Makale
Diktatörlük de meziyet sayılır mı?
Bu ülkede hükümet darbelerinin temel nedeni hükümetin, daha özelde baÅŸbakanın diktatörlüÄŸe gittiÄŸi iddiasıdır.
Ä°lkin bir kargaÅŸa ortamı yaratılıyor, arkasından bu kargaÅŸayı aÅŸmak üzere önlem geliÅŸtirmeye çaba gösteren hükümet ve onun başı olan baÅŸbakan diktatörlüÄŸe gidiyor yaygarası koparılıyor. Yalnız Cumhuriyet döneminde deÄŸil, Osmanlı zamanında da aynı oyun, aynı hile sahneye kondu. Sultan II. Abdülhamit Han bu tuzakla halledildi. Ä°lkin müstebit (diktatör) olduÄŸu yaftası yapıştırıldı, ardından 31 Mart patırtısı onun üzerine atılmak suretiyle tahttan indirildi.
27 Mayıs darbesinde Menderes'e aynı oyun; 12 Mart'ta aynı; 12 Eylül'de hep aynı oyun sahnelendi.Turgut Özal, Necmettin Erbakan aynı tuzaÄŸa düÅŸürüldü. Onların her biri diktatörlükle yaftalandı. Åžimdi aynı oyun sahnelenmek isteniyor. BaÅŸbakanlığı zamanında baÅŸlatılan diktatörlük iddiası, halen cumhurbaÅŸkanı sıfatıyla R. Tayyip ErdoÄŸan'a yüklenmek isteniyor.
Ne ilginçtir ki, diktatör olmakla itham edilen baÅŸbakanlar darbelendiklerinde onlara tarihin özenilen ÅŸahsiyetleri olarak gerçek diktatörler örnek gösterildi. Gerçek diktatörlerden sanal önderler yontuldu.
Bu ülke, aslında kendi tarihi içinde diktatörlükle yönetilmenin yabancısı deÄŸil. O, gerçek diktatörlüklerle yönetilme sürecini ve o günlerin zulmünü de yaÅŸadı. Gene ilginç ve ibretlik bir durumdur ki, gerçek diktatörler yüceltildi, onlara perestiÅŸ edildi.
Yaşar Nabi'nin 1948'de yayınlanmış olan Nereye Gidiyoruz adındaki kitabından izleyelim:
“Cumhuriyetten beri rejimimiz, bu gün Halk Partisi organlarının da resmen kabul ve itiraf ettikleri gibiTek Åžef usulü idi. Bu, Diktatörlük tabirinin biraz hafifletilmiÅŸ ÅŸeklinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Anayasamızda ve mevzuatımızda demokrasinin bütün zevahiri [görüntüsü] muhafaza edilmiÅŸ olmakla beraber artık kimse inkâr edemez ki Atatürk bir diktatördü. Yüce kurtarıcının ölümünden sonra idareyi eline alan Ä°nönü de ta ÅŸu son zamanlara kadar yine diktatör olarak kalmıştır.” (Varlık Yayınları, s. 8 vd.).
Peki, bu diktatörler kötü mü? Gene YaÅŸar Nabi'ye kulak verelim: “...bu iki Åžefin idaresinde geçen zamanı, diktatörlükle idare edildik diye, memleket hesabına bir kayıp mı sayacağız? Asla!”
Kayıp mı sayacağız sorusunu YaÅŸar Nabi, tereddütsüz “Asla!” diye yanıtlıyor. Dahası da var. Yazar, beÅŸ on satır sonra kendini alamıyor, ÅŸu vecizeyi yumurtluyor: “... bir Åžef, karşılıklı tavizler ve kavgalarla bir türlü istikrar bulamayan herhangi bir demokrasi rejiminden belki daha iyi idare edebilir.” Yeter ki adı Hitler olmasın, Musoliniolmasın, Stalin olmasın! Adının Atatürk veyaÄ°nönü olması yeterlidir.
Demek ki, kimileri için önemli olan ilkesel kabuller deÄŸil öne alınan, çıkarlardır. Benim darbem iyi seninki kötü söylemi, benim diktatörüm iyidir söylemine evrilebiliyor.
Bu karmakarışık kafa yapısı kimilerinde günümüze deÄŸin sürüp geliyor. Diktatörlük, hırsızlık, darbe lafları onlara gıda olmayı sürdürüyor.
Vaktiyle bir tuluat seyretmiÅŸtim. Delikanlı damat olarak kabul ediliyor. Yakınlarından biri kayınpederi uyarmaya çalışıyor:
- Senin damat kabul ettiÄŸin bu delikanlı kör...
Cevap:
- Ama körlük ne kadar da yakışıyor ona!
- Bu delikanlı topal da...
- Ama yürürken ne kadar güzel aksıyor...
- Bu delikanlı çolak...
- Fakat bileÄŸindeki bu kavis ne kadar da zarif...
Anlaşılıyor ki, insan birini sevdi mi onun kusurları meziyete dönüÅŸürken sevmediÄŸinin meziyetleri de kusur haline gelebiliyor.
YENÄ°ÅžAFAK
Henüz yorum yapılmamış.