Makale
Duygu siyaseti
Siyasi ortam özellikle seçim tarihi yaklaşırken daha da gerginleÅŸmiÅŸ gözüküyor. Bunda en önemli etken bizzat siyasetçilerin dili ve söylemi. Böylece saflarını pekiÅŸtirmeyi, seçmenlerinin sandığa gitmesini garantilemek istiyorlar. Ayrıca bu türden kategorik gerilim ortamları, siyasetin öne çıkarmasını beklediÄŸimiz gerçek sorun ve çözümlerin tartışılmasını da anlamsızlaÅŸtırdığı ölçüde, birçok siyasetçinin iÅŸine geliyor. Topluma söyleyecek ÅŸeyiniz, geleceÄŸe dair anlatacak bir ‘hikâyeniz’ yoksa gerilim ortamları kurtarıcı bir iÅŸlev görür. Karşı tarafla aranızdaki çatışmayı beslediÄŸiniz ve gündemi bu yöne sürükleyebildiÄŸiniz oranda gerçek anlamda siyaset üretme zorunluluÄŸundan da kurtulursunuz.
Bu iÅŸlev siyasetçinin dışında ama ona paralel çalışan bir baÅŸka alana gönderme yapar. Medyaya… Siyasi kavgayı ayakta tutup cazip kılacak, bu çatışmanın ‘hayati’ öneme sahipmiÅŸ gibi sunulmasını saÄŸlayacak olan odur. Dolayısıyla gazete ve televizyonların okunma ve izlenme oranları, bunların toplumsal kesimler arasında dağılımı kutuplaÅŸma tartışması açısından da önemli ipuçları saÄŸlar. EÄŸer siyasette gözüken çatışmanın benzeri toplumsal alanda da mevcutsa, bunun farklı taraftaki medya organlarının performansına yansıması beklenir. DoÄŸal olarak her kesimin gündemi takip etme alışkanlıkları birbirine benzemeyebilir. Ama en azından ÅŸu beklentiye sahip olabiliriz: EÄŸer kutuplaÅŸma toplumsal zemin bulmuÅŸsa, çatışmanın tarafı olan medya organlarının okunma ve izlenme oranlarının eskiye nazaran daha yüksek olması gerekir.
Böyle bakıldığında Türkiye medyası ilginç bir ‘asimetri’ ortaya koyuyor. Laik ve muhafazakâr hassasiyetlerin taşıyıcısı olarak kabaca iki grupta topladığımızda, laik medyanın toplam pastanın hem yayın organı hem de tiraj ve reyting olarak dörtte üçünü oluÅŸturduÄŸunu görüyoruz. Karşı tarafta ise sadece bu küçük alana sıkışmakla kalmayıp, son beÅŸ yılda izlenme açısından da iyice küçülen muhafazakâr medya bulunuyor. DüÅŸünün ki bu durum oyların iktidarla muhalefet arasında neredeyse tam olarak ikiye bölündüÄŸü bir ülkede yaÅŸanmakta… Demek ki son dönemin siyasi çatışma ortamı esas olarak laik medyaya yaramış. Belki toplamda okunma ve izlenme rakamları yükselmemiÅŸ ama toplamdan aldıkları pay ezici bir orana gelmiÅŸ.
EÄŸer medyanın toplumsal kaygı ve beklentileri yansıtmak, onlara hitap etmek ve tercüman olmak açısından gerçek bir iÅŸlev gördüÄŸünü düÅŸünüyorsanız, bu tablonun açık bir anlamı bulunuyor: KutuplaÅŸma atmosferi esas olarak laik hassasiyeti taşıyan, daha siyasi bir dille AKP karşıtı olarak konumlanan toplumsal kesimlerin bakış ve duruÅŸunu yansıtıyor. Onlar ‘kendi’ medyalarında duymak istediklerini duyabiliyor, duygularını soÄŸutabiliyor ya da aksine bu duyguların kabarması yoluyla kendilerini siyasileÅŸtirebiliyorlar. Buna karşılık muhafazakâar hassasiyete sahip kesimler, kendilerine belirli bir siyasi kavga dozunu her gün aşılamaya çalışan ‘kendi’ medyalarından giderek uzaklaşıyorlar. Bunu tek tek yayın organlarının performansından da takip etmek mümkün.
Sonuçta AKP’nin iktidar olmasının ve kutuplaÅŸma atmosferi altında siyasetin ortadan ikiye bölünecek ÅŸekilde ayrışmasının topluma aynen yansımadığını anlıyoruz. KutuplaÅŸma kendisini bir ‘kutup’ olarak hisseden kesimlerin enerjisi üzerinden yükseliyor. Mesele ErdoÄŸan’ın üslubu veya söylemi deÄŸil. Bunun birçokları için ‘tahrik edici’ olduÄŸu belli ama asıl kritik unsur buna verilen tepkinin niteliÄŸi. ErdoÄŸan’ın dili ne gerekli ne de yeterli koÅŸul. Ortada AKP iktidarından ve onun ima etiÄŸi gelecekten rahatsız olan, bu rahatsızlığı ontolojik bir kaygıyla birleÅŸtiren ve tepkisini öfke ve aÅŸağılamayla dışa boÅŸaltmak isteyen geniÅŸ bir kitle var. Bunlar doÄŸrudan ErdoÄŸan’ın karşı kutbu olarak yaşıyorlar… Dolayısıyla da giderek hastalanıyorlar. Çünkü herhangi birinin davranışını kendine referans alarak buradan duygu siyaseti üretmenin kiÅŸiye pek yararı olduÄŸu söylenemez. Ayrıca eÄŸer karşı olduÄŸunuz kiÅŸi oyların yarısını alıyor ve bunu büyütme istidadı gösteriyorsa, söz konusu duygu siyasetinin herhangi bir siyasi sonucu da olmaz.
Muhafazakâr kesimin de aynı ÅŸekilde kutuplaÅŸmaya alet olacağını düÅŸünerek, gerilimin bir açık kavgaya doÄŸru evrileceÄŸini ve böylece iktidarın devrileceÄŸini hayal edebilirsiniz. Ama öyle olmuyor ve olmayacak da… Muhafazakâr kesim basiretini korumakla kalmıyor, kendi iç dönüÅŸümü sayesinde bir melezleÅŸmeye de davet çıkarıyor. Dolayısıyla kutuplaÅŸmanın toplumsal zemini giderek daralıyor. Seçim sonrasında AKP’nin kuÅŸatıcı bir dile dönmesi ile birlikte, laik hassasiyetin ‘siyasi’ iÅŸlevi tümüyle ortadan kalkabilir.
AKÅžAM
Henüz yorum yapılmamış.