı bağlamak için gölge bir yer ararken rastladım ona. Gölgesine sığındığım bu ağacın altında kafamı kaldırdığımda karadutlarıyla göz göze gelmem ise oldukça şaşırtıcıydı. Beyazıt meydanının göbeğinde, dalları karadutlarla dolu bu Morus Nigra, isteyeni gölgelendiriyor, isteyene de leziz tatlar sunuyordu. Üstelik çevresine bir benzeri daha dikilmediğinden bütün bu güzellikleri bir başına yapıyor olmaktan da şikâyet etmeden...

 

Psikiyatr Mustafa Ulusoy’un; “kendinize bir ağaç seçip bütün yıl o ağacın her haline dokunun ki hayatın her merhalesinden haberiniz olsun” konulu makalesinden etkilenmiştim. İşte ben de üç yıldır Morus Nigra’ya değişik zaman dilimlerinde dokunarak hayatın türlü hallerini tefekkür etmeye gayret ediyorum. Anavatanı Güney Kafkasya olan bu ağaç, bir muhacir olduğunu unutmadan Suriyeli muhacirlere gündüz gölgelik gece ise bir dam olmanın gereklerini yerine getirerek ensar olmanın vakarını taşıyor. Meryem’in (as) dibinde doğum yaptığı ağaç benzeri, altında gölgelenenler tarafından salladığında onlara karadutlarını ikram ediyor.

         

Morus Nigra, gübre istemeyen, özel bakım talep etmeyen, hatta kendi kendini dölleyerek hiçbir canlıya yük olmayan, türlü hikmetlerle bezenmiş Hüdayi nabit bir ağaç. Yaklaşık on metre boyunda olduğu halde büyüklenmekten uzak, insan seçmeden, karşılık beklemeden yaratılış gayesine uygun hizmet veriyor. Uzun ömründe şahit olduğu darbelere, öğrenci olaylarına, değişen hükümetlere ve vefa duygusundan yoksunlaşıp tabiata duyarsızlaşan insanlara rağmen, yaşını bahane etmeden tıpkı ilk günün zindeliğinde cömertçe ikram etmeyi görev addediyor.

         

Şu sıralar güzü hatırlatan zümrüt yeşili yaprakları Aralık ayında gitgide güzel altın sarısı bir renge dönüşerek dökülecek. O kupkuru kaldığı, kimseleri gölgelendiremediğinden hüzünlendiği soğuk kış günlerinin geçmesini sabırla bekleyecek. Nisan başında ise yeşilimsi, kedicik benzeri çiçekler açarak bize yeniden dirilişi müjdeleyecek. Yine kimsenin toplamadığı ufak, sert çekirdekli kırmızı dutları yaz sonuna doğru olgunlaşıp siyah renge dönüşecek. Hatta dutlarını toplamaya yanaşmayan insanların, dökülen meyvelerinin çevreyi kirlettiği hakkındaki hayıflanmalarını dahi hoşgörüyle karşılayıp onları gölgelendirmeye devam edecek.

         

Çocuklara ikram etmek için karadutlarını topladığım bir günün akşamı, hanım tişörtümdeki kırmızı lekeyi gösterip neremin kanadığını sormuştu. Ben ise o akşam küçümen kızlarıma anlatmak üzere, bu kadim şehrin sahip olduğu sayısız şehir efsanelerine de katkı mahiyetinde trajik bir iki hikâyecik kurgulamıştım. 1980 darbesi öncesi anarşistler(!) tarafından vurulan civan mert bir delikanlının, annesinin kucağında verdiği son nefes ile annenin acı ve kahır içinde oracıkta ruhunu teslim etmesi bir olmuş. Ana oğulun bu sarmaş dolaş hali bir ‘Morus Nigra’ya dönüşmüş. Bu hikâyeyi mi anlatsam yoksa 1989’da Hukuk son sınıfa, tesettür bahanesiyle alınmayıp Üniversite kapısının önüne terk edilen, ailesine bu durumu izah edemediğinden ortada kala kalmış bir genç kızın ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözleri ve sürekli yalvararak açtığı elleri ile birlikte bütün bedeninin Morus Nigralaştığını mı anlatsam, karar verememiştim.

       

Moris Nigra’nın bulunduğu yer Kemalistlere göre Hürriyet Meydanı, bize göre ise; Beyazıt külliyesinin bahçesidir. Bu külliyeyi yağmalayıp kütüphanesini, çarşılarını, han ve hamamlarını, sahaflarını ve kıraathanelerini Beyazıt camiinden koparıp hâsılı onu yaşatan bütün organlarını çalıp onu mahzun bir felçli gibi bırakarak onunla birlikte hayat bulmuş bu mekânı, Batı benzeri ölü bir meydana çevirenler, sömürgecilerin yerli işbirlikçilerdir. Kütüphane, üniversiteye bağlanmış. Sahaflar test kitapları satan bir pazara çevrilmiş, kıraathaneler de turistlerin kazıklandığı keşhanelere dönüşmüştür. Asıl ilginç olan külliyenin ortasında camii ile üniversiteyi birbirinden ayıran meydanın Laik sistemin yaptığı haksızlıkların protesto edildiği bir alana dönüşmesidir. İşte Moris Nigra, külliyenin bahçesinde mutlu bir ağaç olmak yerine, şu anda anlamsız bir meydanın kenarında, tarihi bir esere dönüştürülmek istenen camiinin karşısında ve ruhunu yitirmiş modernliğin kıblesi bir kapının önündedir.

        

Üniversite, kapısındaki tuğra altın rengine boyanıp geçmişine sanki değer veriliyormuş görüntüsü eşliğinde esasında mazisinden tecrit edilerek bir kampüse dönüştürülmüş. Kendi kendine yetme iddiasının verdiği kibir ile kampüs; içinde barındırdığı öksüzleştirilmiş mescidinin Beyazıt Camisine ağladığından da habersiz ve duyarsızdır. İlim ile dinin biri birinden yalıtılarak kampüs ve salt camii formuna dönüştürülünce külliye fikrinin en tabii hali olan bütüncüllük fikri de tarihe gömülmüş oldu. Batı taklidi meydan fikrinin de siyasal protestoların yapıldığı bir alan olarak hizmet gördüğü anlaşılınca ortasına yeşil alanlar konarak artık ‘meydan okumalara’ yasaklanan güncel Beyazıt meydanına dönüştürüldü.

        

Moris Nigra, tarihin getirdiği savruluşlara ve yaşanan tüm ihanetlere rağmen fıtratının gereği gölgelendirmeyi ve meyve vermeyi sürdürmektedir. Yani bulunduğu yere değer katmayı ve ümitleri yeşertmeyi asli görevi saymaktadır. Akleden insanlara, dünya hayatının bir ağaç altında gölgelenmek kadar kısa olduğunu, bunu uzatıp bir konfora dönüştürme gayretindekilerin de her zaman kaybetmeye mahkûm olduğunu hatırlatmayı ihmal etmeden…      

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.