Sosyal Medya

Makale

Barış: Hemen ve şimdi

Refik Halit Karay'ın Ä°stanbul ile ilgili yazılarını 'Hep Ä°stanbul' adıyla bir araya getirerek ortaya nefis bir eser koyan Tuncay Birkan, kitabın sunuÅŸ yazısında son derece ilginç ÅŸeyler söylüyor. Özellikle, Cumhuriyetin ilk yılından çok partili hayata geçtiÄŸimiz 1950'ye kadar rejimin Ä°stanbul'dan bir çeÅŸit intikam aldığını anlattığı yerler çok dikkat çekici. ÇiçeÄŸi burnunda Türkiye Cumhuriyeti'nin Ä°stanbul'dan intikam almak için ÅŸehri bilerek yatırımsız, donanımsız, tahsisatsız bıraktığını, hatta Ä°stanbul'a hazineden ayrılan yıllık bütçenin bazı Anadolu ÅŸehirlerine verilenden bile az olduÄŸunu öÄŸreniyoruz Tuncay Birkan'dan.

Ankara'yı 'yeni devletin örnek ÅŸehri' haline getirmek yetmiyor rejim için. Aynı zamanda Ä°stanbul'u da 'geri kalmışlığın baÅŸkenti' olarak öylece bırakmaktan da neredeyse gizli bir mutluluk duyuluyor. Ä°stanbul'un yol ve su sorunu neredeyse 25 yıl boyunca hiçbir ÅŸekilde çözülmüyor. O dönemde Nazım Hikmet, 'ÅŸu yazıya harcadığım mürekkep, Ä°stanbul'daki içme suyundan fazla' yazıyor mesela gayet ironik ÅŸekilde. Bir baÅŸka yazısında da 'su baskını yüzünden sokakta ölen bir kız çocuÄŸunu' konu ediniyor.
Åžimdi hemen 'Proust planı' diyeceksiniz. Bence içeriÄŸinde bir dünya hata da barındıran Proust planı dahi kısmen uygulanabilmek için Demokrat Parti iktidarını, yani 50'li yılların başını beklemek zorunda kalmış.

Tuncay Birkan, rejimin Ä°stanbul'dan hoÅŸlanmama nedenlerinden biri olarak da 'anti-kozmopolit' tavrı zikrediyor. Özellikle 'yabancılardan, azınlıklardan, ötekinden nefret edilerek berkitilen yeni rejim zihni' için Ä°stanbul, farklılıkların, yabancıların, ötekilerin bir arada yaÅŸadığı bir imparatorluk ÅŸehri olarak adeta 'bir nefret objesi' haline dönüÅŸtürülüyor.
Türkiye'de müesses nizamın hükümranlığı çeÅŸitli fasılalara uÄŸrasa da aslında 90 küsur yıldır neredeyse hiçbir ÅŸekilde gücünü yitirmiyor.

Cumhuriyetin hemen ilk yıllarında 'öteki, yabancı, farklı' olarak konumlandırılan ve 'tehlike' olarak çerçevelenen kimliklerle hesaplaÅŸma sonraki yıllarda da hız kesmeden yoluna devam ediyor. Kendi cici orta-üst sınıfı dışında neredeyse ülkesinde yaÅŸayan hiçbir toplumsal katmandan hoÅŸlanmayan, bu katmanları hiçbir zaman 'eÅŸit yurttaÅŸ' olarak tanımlamayan bir ideolojidir Kemalizm.
Kürtler, Aleviler, dindarlar, komünistler, Ermeniler, Rumlar, köylüler... Aklınıza kim gelirse gelsin Kemalizm için 'tehlikeli uyruk' durumundadır ve rejimin tesisinden bu yana bu uyrukları 'hizaya getirmek' için yapılmadık operasyon, ortaya konulmadık performans kalmamıştır. Dersim'den varlık vergisine, 12 Eylül'den 28 Åžubat'a deÄŸin bu, böyledir.

Kürtçe ÅŸarkı dinlemek de yasaktır rejime göre, bir araya gelip zikir halkası kurmak da... Cem evinde semah dönmek de yasaktır ruhban okulu açmak da... O an hükümet olan (fakat iktidar olamayan) partinin bu yasakları kendi meÅŸrebince biraz gevÅŸetmesi, toplumun bazı katmanlarını görece rahatlatması falan durumu deÄŸiÅŸtirmemiÅŸtir.

Son 13 yılda hükümet olurken zaman zaman 'iktidar olmayı da deneyen' ve sadece bunu denediÄŸi için bile başına gelmedik kalmayan AK Parti, rejimin bu kirli birikimini temizleyecek niyette olduÄŸunu defalarca göstermiÅŸtir. Özellikle Kürtlerin, azınlıkların ve dindarların temel hakları konusunda ciddi adımlar atıldığını gördüÄŸümüz bir 13 yılı ardımızda bırakıyoruz. (Burada, Aleviler için yapılması gerekenlerin henüz yapılmadığını da zikretmek gerekiyor. Alevi açılımı bir türlü 'sonuç alıcı' ÅŸekilde hayata geçirilemedi. Umarım bu konuda da bir an önce somut adımlar atılır.)
Dikkat isterim: 90 yılın kiri 13 yılda elbette temizlenemez. Ancak 'temel hak ve hürriyetler' alanında ortaya konulan performans hiç de fena bir performans deÄŸildir.

Özellikle Kürtler, onların hakları ve talepleri konusunda büyük bir toplumsal risk alınarak ortaya konulan 'çözüm süreci', Türkiye için kilit önemde bir sorunun aşılması için atılmış en önemli adımdır.
Åžimdi 'Kürtleri sadece ben temsil ediyorum' diyen bir terörist organizasyona boyun eÄŸmemenin, onların yapıp ettiklerinden yola çıkarak bu çok önemli kazanımları heba etmemek için sorumluluk almanın tam vaktidir. Türkler de, Kürtler de terörle toplumsal ihtiyaç olanı birbirinden ayırarak davranmak, barışa sahip çıkmak zorundadır. Son zamanlarda sıkça kurulur olan 'zaten bu Kürtler böyle' cümlesi son derece tehlikeli bir cümledir. 'Böyle' olan Kürtler deÄŸil, terörist organizasyon ve onun ayakçılarıdır.
Bunca birikime, bunca geliÅŸmeye, bunca güzelliÄŸe çok yazık olur. O yüzden barış: hemen ve ÅŸimdi.

Ne diyordu Bob Dylan: 'Bir ÅŸehirden intikam almaya çalışacak kadar gözünü karartan o köhne rejime bir kez daha yenilirsek yuh olsun yoldaÅŸlar bize.'

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.