Sosyal Medya

Makale

Hatırlama Bir Zikretmedir

‘Su akar yolunu bulur’ özdeyişi bize varlığın kendi otantik yapısı gereği akacağı mecrayı zorlanmadan bulacağına gönderme yapmaktadır. İnsan da bu varlığın yapısına bağlı bir boyuta sahiptir. Ama insanı farklı kılan tam da bu boyutun dışında kalabilme becerisidir. İşte insan bu beceri üzerinden hareketle suyu tersine akıtmayı deneyebilir ve kendini gerçekleştirirken hayati bir işleme ve işleve sahip kılabilir. İnsan, sorumluluğu üstlenerek varlık sahasına yönelik yeni yol denemelerinde bulunabilir. Bu da insanı sürekli anı kollayan ve değişimi süreklileştiren bir özelliğe taşır. Ancak insan unutkanlıkla maluldür. O yüzden tarihi sadece insan yapar. Hatırlamak ve bu hatırladığı şey üzerinden bir yargıya varabilmek de insana mahsustur.

Bir yol üzere bulunurken insan unutkanlığı sayesinde yolun taşıdığı tehlikeleri unutur ve ‘Saldım çayıra Mevla’m kayıra’ psikolojisi içinde ciddi sorunlar yaşayabilir. Ve bu sorunlar onu hem insanlığından çıkaracağı gibi hem de sorumluluk çerçevesinde ciddi bir cezaya da müstahak kılar. Unutmanın iki boyutu olduğunu göz ardı etmeden özellikle negatif boyutlu unutkanlığın insanı sürekli tekrara sürüklerken yanlış üzerine yanlış yapmasının da zeminini oluşturuverir. Burada insanın unutkanlığı Allah, Nübüvvet, Ahiret, Vahiy ve Emir ile Nehiylerin kast-ı mahsusası ile teklife muhatap olmasıdır.

‘Bana her şey seni hatırlatıyor’ dizesinde aslında insana dair hatırlama gerçekliğinin ne denli önemli olduğunu ve bu insani boyutun insan açısından önemine yaptığı vurguyu hesaba katmalıyız. İnsan bir şeye kulak kesildiğinde ona dair her şeyi hatırlamakla işe başlar. Çünkü hatırlamak ona verdiğimiz önem, değer ve ciddiyetle ilişkili bir durumdur. Bu noktada Kur’an’ın kendisini ‘Zi-z zikr’ olarak betimlemesi de çok önemlidir. Müminin hayatında zikir çok hayati bir meseledir. Zikir ise en önemli boyutu ile hatırlamakla eş değer bir özellik taşır. Yani Kur’an bir hatırlatıcıdır… Mümin ise her an hatırlamakla yükümlü ve hatırladıkça kendisine çeki düzen vermekle sorumludur.

Unutkanlık, yok saymaya, yabancılaşmaya ve hatıralardan silerek onu yokluğa mahkûm etmeye neden olur. Unutkanlık bilinçli bir tercih olduğunda onu yokluğa mahkûm etmekle birlikte geri dönülmez bir noktayı da işaret eder. Ve bu unutma çok tehlikeli bir şeydir. Çok büyük bir travma üzerinden gerçekleşebilir şeydir. Ama insan nankörlüğü bir meslek edindiğinde bu travma yeniden hayata geri döner ve bu sefer insan unutkanlıkla bu travmayı aşmaya çalışır. Bu tıpkı bataklığa saplanan birinin her kıpırdadığında biraz daha battığı gibidir. Unutmak çözüm değil ve olamazda…

Hatırlamak ise tuzağa düşmemektir. Her hatırlama yeni bir bilinci devreye koyar ve bu bilinç üzerinden daha iyi bir farkındalıkla hayata müdahil olmayı mümkün kılar. Hatırlamak yapılan yanlış üzerine bir bilinç ve duyarlılık inşa ederek aynı hataya düşmemeyi temellendirir. Hatırlamak bir nostalji değildir. O an hatırlanan şey üzerinden duygusal bir hal yaşamak ve böylece yeniden eski hale dönmek anlamına ise hiç gelmez! Hatırlamak bir tarih yazmaktır. Hatırlamak; hatırlanan şeyi idrakimiz üzerinden yeniden düşünerek onu varlık sahasına yeni bir konumda çıkarmayı becerebilmek ve tarihin yeniden yazılmasına zemin oluşturabilmektir.

