Sosyal Medya

Makale

Kondisyon Bisikleti

 İstanbul’un beni geçmişe götürüp hüzünlendiren mekânlarından biri de Saraçhane’deki “Haşim İşcan Geçidi Bisikletçiler Çarşısı”dır. Vakit buldukça burayı gezer yeni çıkan bisikletlere hayran hayran bakar dururum. Alamadığım takdir ve teşekkürlerin sonunda bir türlü ulaşamadıklarımdır onlar benim için. Bir de kardeşime alınan küçük bisikleti anmadan geçmem. Boyumun ha bire uzamasına karşılık Pinokyo marka bisikletin hiçbir yerinin büyümemesinin hüznüyle dolaştığım günleri ise unutamam.

Sirkeci’de motosikletlerin, bisikletlerin ve aksesuarların satıldığı cıvıl cıvıl mekânları keşfettim. Bisiklet nasıl çocukluğumda evden uzaklaşıp gezemediğim sokakları hatırlatıp üzüyorsa motosikletler de bu şehirde çakılı kalan gençliğimi düşündürüp hüzünlendiriyor.

Artık bu dükkanların önündeki sergi alanlarının büyük kısmını sayıları gün geçtikçe artan kondisyon aletleri işgal ediyor. Kendisiyle ilgilenen herkese âdeta “şişko patates yarım kilo domates” diye aşağılayan bu aletlere gittikçe daha fazla rağbet ediliyor. İnsanların on vitesli, ince tekerlekli ve sürat yapmak için hafif alaşımlardan tasarlanmış bir yarış bisikletiyle ilgilenmeyip sadece sele ve pedaldan ibaret “kondisyon bisikleti” denen bu ucubelere talip olmalarının ne manaya geldiğini ise yorgun zihnim anlamakta zorlanıyor.

İstanbul’da bisiklet kullanılabilen cadde ve sokakların azlığı ya da bu bisikletlerin yemeği kesmeden size zayıflama ihtimali sunuyor olması da mevcut talebi tetikliyor olmalı. Üstelik çok afili dijital göstergeleri ile kaç kilometre hız ile ne kadar yol alındığı anlaşılabiliyor. Böylece sanal ile hakikatin karıştığı bir anafora dahi sebep olabiliyor. Bu şekilde basılan pedala, göstergedeki kilometreye ve dökülen tere rağmen varılan bir yerin olmaması “az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş ama ardına bir bakmış ki bir arpa boyu bile yol gidememiş” benzeri bir masalsı sanallığına sahip. Hem kondisyon harcatıyor, hem onlarca kilometre yol yaptırıyor hem de olduğu yerde hiç kıpırdamıyor. Bir aletin bu kadar çelişkiyi bir arada sunuyor olması da gerçekten garip! Bir insanın "Bu gün on kilometre pedal bastım" demesinin tam karşılığı bu olabilir mi? Artık olabiliyor!

Konya civarında oturanlar Bakırcı Hoca'yı bilirler. Bu muhterem insan her gün bisikletine atlar komşu ilçelerdeki gençlerin dinlerini doğru öğrenmelerine katkıda bulunur. Hatta elli kilometre uzaktaki ilçelere bile kış kıyamet demeden, gününü sektirmeden bisikletiyle gittiği bilinir. Böylece basılan pedal, harcanan enerji ve terden sırılsıklam olmuş bir gömlek Allah’ın dinini öğretme çabasına ulaştıran hakiki bir eyleme dönüşür. Hâlbuki kondisyon bisikletiyle elli kilometre pedal çevirerek terden sırılsıklam olup obeziteden korkan biri hiçbir yere varamamış ve hiçbir hayırlı işin ucundan tutamamıştır.

Artık inançlı insanların kalıcı konutlarında(!) dahi koşu bantları bulunuyor. Hatta üç kilometre koşuyu on iki dakikada yapması ile övünen tanıdıklarım bile var. Ama kondisyon kazanmış bedenlerin ulaştıkları bu sürat üç sokak ötedeki anne babasını ziyaret etmesine vesile olamıyor. Veya marketten aldıkları yiyecekleri bir an önce ihtiyaç sahiplerinin evlerine ulaştırmak için on iki dakikada üç kilometre hızla hareket etme gayretinde değiller.

Peki, yıllardır bizlere Mehteran gibi iki ileri bir geri giderek bir yere varılmaz diyenler koşu bandıyla yerinde koşmaya ne diyorlar? Ama haksızlık da etmeyelim. Bu aletleri edinen liberal muhafazakârların artması sonucunda toplumumuz batı karşısında yerinde saymayı bırakıp büyük bir efor harcayıp kan ter içinde yerinde koşmaya başlamıştır.

