Makale
Tehlikeli sularda yüzüyoruz: Form, normunu dayatıyor!
Bu dünyaya söylenecek tek bir söz var. O sözü söyleyecek biziz. Ama biz yokuz, demiÅŸtim.
Sadece şimdi değil; iki asırdır yokuz biz.
Dahası “kimse” kalmadı; modern ve postmodern versiyonlarıyla entelektüel, kültürel, sanatsal ve siyâsî bakımlardan büyük bir dekandans / tefessüh yaÅŸayan Batı uygarlığı, kendisi dışındaki bütün medeniyetlerin kökünü kazıdı: Kimse kalmadı. Latin Amerika silindi. Afrika'nın üzerinden silindir gibi geçildi. Asya, kapitalizmin gönüllü kölesi olup çıkıverdi ve tüketildi.
'Latin Amerika'nın adı bile yok. Adamlar ne Latin ne de Amerika!
Afrika, dünyanın en zengin doÄŸal kaynaklarına sahip ama açlığa mahkûm edildi; kültürleri yerle bir edildi: En büyük kültürler mezarı Afrika ÅŸimdi: Batılılar, ne kadar sevinseler azdır: “Tarihin sonu” bu: Yani Batılılar liberalizm / kapitalizm canavarı üzerinden kazandıkları zafer!
Asya, güneÅŸ ülkesi, güneÅŸin doÄŸduÄŸu, parlak medeniyet tecrübeleriyle insanlığın yüzakı Asya, kapitalizmin “en iyi” kölesi ÅŸimdi: Çin, Japonya ve Hindistan'dan doÄŸmayacak güneÅŸ artık! Asya'nın ışığı, kapitalizmin ayartısına yenildi ve söndü!
Ä°nsanlık, ontolojik bir felâketin eÅŸiÄŸinden geçiyor: Hem de güle oynaya! Batı uygarlığının ürettiÄŸi ontolojik ÅŸiddet, dünyanın bütün büyük medeniyetlerini uyuÅŸturucu liberalizm ve yutucu kapitalizmle tüketti, tarihten sildi.
Batılılar, Rusya'yı, Çin'i, Hindistan'ı ve Japonya'yı dize getirdiler ve bitirdiler. Ama Ä°slam dünyasını tam olarak dize getirmediler ve Ä°slâm'ı seküleleÅŸtirmediler ve bitiremediler.
O yüzden Ä°slâm'ı hedef tahtasına yatırdılar çeyrek asırdır ve Ä°slâm'la savaşıyorlar postmodern yöntemlerle kıyasıya!
Üçüncü dünya savaşının tam göbeÄŸindeyiz ama bu savaÅŸ, postmodern / sinsi / medyatik yöntemlerle sürdürüldüÄŸü için göremiyoruz.
Dün Batılılar, Ä°slâm'la dışardan ve doÄŸrudan savaÅŸmışlardı. Bugün postmodern dünyada içerden ve dolaylı olarak (yani hem medyaları hem de kendi icat ettikleri terör örgütlerini kullanarak) Ä°slâm'la savaşıyorlar!
Şimdi soru şu: Batılıler, neden İslam'la savaşıyorlar?
Bu sorunun cevabını kısmen verdim: Ä°slam'ı teslim alamadıkları, dönüÅŸtüremedikleri (protestanlaÅŸtırıp sekülerleÅŸtirmedikleri) için kelimenin tam anlamıyla çıldırıyorlar!
Meselenin bir yanı bu. DiÄŸer yanı ise daha hayatî: Batı uygarlığı çöktü: Ä°nsanlığa, entelektüel, kültürel, sanatsal ve ahlaki olarak verebileceÄŸi bir ÅŸey kalmadı: Bu süreç, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaÅŸanıyor Batı'da. Bu gerçeÄŸi büyük düÅŸünür Nietzsche, çok açık, net ve çarpıcı bir dille getirmiÅŸ ve aynen ÅŸunları söylemiÅŸti: “Avrupa uygarlığı, ölüler evini andırıyor. Virüs bütün vücuda yayılmak üzere. Çöl büyüyor, çöl büyüyor!”diye haykırmıştı büyük düÅŸünür ÅŸiirsel ve çarpıcı bir dille.
Batı uygarlığı ÅŸu an “pastırma yazı” dönemini yaşıyor. Pastırma yazı, bir uygarlığın çöküÅŸ sürecinde yaptığı son hamledir. Ama pastırma yazı'nın sonunda kışın gelmesi ve çöküÅŸün gerçekleÅŸmesi mukadderdir.
Pastırma yazı sürecinde Batı uygarlığının gerçekleÅŸtirdiÄŸi ve aslında kendi sonunu da getiren hamlenin form'u ironi, adı dromokrasi.
Ä°roni, çeliÅŸkilere odaklanır. Ama yüzeydeki, görünen çeliÅŸkilere. Derinlerdeki asıl çeliÅŸkinin üzerine çivi çakar! Mesela “Mustafa Keser'in askerleri!” der zekice! EleÅŸtiri belli; ya öneri! Cevap: Hiçbir ÅŸey önerilmez! Her ÅŸey gider!
Buradan PostmodernliÄŸin hız ve haz rejimi dromokrasiye geçmiÅŸ oluyoruz tam da. Dromokrasi, kitleleri pornografiye kilitler, ironinin eleÅŸtirisini de katleder!
Buradan postmodern popüler kültür meselesine geleceÄŸimi tahmin etmiÅŸsinizdir.
Postmodern popüler kültür, bütün dünyada hızla ve virüs gibi yayılıyor, çölü büyütüyor acımasızca.
Türkiye'de de 90'lı yıllardan itibaren inanılmaz bir hızla her yere ve her ÅŸeye nüfuz etti: Kültür, sanat ve fikir hayatı, özellikle de klasik ve yeni/sanal medyalar üzerinden postmodern popüler kültür formlarının cazibesine kapıldı ve köklü, asil, derinlikli ve “yüksek” kültürün, sanatın, fikir hayatının kapısına çivi çakıldı.
Form-norm iliÅŸkisini çözemedik ve burada karşımıza çıkan varoluÅŸsal açmazı aÅŸamadık iki asırdır: Batı'nın bilimini alalım, ahlâkını atalım / almayalım, dedik. Batı'nın bilim, sanat, hayat formlarını aldık; hayatımızı tarumar ettik.
Her form, içinden doÄŸduÄŸu norm'un hem ürünüdür hem de yeniden-üreticisi. Medeniyetler, kendilerini, formları üzerinden üretir ve yeniler. Yine medeniyetler arasındaki iliÅŸkiler form'lar üzerinden gerçekleÅŸir.
Yani form, normunu dayatır. Öyle ki, normlarını yitiren toplumların, dışardan aldıkları bütün formlar, o toplumun normlarını deforme eder, formlarını yok eder.
Kendi normlarımıza sahip olamadığımız, kendi normlarımızın ürünü formlarımızı kültür, sanat ve fikir hayatında geliÅŸtiremediÄŸimiz ÅŸu iki asırlık yokoluÅŸ sürecinde dışardan aldığımız formları dönüÅŸtürmeden kullanmakla, sürekli olarak kendi ayağımıza kurÅŸun sıktığımızı göremiyoruz bile.
Henüz yorum yapılmamış.