Sosyal Medya

Makale

Sofuluk var mı Sava abi?

Bir gün vapurla Eminönü’nden Üsküdar’a geçiyordum. Karşımdaki adam yüzüme dikkatle bakıyor. ‘Allah Allah acaba birine mi benzetti?’ diye düÅŸündüm. Sonra adam hafifçe eÄŸilip ‘sofuluk var mı abi?’ diye sordu bana. ‘Yok yahu. Ben Hristiyan’ım. Gerçi bizde de var sofular, ama ben bizim dinin sofusu da deÄŸilim’ dedim gülümseyerek. 

Sava abi, gülümseyerek anlatıyor bu anısını. Paleos Panteleimonas isimli bir köyden aÅŸağıdaki sahili seyrediyoruz. Selanik’e yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki bu ÅŸahane yerde ‘Ä°stanbul’a nasıl âşık olunur’ konulu bir sohbetin tam ortasındayız. Yanlış anlaşılmasın. Ä°stanbul’a âşık olan ben deÄŸilim, Sava abi. 

 

 

Sava Bilikçi. 1953 Ä°stanbul BaÄŸlarbaşı doÄŸumlu. ÇocukluÄŸu BaÄŸlarbaşı’nda ve babasının bakkal dükkânı iÅŸlettiÄŸi Kazancı yokuÅŸunda geçmiÅŸ. 1964’te babası ölmüÅŸ. Babasının ölmeden hemen önce BaÄŸlarbaşı’na taşıdığı bakkal dükkânını iÅŸletememiÅŸler. Çaresizlikle 1967’de göçü yükleyip Selanik’e gelmiÅŸler. Sava abi 14 yaşında, ailenin reisi sıfatıyla, tanımadığı, bilmediÄŸi bir ÅŸehrin ortasında bulmuÅŸ kendini. 

Tam 20 sene ‘sevgilim’ dediÄŸi Ä°stanbul’a gelememiÅŸ. Nihayet 20 yılın sonunda bir Yunanistan pasaportu elde edebildiÄŸi günün hemen ertesinde ÅŸehrine, Ä°stanbul’a doÄŸru yola çıkmış. Ä°ki âşık yıllar sonra birbirlerine nasıl kavuÅŸurlarsa öyle kavuÅŸmuÅŸlar. GözyaÅŸlarıyla, tutkuyla, ÅŸefkatle… 
Senelerce pasta ustalığı, basketbol masa hakemliÄŸi, rehberlik ve benzeri iÅŸlerle uÄŸraÅŸmış bu güzel adam ‘gençliÄŸimi yaÅŸayamamıştım, ÅŸimdi ihtiyarlığımı yaÅŸamaya çalışıyorum’ diyor. 
Sava abi ile kolayca anlaÅŸabilmenin iki basit yolu var: Ä°stanbul’dan geliyor olmanız ve Ä°stanbul aleyhine tek bir kelime etmemeniz. 

Misal benim Acıbadem’de oturduÄŸumu öÄŸrenince ‘Kısıklı’nın suyundan içmiÅŸiz, biz kardeÅŸiz’ diyor. ‘Sava abi, üzgünüm ama Kısıklı’da akmayı baÅŸaran bir tane sokak çeÅŸmesi görmedim’ diyemiyorum. 

DoÄŸduÄŸu, yaÅŸadığı ÅŸehri seven çok insan gördüm elbette. Fakat Sava abinin aÅŸkını hiç kimsede görmedim. Durmaksızın masada Ä°stanbul olsun, hep Ä°stanbul olsun, hep Ä°stanbul konuÅŸulsun istiyor. 

Bir ÅŸehri bizim için kıymetli kılan ÅŸey nedir? Bu sorunun Sava abideki cevabıyla çok ilgiliyim. Ve sanırım o cevap ‘yaÅŸanmışlık’ kelimesinde gizli. Evet. Selanik Sava abinin soydaÅŸları, dindaÅŸları, dildaÅŸları ile dolu. Fakat bu benzerlik Selanik’in Ä°stanbul’a üstün gelmesini saÄŸlayamamış. Sava abi için Ä°stanbul en çok ‘baba’ demek çünkü belki de… Üsküdar’dan vapurla geçilen karşılar, yürünen yokuÅŸlar, bakkalın tezgâhından alınan bisküvi ve lokum demek belki de… Belki de ‘yaÅŸanmış çocukluk’ ile ‘yaÅŸanmamış gençlik’ arasındaki fark Ä°stanbul’la Selanik arasındaki uzaklık kadardır da ondan.  

