Sosyal Medya

Makale

Rakip değil kardeş kılan eğitim

Derdimizle dertlenen deÄŸerli dost, Åževket Hüner’e

Birbirlerini rakip deÄŸil mümin kardeÅŸi gören kardeÅŸler yetiÅŸtirmek isteyen, çocuÄŸun fıtratını yetiÅŸkinin rolünü ve eÄŸitimin doÄŸasını hesaba katmak zorundadır. EÄŸitim kapsamına giren her faaliyet, pek çok failin ortak fiillidir. Ebeveynden akrabaya, kardeÅŸten arkadaÅŸa, mürebbiden muallime, üstattan ustaya eÄŸiten aktif, eÄŸitilen pasif gözükür. Gerçekte aktiflik ve pasiflik karşılıklı deÄŸiÅŸir zira taraflar birer öznedir. Yine de eÄŸitime rengini veren, onu sevk ve idare eden eÄŸitendir. O, ameli, tavrı, edası, tarzıyla muhatabını etkiler. Takip ve taklit edilenin etkilemek gibi bir maksadının olup olmaması sonucu deÄŸiÅŸtirmez. Buna raÄŸmen muhatabın nelerden, ne zaman ve ne derece etkileneceÄŸini hesap edemez. Her halin tesirini hesap ederek hareket etmeye kimse takat getiremez. Faraza hesap tutsa bile ilgilinin planlanan doÄŸrultuda ve beklenen tarzda tepki vermesi sadece bir ihtimaldir. Çocuk istenilen ÅŸeklin verilebileceÄŸi bir oyun hamuru deÄŸildir. O, en pasif gözüktüÄŸü anlarda bile eÄŸitimin aktif bir öznesidir.

Terbiyenin belirleyici failleri, ebeveynden akrabaya, komÅŸudan arkadaÅŸa geniÅŸ bir paydaÅŸlar topluluÄŸudur. ÇekirdeÄŸinde ailenin yer aldığı doÄŸal çevre sakinlerinden kimi açık kimi gizli faildir. Çocuk bunlar arasından kendisine yakın hissettiÄŸine kalbini açar. Gönülden gönüle açılan bu kapıdan içeri kolay girilir. Gönül bağı kurulamayan kapı ancak ikna yoluyla açılabilir; zorlamak soÄŸutmaktan ve nefret ettirmekten baÅŸka iÅŸe yaramaz. Nefret eden ise kapıyı kilitler. Bir gönülde ağırlanmanın anahtarı içtenlik, nezaket adalet ve anlayıştır. Yani gönüllerde ancak gönül ehli ağırlanır. Kural ehli ise iter, uzaklaÅŸtırır ve iliÅŸkileri zayıflatır. Bu iliÅŸki derde deva olmaz, sadece tarafları yıpratır.

Çocuk sevdiÄŸi kiÅŸiye gönlünü açmakla kalmaz onun sevincini de üzüntüsünü de sahiplenir. Onu seveni sever, üzene kızar. Üzmeye devam ederse öfkesi artar ve ona karşı hissettiklerinin derecesine göre küçük dünyasında tepkiler biriktirir. Bu vakıadan gafil olan, olmasa bile etkisini hesap edemeyen onun gönlüne rekabet gibi pek çok menfi tohum eker. Ä°liÅŸkide olunan kiÅŸilerle özellikle kardeÅŸlerle ilgili duygu ve düÅŸünceler, çocukları birilerine karşı biler ya da yaklaÅŸtırır. Sevilen kiÅŸiden iÅŸitilen her hikâye bu ikisinden birini pekiÅŸtirir. Birbirlerine bilenenler rakip, yakınlaÅŸtırılanlar veli olur.

Gafil, genellikle onların küçük olması mazeretine sığınır. Oysa hiçbir çocuk zannedildiÄŸi anlamda “küçük” deÄŸildir. Onunla büyük arasındaki fark kesbi alanda oluÅŸur. Yoksa doÄŸuÅŸtan getirdikleri bakımından aralarındaki fark önemsizdir. Üstelik her biri sanıldığından daha aklı başındadır. YetiÅŸmek uÄŸruna büyüklere sınırsız kredi veren âdemoÄŸullarını küçük görerek onları sıkıntıya sokmamak gerekir. Onlara küçük muamelesi yapmak üzmekten ve aksini ispatlama telaşına düÅŸürmekten baÅŸka iÅŸe yaramaz. Ä°spatlayamayan kırılır ve daha kötüsü umudu tükendiÄŸinde kapıları kapatır. Dolayısıyla etkileÅŸimin doÄŸasından gaflet, kardeÅŸler de dahil insanlar arasındaki sorunların kaynaklarından biridir.

