Sosyal Medya

Makale

Şiddet Sarmalında Müslümanlar

Etrafımızda büyük bir şiddet sarmalı var ve Türkiye yavaş yavaş bu sarmalın içine çekiliyor.

Siyasi, ideolojik, dini, etnik ve mezhebi saiklerle dört bir yandan öfke pompalanıyor, savaş naraları atılıyor.

Silahlar uzakta patlarken, ölenler yakınlarımız değilken; naralar atıp savaş çığırtkanlığı yapmak çok kolay.

Savaşı bir de ateşin içinde kalana sormak lazım. Çevremizde bunun acısını bire bir yaşayan insanlar var.

En yakınızdaki bir Suriyeliyi çevirin de her an evinizin bombalanıp altında kalma korkusuyla yaşamak ya da gözü önünde yakınlarının ölümünü izlemek nasıl bir duyguymuş soruverin.

Ateşine benzin taşıdığımız yangının bir süre sonra bizi de içine aldığında yanmak neymiş öğreneceğiz ama iş işten geçmiş olacak.

Şiddet, bir kültür halini aldı; adeta yaşantımızın bir parçası oldu.

Direkt hedeflemese de dolaylı olarak şiddet, milli politikamız oldu:

Dünya’da kültür geçişlerinin ana kavşaklarından biri olan ülkemiz/bölgemizde çok kültürlülük büyük bir suç gibi algılandı.

Tek tip insan yetiştirme hevesiyle, ülkedeki tüm etnik yapılar Türkçülük potasında, diğer tüm inanç ve dünya görüşleri de Kemalizm/Batıcılık potasında eritilmeye çalışıldı.

Dini ve milli değerlere karşı büyük bir düşmanlık ve nefret söylemi geliştirildi. İnkâr, milli bir politika haline geldi. Haliyle, inkârı inkâr edenler de hain ilan edilip derdest edildi.

Eğitimden siyasete, ticaretten dine, askeri hiyerarşiden sosyal hiyerarşiye kadar birçok alanda bu öfkenin izlerini görmek mümkün.

Bugün etnik, ideolojik ve dini değerler üzerinden büyük bir öfke pompalanıyor.

Kemalist ideolojinin selameti için derin bir yapı bu öfkeyi pompalıyor.

Aksiyon/proje üzerinden siyaset üretemeyen çapsız siyaset belirleyicileri, karşı siyasi düşünceye/siyaset ekibine öfke ve düşmanlığı körükleyerek insanları kutuplaştırmayı ve bu reaksiyon/kutuplaşma üzerinden siyasete tutunmayı meslek haline getirdiler.

Çok (etnik) unsurlu ve kültürlü ülkemizde, her türlü milliyetçilik faaliyeti, çatışmayı da beraberinde getirdi.

İdeolojik düşüncelerin tamamına yakını zaten kendi dışındaki bir düşünceye hayat hakkı tanımıyor. Batıda gördüğümüz (ki orada da hızla azalıyor) farklı inanç ve fikirlere tahammülü burada göremiyoruz.

En büyük hayal kırıklığını İslami hareketlerde görüyoruz. Çatışmayı bitirecek, barışın/selametin merkezi olması gereken İslami hareketler, ne gariptir ki (özellikle son yıllarda) çatışmanın ve öfkenin merkezine oturdular.

Dinin, çatışma/öfke merkezi olmasının nedeninin İslam dininin kendisi olmadığını söylemeye gerek yok sanırım. Tüm problem, İslam’ı siyasallaştırıp kendi heva hevesine göre “paralel bir din/çakma bir İslam” oluşturan insanımızda.

Allah’ın, Peygamberin ve Kuran’ın ismen var olduğu, merkezinde kişisel heva ve kuruntuların olduğu, İslami birkaç sembol ve kavramdan başka İslam’la fazla bir bağı olmayan bu “İslami Dinciklerin” kaos ve çatışma/fitne üretmesi kaçınılmazdı.

(Ayrı bir yazı konusu olmakla beraber) Yahudileşme kavramının, Allah’a ve Peygambere rağmen Allah ve Peygamber adına hareket etmenin adı olduğunu belirtmek lazım.

Sistem destekli ve dış proje ürünü “Tatlı Su Müslümanlığına” tepki olarak ortaya çıkan şiddet eğimli İslami hareketler mezhebi ve ideolojik çatışmanın temelini oluşturuyor.

Maalesef, (önemli bir kısmının ciddi bir psikolojik tedavi görmesi gereken) İslamcı liderlerin peşinde, büyük bir yığın körü körüne şiddet sarmalının içine çekiliyor.

Kendini İslam’ın merkezine koyan veya bizatihi İslam’ın kendisi gören bu yapılar, kendilerinden olmayan herkesi Gayri Müslim veya İslam düşmanı addediyor. Bu düşünce yapısı şiddeti/kaosu Müslümanların/Ümmetin içine çekiyor. Şu anki halde bile, başlamış olan akide/mezhep savaşları, daha uzun bir süre ümmetin sorunu olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Bu hastalıklı zihniyete mensup olanların azınlıkta olması, işin sevindirici ve umut veren tarafıdır. Çoğunluk olmasına rağmen pasif kaldığı için etkisi olmayan Müslümanların ve dini liderlerin inisiyatif almaları gerekiyor.

Tatlı Su Müslümanlığı ile şiddet/tekfirci İslam arasında “dini Allah’a has kılanvasat bir yol edinmek lazım. Hem etnik, hem ideolojik hem de dini/itikadi çatışmayı önlemenin yolu buradan geçiyor.

Kendinden olmayan fikirlere tahammülsüzlük, çatışmanın ve şiddetin temelini oluşturuyor.

İnsanlık tarihi boyunca hiçbir toplumda, tüm insanların tek bir düşünceye sahip olduğu görülmemişken herkesi tek tip düşünmeye zorlamanın ısrarı nedendir?

Biraz sabır, biraz anlayış, biraz feraset ve biraz da nezaketle bu sorunun üstesinden gelmek çok zor değil.

Tabii ki emperyalist dış mihrakların plan ve programları karşısında uyanık olmak da lazım.

Türk, Kürt, Fars ve Arap barışırsa sadece Ortadoğu’ya değil tüm dünyaya barış gelir. Sadece Ortadoğu’da değil tüm dünyada zulüm ve emperyalizm biter.

Terörü/şiddeti bitirmek için terörün/şiddetin efendileri ile (ABD, İngiltere, İsrail vs) anlaşmak veya yardım dilemenin, yangını söndürmek için ateşe benzin dökmekten bir farkı olmadığını da unutmayalım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.