Selanik’in her sokağını Ä°stanbul’un bir sokağına, her meydanını Ä°stanbul’un bir meydanına, her dükkânını Ä°stanbul’un bir dükkânına benzeten bu 62 yaşındaki çocuk belki de sadece çocukluÄŸunu özlüyordur. Ve çocukluk zaten kocaman ve uzak bir ÅŸehirdir… 
Sava abi yanılıyor. Ben onda ‘sofuluÄŸa’ çok benzer bir vecd hali gördüm. DokunabileceÄŸim kadar yakındı. 

PeÅŸin satan veresiye satan

 

qSelanik’te bir hediyelik eÅŸya dükkânında gördüm bu tabloyu. Tıpkı bilardo oynayan köpekler ve aÄŸlayan çocuk tabloları gibi popüler kültür tarihinin en önemli sembollerinden biridir malum ‘peÅŸin satan veresiye satan’ tablosu. 

 

Tabloya dikkatlice bakıp, daha sonra Türkiye’deki versiyonu ile karşılaÅŸtırınca iki tablo arasında bana anlamlı gelen farklılaÅŸmalar oldu. Tablonun Yunan versiyonunda veresiye satan fakir adam Türkiye’deki tablolara göre daha iyi durumda. Yani acınacak kadar ÅŸaÅŸkın ve fakir halde deÄŸil. PeÅŸin satan zengin adam ise ‘eh iÅŸte, hali vakti yerinde’, biraz Ä°ngiliz tipi zengin bir adam… Türkiye versiyonunda ise göbeÄŸi devasa, bakışları küstahlıkla dolu bir Amerikan zengini var tabloda. 

Zenginlik ve fakirlik algısının kültürden kültüre nasıl deÄŸiÅŸtiÄŸine bir iÅŸaret olarak okuyabilir miyiz bu farkları? Bilemedim. 

Bir masal köyü: Paleos Panteleimonas

 

 

Yazın çok kalabalık oluyormuÅŸ. Bizim geldiÄŸimiz gün ise in cin top oynuyordu. Selanik’e uzaklığı 100, denize uzaklığı 8 kilometre olan bu köy, tanrılar dağı Olimpos’un eteklerine kurulmuÅŸ. Muazzam bir manzarası ve tertemiz bir havası var. 
Köyün meydanındaki çınar aÄŸaçlarını, ufarak kiliseyi ve etrafındaki minik minik kafeleri görmek için bile gelmeye deÄŸer buraya. 

 

Türkler buraya raÄŸbet ediyor mu’ diye sorduÄŸumda aldığım ‘hayır’ cevabına elbette ÅŸaşırmadım. Biz Türkler Yunanistan’da tatil yapmayı Mykonos ya da Halkidiki’nin Tarkan ve Hande Yener çalınan beach cluplarında ‘kop kop’ yapmak olarak anladığımız için bana son derece normal geldi. 

Bir gün aynı hayatta

 

 

Dillere destan Kavala kurabiyesinden bir paket almak için Sava abi ile Selanik’te bir küçük markete giriyoruz. ‘Market’ demem lafın geliÅŸi. Ev yapımı reçellerden baharatlara, kuruyemiÅŸ çeÅŸitlerinden ÅŸekerlemelere kadar pek çok ÅŸeyi aynı anda bulabileceÄŸiniz bir yer burası. Anne-baba ve biri kız biri erkek iki çocuÄŸunun aynı anda çalıştırdıkları bir aile müessesesi. 
Türk olduÄŸumuz anlaşılınca neredeyse sevinç çığlıklarıyla karşılanıyoruz. Zira Selanik’te neredeyse her ailede karşılaÅŸacağınız gibi bu ailenin bir yanı da Türkiyeli. Hemen duvardaki bir fotoÄŸrafı gösteriyor ailenin cana yakın kızı. 

Silivrili bir dede ve Selanikli bir anneanne var resimde. FotoÄŸraf, 1950’li yıllarda Selanik’te çekilmiÅŸ. DoÄŸrusu, anneannenin boynundaki o küçücük haç olmasa bu fotoÄŸrafın Ä°stanbul’da çekildiÄŸine ve o çiftin de ne bileyim Erzincanlı ya da Denizlili bir çift olduÄŸuna duraksamaksızın inanabilirdim. 

Dükkanın sahibi kadın, ‘ay sonunda Ä°stanbul’a geliyorum. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ni gezmek var aklımda’ diyor. Gülümsüyorum. ‘Dünya küçük ve masum bir yerdi. Onu ÅŸimdilerde müzede saklamak zorundayız be abla’ diye geçiriyorum içimden.


 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.