Makale
Bağlamından kopunca yitirilen
I.
Tefrika ve asabiyet enflasyonuna sebep olabilecek arızalar üretmeye koÅŸullanmış, mefkure ve ahlak noktasında derinlik taşımayan yığınların ağırlıkta olduÄŸu camialar, baÄŸlamından kopuÅŸlara zemin oluÅŸturuyor her dem…
Ä°drak yoksunluÄŸunun tavan yapması, vahdete giden yolları hoyratça tüketen, bencilliÄŸe ayarlı inanışlar üzerine inÅŸa edilen kimlikler, bozuyor Milleti Ä°brahim’in yekvücut olma çabasındaki ritmini…
Ölümüne hakikati yaÅŸamaya ayarlı olmamız icap ederken, yaÅŸattıramadığımız hakikatten sonra baÅŸlıyor ruhumuzun ölümü… zaaflarımız dik süründürerek farkındalığımızı dibe vurduruyor her an. PutlaÅŸtırdığımız benliÄŸimiz sayesinde karaya vuruyor fütüvvet ruhumuz... Tövbelerimizle mezara gömdüÄŸümüz Ä°htiraslarımız tekrar tekrar kefenlerini yırtarak sıyrılıyorlar kuburdan. Yeisi akidemizle aynı safta buluÅŸturmamamız emredilmiÅŸken el baÄŸlıyor aynı safta ümitsizlik. PeÅŸimiz sıra seÄŸirtiyor ÅŸöhret tutkusu, yerinde duramıyor damarlarımızdan benliÄŸimize saplanıyor ÅŸehvetin türevleri. Gaflet ardımızdan dört nalla iz sürüyor dahası karanlık vadilerde rehberliÄŸimize soyunuyor üstelik. Kısacık ömürlerle sınanırken biz faniler, asırlık hülyalara yelken açan biriktirme sevdamız, peydahlanıveriyor yüreÄŸimizde. Ä°stikbal öngörümüz mezarlıkların ötesini aÅŸamıyor, tutkularımıza ayarlı navigasyonlarımız, sonarlarımız, aviyonik sistemlerimiz(!), vaat edileni ıskalayarak sabitleniyor dünya çöplüÄŸüne… Öyle diyordu Geothe: “Ä°nsanın en acınacak hali kendisinin farkında olmamasıdır.”
BenliÄŸimiz, teyakkuz modundan sıyrılıp dünyanın baÅŸ döndürücü cazibesine kaptırıp, bağımlılaÅŸtırıcı, kafayı afyonlaÅŸtırıcı, ebter anlayışlara, hayat tarzlarına mahkum oluveriyor, sinsice ram olabiliyor, hakikat kılıflarını kullanarak…
II.
“Onlar gittiler
Topraktan bir iÅŸaret taşıyarak alınlarında“ diyordu ÅŸair.
Åžahitlik vazifelerini ifa edenler, hakka, hakikate ÅŸahit olanlar, seraplara, uçuculuÄŸu malum hazlara ruhlarını satmayan ebediyet yolcuları, alınteri dökenler, dirsek çürütenler, secdelerde ve kıyamlarda saf tutanlar, birbirini sevmenin imandan olduÄŸuna inananlar, Ä°lim uÄŸruna, hayatı okuma, anlama, anladığını yaÅŸama yaÅŸatma adına yola koyulanlar, adaletsizliklere, her türlü iÅŸgal tiplerine direnenler, iyilikte öncü olanlar, soylu yüceliklere aÅŸkla baÄŸlı olanlar, vaat edilen cennete davet edenler, süzüldüler aramızdan ruhumuza tohumlar ekerek… Üzerinde düÅŸünülmeyen hayat yaÅŸanmaya deÄŸmez diyerek yürüdüler “estetik idamlar eÅŸliÄŸinde cellatlarına gülümseyerek”…
Tefrikaların doÄŸurduÄŸu kadim sapmaların türbülansları neticesinde, tahrifata uÄŸramış gelenek zemininde, çağın derebeylerinin gölgesinde palazlanan, uyuÅŸturucu mutasyon seanslarıyla itiraz bilincini yitirenlerden tutunuz, Allahın verdiÄŸi yüksek zeka kabiliyetlerini analitik vukufiyetlerini üstatlarının, ÅŸeyhlerinin derin dondurucularına(!) istifleyip (deep Freezer) fıtratlarını pasifize edenler, salt akılcılığı terbiye edilmemiÅŸ Pagan-Gerek akılcılığını ön plana çıkarıp demogojik formülasyonlar üretenler, yine tahrife uÄŸramış yazılı rivayet unsurlarıyla içinde beslediÄŸi yok edici faÅŸizan duygularını Ä°slama nispet ederek deÄŸer ve Salih eylem yerine ÅŸiddet ve nefret üretenlerin rahatlıkla manevra alanı bulabildikleri bir zaman düzleminde bulunuyoruz ne yazık ki. Zamanlar üstü “ Metafizik Gerilim” yoksunluÄŸundan neÅŸ’et eden sığlıklar ve günübirlik eylem örgülerinden kurtulup Ä°man merkezli kurumsallaÅŸtırmalar oluÅŸturamıyoruz. Yüzyıllar sonrasına bırakacağımız bir örneklik ve erdem müktesabatı var edemiyoruz. Hakikat potasında mezcedilmeyen bütün fıtri eÄŸilimler bumeranglara dönüÅŸüveriyor… Skolastik anlayışa meftun duvarlar örülüyor durmadan… aÅŸamıyoruz duvarları topyekun zihni kalbi aktüel kıyamlarla… bize biçilmiÅŸ rollerin mahkumları gibiyiz, kana boÄŸulmuÅŸ, boÄŸdurulmuÅŸ topraklarımızda… ”Tahammül eÅŸiklerimiz” irtifa kaybediyor, yapıcı eleÅŸtirilerin yerini, ruhumuzu ezen balyozlar, hüsnüniyetimizi ikiye, dörde bölen keskin kılıçlara bırakıyor…
III.