Bazı arkadaşlarımın yatak odalarında kürek çekme aletleriyle mütemadiyen kürek çekerek, kol ve sırt kaslarını geliştirirken karınlarında oluşan baklava dilimlerini şerbete hazır kıvama getirdikleri rivayet ediliyor. Ama asıl ilginç olan bu arkadaşların yazın denizde kürek çekmek yerine sürat tekneleri ile geziniyor olmaları. Ya da kan ter içinde kürek çekmelerine rağmen karşı kıyıdaki birinin yardımına koşmakla ilgili bir hedefleri yok.

Öte yandan şehrimin dar gelirli vatandaşları bu ucubeleri alamayıp harcayamadıkları kalorileriyle baş başa kalmamaları için belediyelerimiz çocuk parklarını hemen yanına bu aletleri topluca koymak için hiçbir masraftan(!) kaçınmamış. Buralarda mesture hanımların çarşaf altında hicap içinde kalorilerinden kurtulma gayretleri ise takdire şayan!

Camekanlar arkasındaki spor salonlarında her gün topluca bu kondisyon aletleri üstünde kan ter içinde ibadet aşkıyla efor harcanması size de garip gelmiyor mu? Kazanılan bu kondisyonlarla yapılan her hangi hayırlı bir işten haberi olan var mı? Yoksa herkes Yunan heykellerine benzetmeye çalıştığı vücutlara sahip olup onları teşhir edeceği günün heyecanıyla mı yanıp tutuşmakta!

Bir yere varmak için tasarlanan araçları, sabit, bir yer varamayan aletlere dönüştürmek… Bir işe yaramak için dökülmesi gereken teri kalorilerden kurtulmak için dökmeye zorlamaya teşvik etmek… “Alet yapan hayvan” tanımlamasıyla insanı aşağılayan Batı felsefesinin rehberliğinde oluşan bu teknoloji, şimdide insanı hayvandan aşağı olma anlamsızlığına yuvarlıyor… Zira yaşadığımız âlemde insan dışında hiçbir canlının hayatında hiçbir şey yapmadan bir şey yapıyormuşçasına kan ter içinde kalmak şeklinde bir çelişki mevcut değildir.

        Aslında emek harcanmadan kazanılan her şey hastalık taşır. Vücudun şişmesi bu hastalığa bir nevi başkaldırısı olmalıdır. Haksız kazançlarla aşırı beslenen vücutlar isyan ederek şekil değiştirmeye başlarlar. Bu sahibinden ve anlayan herkesten beklenen bir yardım çağrısıdır.

         Kazanım sırasında harcanmayan enerjilerin bu yeni yetme kondisyon aletleriyle tüketilmeye çalışılması diğer bir yönü de paylaşmamaktır. İslam, ihtiyacından fazlasını kazananların bunu tüketmek yerine ihtiyaç sahibi kardeşleriyle paylaşma iradesi göstererek kazançlarını temizlemelerini salık verir. Bu kazancın bir erdeme dönüşmesidir. Müminler, ihtiyaç sahibi kardeşlerine yediklerinden yedirenlerdir. Böylece daha sağlıklı bir vücuda ve ruh haline sahip olurlar. Bundan dolayı özel tasarlanmış sauna eşofmanları ile kondisyon bisikleti tepesinde manasızca pedal çevirip terleyerek hayır yolunda harcayamadıkları enerjilerini yakmayı düşünmezler. Zira müminlerin harcamadığından dolayı ne birikmiş malları, ne de enerjileri vardır. Hepsini kardeşleriyle paylaşıp Allah’ın kendilerinden razı olmasını umarlar.

Bakırcı Hoca örnekliğinde pedal çevirmek, büyüklerinden devraldığı hayırlı bir amaç uğrunda gayret göstermeyi sonraki nesillere layıkıyla devretmektir. Ama kondisyon bisikleti üzerinde sauna eşofmanıyla kendini terletmeye çalışanlar ardında güzel bir örneklik bırakamayacaklardır. Oysa herkes gelecek nesillere neyi devrettiğinin ve arkasında hangi ruh ve amaçla nasıl bir hayat bıraktığının farkında olmalıdır.

Hulâsa insanın kan ter içinde çevirdiği pedalın taşıdığı bir anlam ve vardığı bir menzil mutlaka olmalıdır…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.