İnsan geçmişi ile yüzleşmeden geleceğini inşa edemez! Geleceğin yeniden kurulabilmesi geçmişin derin izini silebilecek ve onu yeni bir düzlemde inşa edebilecek bir idrakin devreye girmesi sayesinde olabilir. Bu idrak geçmiş ile ben arasında yeni bir diyalog kurmaya yarar. Ve bu diyalog üzerinden geleceği yeniden kurarken düşülen hatalara bir daha düşmeme ve hangi noktada bir duyarlılık kazanılması gerektiği konusunda da tutarlı ve bilinçli bir tavrı önceleme imtiyazı kazanabiliriz.

Modern insan gürültülü yaşayan bir insandır. Bu gürültü genelde insanı düşündürtmeme konusunda bir zemin oluşturur. Gürültü deyip geçmeyin! O öyle bir şeydir ki insana morfin etkisi yapar, uyuşturur, hareket melekelerini dumura uğratır. Sosyal medya, televizyon, iletişim aygıtları vs. ile insan kıskıvrak yakalanır. Ve insana ne yapılıp yapılmayacağı, nasıl davranışlar sergilemesi gerektiği, yeme, giyim ve ilişki ile diyalogun nasıllığı da bu aletler tarafından belirlenir. Ve bunu yaparken de büyük bir gürültü kopartır. İşte bu gürültü aynı zamanda insanı hem yabancılaştırır ve hem de onu insanlığından çıkarır. Hatırlama ise bu gürültünün arka planını anlama ve bu konuda bir düşünme ameliyesi gerçekleştirme olgusudur.

İnsan değişimin meyvesi haline dönüştüğünde kendisi olmaktan çıkar ve değişimin nesnesi haline düşer. Hâlbuki değişim insanın kendi kast-ı mahsusası ile ilişkili olmalıdır. O değişmeyeni temsil ederdir. Değişim onun etrafında gerçekleşmeli ve değişimin nirengi noktalarını da o belirleyebilmelidir. Yoksa o tarihin yapıcısı değil tarih tarafından nesneleştirilir. Bu nesneleşme ise insanın ölümü anlamına gelir ama bu ölüm insanın bir üst yaşam formuna yükselişini değil de bir alt düzeye indirgenmesi sonucunu taşır. O yüzden hatırlamak ve tarihin öznesi olmak insan açısından elzem olana tekabül eder. Bu lüzumiyyettir ki hatırlamayı olmazsa olmaz kılar. İşte bu hatırlama süreklilik kazandığında insana sürekli bir bilinç durumu ve duyuşu kazandırır. Ve bu konumunu muhafaza etmek için hem sürekli hatırlamayı bir içsel önsezi haline getirmeli hem de bu önsezi üzerinden düşünüş ve tavırlarını sürekli kontrollü halde tutarak yanlışa düşmemeyi itiyat haline getirebilir.

Üç aylar başladığında bu hatırlatmayı bir vazife olarak telakki ettim. Ben bir hatırlatıcı olarak görevimi yaparken siz de hatırlama faaliyetine katılarak kendi sorumluluğunuzu üstlenmiş oluyorsunuz. Ve böylece birlikte yeni bir tarihin inşasına katkı sunmuş oluruz. Yeni tarih deyip geçmeyin, bu insana bahşedilmiş en büyük lütuftur. Her lütuf bir şükrü ilzam eder. Her şükür ise yeni bir lütufun kapısını aralar.

Unutmayalım ki unutkanlık insanı yokluğa icbar ederken hatırlamak ise insana yeni bir yaşam imkânı sunacaktır…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.