MüÅŸkül Vaziyetin “Nasıl”ını ortaya koymak gerekirse; “Allah ve Rasulüne itaat” baÄŸlamında Ä°hrama girercesine bütün meÅŸreb ve asabiyetlerimizden rütbelerden, arızalı akli kaziyelerden sıyrılarak, maÅŸeri bir vahdet yürüyüÅŸü gerçekleÅŸtirmek gerekiyor sanırım… Hz. Hüseyinin kerbela yürüyüÅŸünden, Gandhinin tuz yürüyüÅŸüne, ilhamlar devÅŸirerek… baki özgürlükler adına encamımızın aydınlığı adına… yarı bağımsızlık ve görünmezlik özelliÄŸine sahip mandacılıkların boÄŸucu ritüel ve ritimlerinden, baÄŸlayıcı uluslar arası sözleÅŸmelerden, küresel görünür–görünmez prangalardan sıyrılmak adına bir sefer… baÄŸlamını yitirenlerin arayış ve adayış yürüyüÅŸü… Üstümüze çöreklenmenin arifesinde olan bilmem kaçıncı Haçlı-haçsız seferlerine karşı ümmet ve kardeÅŸlik yürüyüÅŸü… 11 Eylül saldırılarının hemen ardından Amerikan DışiÅŸleri Bakanı Henry Kissinger “Artık savaÅŸ bizimle Müslümanlar arasında deÄŸil, Müslümanlar ile Müslümanlar arasında olacak” açıklamasını ve bu doÄŸrultuda coÄŸrafyamızda süre giden kör dövüÅŸleri pentagon mahfillerinde boÅŸa çıkartacak, anlamlı Ä°brahimi yürüyüÅŸlere ihtiyacımız var. Mezhepleri meÅŸrepleri, fırkalaÅŸmaları, farklılaÅŸmaları akidenin temeli haline getiren sapkınlıkları bertaraf eden adımlara ihtiyacımız var. Tıpkı Rasulun o müstesna yürüyüÅŸüne çomak sokma, kutlu hareketin insicamını bozma çabasındaki münafıklıkların, habis ur gibi üreyen cahilliye tümörünün kendini ortaya koyma gayretlerini ocağında söndürme kıvamında yürüyüÅŸler….
IV.
Müreysi Zaferi kazanıldıktan sonra, Peygamber Efendimiz, mücahitlerle burada birkaç gün istirahat edip beklemeyi uygun bulmuÅŸlardı. Önceden de bahsettiÄŸimiz gibi, bu gazâya çok sayıda münafık katılmıştı. Hatta bazı kaynaklara göre, o zamana kadar münafıkların, hiçbir gazâya bu derece ilgi gösterdikleri görülmemiÅŸti. Bu ilgileri ve fazla iÅŸtirakleri elbette sebepsiz deÄŸildi: Bir taraftan ganimete konmak, diÄŸer taraftan gün geçtikçe saflarını sıklaÅŸtıran, çoÄŸalan ve kuvvet kazanan Müslümanları, en küçük fırsatları dahi deÄŸerlendirerek birbirine düÅŸürmek, aralarına fitne fesat tohumu saçmak...
Ä°ÅŸte, bu bekleme esnasında, Hazreç kabilesinden Benî Amr b. Avf’ın müttefiki olan Sinan b. Veber el-Cühenî ile Hz. Ömer’in Benî Gifar’dan ücretle tuttuÄŸu seyisi Cahcah arasında, kuyu başında kovalarının birbirine karışması yüzünden bir kavga çıktı. Münafıkların ve elebaÅŸlarının da kışkırtmasıyla büyümeye aÅŸamasına gelen olaya peygamberimiz çok öfkelenip ağır bir tepki gösterdi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, günün en sıcak saati olmasına raÄŸmen, mücahitlere derhal Medine’ye doÄŸru yola çıkmalarını emretti. Hâl bu ki, o güne kadar, böyle günün en sıcak saatinde yola çıktığı vâkî deÄŸildi.
V.
Sürdürülebilir mümince bir hayat, hesap verilebilir bir ömre talip olma derdini tüm hücrelerimize kadar hissetmemiz, bu hayatı yaÅŸamamız gerekiyor. Bu bakışın, zihni algılamanın dalga dalga mahrem mesafe alanındaki aile efradından baÅŸlayarak yayılması, kadim bilgi kaynaklarımızdan olan, Haberi sadık(vahiy), havası Selime (beÅŸ duyu) Akıl eÅŸliÄŸinde hayat bulması icap ediyor….
YokuÅŸu tırmanmaya talip olanların sürekli patinaj pozisyonları taşıdığı yüksek riskler nedeniyle sorunlar üretmeye devam ediyor. Bütüncül bir hayat perspektifi sunacak modellerin gündemleÅŸmesi insanlığın, algılarına, bilinçlerine ışık tutması, üretilebilir olması gerekiyor.
Henüz yorum yapılmamış.