DertleÅŸme denilen olgu üzerinde düÅŸünüldüÄŸünde etkileÅŸimin doÄŸası daha rahat görülebilir. Dertli halini arz etmek ister. Kendisini dinleyecek bir dost bulduÄŸunda da içini döker, hislerini paylaşır. Onlar dertleÅŸirken çocuklar büyük dünyalarını kurmakla meÅŸguldürler. Onları oyuna dalmış gören büyükler rahat hareket ederler ve arada bir göz ucuyla kontrol etmekle yetinirler. Bir taraftan da sorunlarını, ne derlerse kabule hazır dostlarına, kendi açılarından anlatırlar. Abartılı bir dille anlatırken hisler kabarır, ses çatallaşır, göz yaÅŸarır… Gözü oyunda kulağı sohbette olan çocuk, hissettiÄŸi havayı adeta emer. SevdiÄŸinin hali, edası, tavrı, sesinin rengi ve üslubu onu sarar. Duyduklarını deÄŸerlendirecek kıstasları henüz oluÅŸmaktadır ve doÄŸal olarak tavrını sevdiklerinden yana koyar. Ne ki suçlananı seviyorsa söylenenleri ona konduramaz, bocalar ve iki arada bir derede kalır. Onun hisleri farkında olunarak veya olunmayarak beslenirse zamanla kemikleÅŸir. Burada dertlinin haklı olup olmamasının bir önemi yoktur. Yavruya ağır gelen onun üzülmesidir ve bu yüzden üzene karşı tavır alır. Genellikle bu, lehine hareket edilenin onaylayacağı bir tavır da olmaz.

Diyelim ki derdiyle yananı yakan zat, kardeÅŸi ya da çocuÄŸu... Ebeveynin anlatımlarını dinleye dinleye büyüyen çocuk, kardeÅŸler arasındaki iliÅŸkilere dair kanaatler edinir, onlara karşı davranış modelleri geliÅŸtirir. Gerçi baÅŸkalarını üzmekten sakınmak gerekir gibi bir sonuç çıkarma ihtimali de yok deÄŸildir. Gel gör ki “Ä°yiden örnek alınır, kötüden ibret alınır.” düsturunu rehber edinmekte yetiÅŸkinler bile zorlandığına göre söz konusu ihtimal ancak çok özel çocuklar için muhtemeldir. Demek ki bu tür sohbetler birer örtülü telkin seansı gibidir. Telkinin sirayet etme gücü, aradaki güven ve gönül bağından kaynaklanır. Neredeyse dost meclislerindeki nefes alışveriÅŸlerin bile insana tesir etmesi bundandır.

Bütün bunlara raÄŸmen büyüklerden her sudur edenin eÄŸitimin doÄŸasına uygun olması, hedefe ulaşılacağının garantisi deÄŸildir. Yaşı kaç olursa olsun çocuk bir öznedir, ihtimaller arasından birini seçer ve ona göre hareket eder. Seçimini belirleyen amiller, yetiÅŸkinlerinkinden farklı deÄŸildir. O da hevanın taleplerine maruz kalır, hazza koÅŸarken acıdan kaçar. Üstelik takvasına yol veren, fücuruna set çeken iradesi yeterince talimli deÄŸildir. Hazır bulduÄŸu veya benimsediÄŸi deÄŸerleri henüz içselleÅŸtirememiÅŸtir. En önemlisi, kendisini ispatlama ihtiyacı içindedir. Bu ihtiyacını karşılarken ailesi ve çevresiyle zaman zaman çatışır. Hâsılı o, haslet ve zaaflarla malul bir nefis, ayrıt edici bir akıl, karar verici bir irade ve dirayet sahibidir. Söz konusu amillerin müdahil olduÄŸu son derece karmaşık karar verme sürecinin ardından kendisine sunulanların içinden veya dışından seçimini yapar. Dolayısıyla hiç kimse eÄŸitimin pasif bir nesnesi deÄŸildir.

