Sosyal Medya

Makale

THK Sendromu

1980 sonrası yapılan darbenin de etkisiyle Kurban Bayramında bir mücadelenin içinde bulurduk kendimizi. Bu kesilen kurbanların derisini Türk Hava Kurumunun dolaÅŸan kamyonetine kaptırmama çabasıydı. Deri savaÅŸlarına destek vermek, kurban kesmenin hatta ailemizle bayramlaÅŸmanın bile önüne geçerdi. O zamanlar az sayıda olan üzerine titrenen arabaların bagajında saklanan derileri Kuran kurslarına, cami derneklerine ulaÅŸtırmak heyecanın ta kendisiydi. ÇoÄŸunlukla Kemalist projenin çocuklarına, planör kullanma ve paraÅŸütle atlama eÄŸitimi veren, askere sırtını dayamış THK ile deri savaÅŸları yapmak belki de o zamanlara has 12 Eylül laik cuntasına direnmek anlamına geliyordu…

 

Yıllar bu minval üzerine geçip durdu. Uzun yıllar Kurban derisini kaptırmamış olmak ithal edilen ucuz derilerin piyasayı düÅŸürmesiyle akamete uÄŸradı. Deri toplamanın astarı yüzünden pahalıya gelince, Kurbanın derisine deÄŸil, tümüne talip olunmaya baÅŸladı. 700.000 büyük baÅŸ, 2.500.000 küçükbaşın kesildiÄŸi Kurban piyasasından pay kapma yarışında yer alan vakıf, dernek ve cemaatlerin sayısı çığ gibi arttı. Ulusalcı, askeri vakıflar, kanserle mücadele derneklerinin yanında birbirine kurbanını kaptırmama mücadelesi veren cemaatlerin Kurban mücadelesi günden güne sertleÅŸti. Kurbanını diÄŸer cemaate kaptırmamak için bayramdan aylar önce taraftarlarından söz alınması bile yetmez olmuÅŸtu. Artık insanlara “sana ÅŸu kadar kurban yazıyorum” zorlaması sonucu elde edilen gelirle yapılan Ä°slami(!) çalışmaların finansı karşılanmaya çalışıldı. Bu kurbanı kaptırmama cehdi(!), Allah’a yaklaÅŸtıran Kurbanın, Ä°brahim’in Ä°smail’i kurban etmesinin, paylaÅŸarak dostlukları pekiÅŸtirmenin önüne geçti. Kurban sadece bir gelir kalemi sayıldı. Bu finans meselesi uÄŸrunda mücadele kızıştı…

 

Önceleri yurtdışındaki mazlumlar için o diyarlarda kesilen kurban kampanyalarını desteklemek, ümmetçe bir paylaşıma sebep olduÄŸundan bir heyecan dalgası oluÅŸturdu. Ä°nananlar, kestikleri kurbanının yanında bir de yurt dışında kesilecek kurbanı karşılamayı kulluÄŸun gereÄŸi saydılar. Köylerde, bahçelerinde kurban kesme geleneÄŸinden gelenler büyük ÅŸehirlerde aynı geleneÄŸi büyük arsalarda topluca yapmaya kalkışınca oluÅŸan görüntüler belediyelerin bu iÅŸe el koymasını, hijyenik ve steril ortamlarda kesim diye kurban ile insanı birbirinden ayırmasına yol açtı. Bir de yurt dışında kurban kesmek beÅŸ dakikalık bir havale iÅŸlemine dönüÅŸünce Kurban bayramı bir tatile dönüÅŸmesi kaçınılmaz oldu…

 

Siirtli bir kasap ekibiyle tanıştıktan sonra kurban kesimi hakkında duyduklarım ise midemi bulandırıcıydı. Büyük marketler kurbanlık hayvanları bayramdan iki gün önce kesip hazırlamasından, ulusalcı vakıfların aldıkları kurbanların el atında yarısını canlı olarak diÄŸer kısmını da et olarak toptan et iÅŸi yapanlara satması, Kuran Kursları kendilerine bağışlanan kurban etlerini satarak diÄŸer alımlara yönelmesi sayılanların sadece bir kaçı…

 

Medyada son yıllarda kaçan kurbanlıklardan ve elini kesen sahte kasaplardan çok kameralarla korunan kurban satım merkezlerinde kurbanlıkların nasıl çalındığının haberleri yer almaya baÅŸladı. Zira Kurban kutsallığını yitirmiÅŸ finansal bir öÄŸeye dönüÅŸtürülmüÅŸtü.

 

Yaz başında bir Cuma namazında rastlaÅŸtığım eski arkadaşım, kartını uzatarak kurban komisyonunda olduÄŸunu ve kurbanıma talip olduÄŸunu söylemesi hayret vericiydi. Demek komisyonda olup kurban istemek toplumda revaç gören bir statüye dönüÅŸmüÅŸtü. Cemaatlerce çekilen sms mesajlarında “Kurban Paylaşımdır” üzerinde kendi Ä°slami(!) çalışmalarının aksamadan devam etmesi için kurbanımın gelirine ihtiyaçları olduÄŸunun altı çizilip duruluyor. Öte yandan Ä°slam coÄŸrafyasında ki (nüfuz elde etmeye dönüÅŸen) çalışmaların finansmanının büyük kısmı da orada kesilecek kurbandan elde edilecek gelire endekslendi.

 

Kurban yaklaşımımızdan da görüleceÄŸi üzere bu tüten son ocakta Müslümanlar vizyoner olma vasfını kaybetmiÅŸ misyoner olmakla yetinir olmuÅŸlardır. Aslında Kurbanın hikâyesinin yitirilip bunu bir gelir kalemine indirgenmesi cemaatlerin topluma söyleyecek sözlerinin kalmadığının en açık göstergesidir. Bu da 28 Åžubat Postmodern darbesinin cemaatleri devletin himayesine mecbur etme misyonunu tamamladığına iÅŸaret eder. Artık cemaatler de devletin vatandaÅŸlarından vergi toplaması benzeri, taraftarlarının gelirinden pay ister hale dönüÅŸtüler. Peki, bu topluma has Kurban’ın hikâyesi hiç olmadı mı?

 

Bahçede kurbanlık olarak ayrılan koç, evin çocukları tarafından beslenirdi. Arife günü bir gelin gibi süslenir, Bayram namazı sonrasında gözleri oyalı mendille örtülen koçun kesildiÄŸi, onu kaybetmenin hüznüyle aÄŸlayan çocukların feryatlarından anlaşılırdı. Hane halkı, bir ferdini kaybetmenin hüznünün yanında en büyük oÄŸullarını kesmek zorunda kalmamanın ÅŸükrünü beraberce yaÅŸardı. Mahallenin ortasında kaynayan büyük kazanlarda piÅŸen kavurmanın kokusu çocukların sevinç çığlıklarına karışıp giderdi…

 

Bu günlere has görülen ‘THK sendromu’ adlı bulaşıcı hastalığa yakalanmanın belirtisi,  bu Salih amelle Allah’a yaklaÅŸan hayırhah bir mümin olmayı hedeflemek yerine Kurbanını kaptırmama cehdini öne çıkararak sadece cemaatine yaklaÅŸan bir taraftar olmaya daha yatkın olmaktır. Bu evlerden ırak illetten kurtulma babında Ä°smet Özelin mısralarıyla yetinelim…

 

“Eve dön! Åžarkıya dön! Kalbine dön!

Åžarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!

Kalbine dön! Eve dön! Åžarkıya dön!"

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.