Bu açıdan insanlığa önder kılınan peygamberler de farklı deÄŸildir. Atamız Âdem’in as. oÄŸulları Habil ve Kabil, aynı ocakta yetiÅŸmelerine raÄŸmen iki farklı yol tutarlar(Bkz. Merhumu Nasıl Bilirsiniz, Cahit EzerbolatoÄŸlu, Fecr Yay. Ankara 2014, s. 27). Nuh as. gözünün nurunu, en kritik anda gemiye binmeye ikna edemez. OÄŸulları arasındaki rekabete Yakup as. da razı deÄŸildi(Bkz. age, s. 43). Onun duruÅŸu, merhametli bakış ve estetik davranışın kalpleri yumuÅŸattığını; vicdanı ve insafı harekete geçirdiÄŸini öÄŸretir. Sabır taşı olmak, ihmal etmeden imhal etmek (mühlet vermek), güzel bir akıbetin en emin yoludur.  

Aslında kardeÅŸler arası rekabet tabiidir. Tabii olanı yok etmeye kalkmak baÅŸarısızlıkla sonuçlanmakla kalmaz, fıtratı bozar. Geriye onu beslemek ya da iyiliÄŸin hizmetine vermek seçenekleri kalır. DiÄŸer bir ifadeyle o, kötülüÄŸe olduÄŸu kadar iyiliÄŸe de vesiledir. Ayrıca rekabet, bir yönüyle kardeÅŸleri, dışarıdaki acımasız hayata hazırlama iÅŸlevi görür. DiÄŸer bir yönüyle birbirlerinin yeteneklerini fark etme, birbirlerini tanıma fırsatı verir. Dolayısıyla her biri kendisinin güçlü ve zayıf taraflarını öÄŸrenir. EÄŸer taraflar kıskanma duygusuna kapılmaz ve gerçeÄŸi kabullenirse bu, aile içi iÅŸ bölümünü doÄŸal bir zemine oturtur. Anılan imkânlar büyükler marifetiyle avantaja ya da dezavantaja dönüÅŸür. Nasihat deÄŸil hal makamında olanlar söz konusu imkânları avantaja dönüÅŸtürür. KardeÅŸleriyle rekabet eden ebeveynin hali, aksi yöndeki öÄŸütleri etkisiz kılmakla kalmaz fırsatları heba eder. Ayrıca üstünlükleri şımartmak, zaafları horlamak için vesile kılmak gibi onları birbirleriyle karşılaÅŸtırmak da rekabeti körükler. EÄŸer fıtrat zaaf ve hasletlerin hasılasıysa doÄŸru tercih, yavruya zaafları kontrol altına alma, hasletleri besleme talimi yaptırmaktır.

EÄŸer fail beÅŸerse eÄŸitim sihirli bir deÄŸnek olamaz. Her insani etkinlik gibi eÄŸitimin de kontrol edilemeyen ve hatta istenmeyen sonuçları olabilir. Bu, pek çok failin etkileÅŸimiyle vücut bulan karmaşık ve girift bir faaliyetin doÄŸasından kaynaklanır. EÄŸitimin gücü, eÄŸitenin kapasitesi ve bunu kullanma becerisi, eÄŸitilen iradenin onları dikkate alma oranıyla sınırlıdır. Ayrıca söz konusu âdemoÄŸlu ise atılan tohumun ne zaman meyve vereceÄŸi belli olmaz. Bu yüzden eÄŸiten, ürüne deÄŸil tohumun kalitesi, toprağın tavı, ekimin tekniÄŸi, bakımın estetiÄŸine dikkat kesilmelidir. Yani davranışlarının elinden geldiÄŸince isabetli olmasına gayret etmelidir. Fıtratı dikkate aldığı ve sınırlı olduÄŸunu unutmadığı sürece eÄŸitici, muhatabına olgunlaÅŸma yolunda yardımcı olabilir. Ä°ncelik, kibarlık, anlayış, rıfk, hilm, nezaket, zarafet, ÅŸefkat, merhamet ve adalet gibi niteliklerle kuÅŸanmak; tatlı dilli, güler yüzlü olmak kaydıyla.

EÄŸitimde sonuç deÄŸil süreç önemlidir zira sonuç sürece baÄŸlıdır. Hemen sonuç alma arzusuna kolay kolay karşı konulamasa da teenni ve sükûnetle hareket etmek zorunludur. Yeryüzünde bakımı ve yetiÅŸmesi âdemoÄŸlu kadar uzun süren ikinci bir canlı yoktur. Dolayısıyla eÄŸitim uzun yıllara yayılan bir olgudur ve asla aceleye gelmez. Bu nedenle eÄŸiten öncelikle tabiatındaki acelecilikle baÅŸ etmenin bir yolunu bulmalıdır. Asırların tecrübesi eÄŸitimin püf noktasını son derece veciz ifade eder: “Koruk sabırla helva, dut yaprağı atlas olur.”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.