Sosyal Medya

Makale

Tecdid mi temcid pilavı mı?

Belki biliyorsunuzdur, temcid Türk tasavvuf müziÄŸi formlarından biri. Sahur vakti müezzinler, ahaliyi sahura kaldırmak için genellikle Efendimiz (sav)’e övgü içeren bu ilahileri okurlarmış. Hatta sahura kalkmak, bu ilahiler sayesinde ‘temcide kalkmak’ olarak da isimlendirilirmiÅŸ. Bir ÅŸeyin içimizi bayıltacak denli tekrar edilmesi anlamında kullandığımız ‘temcid pilavı gibi tekrarlamak’ deyimi de bununla ilgili. Zira Osmanlı’nın bazı tembel hanımları, sahura ayrı yemek hazırlamayıp iftardan kalma pilavı çıkarırlarmış. Ä°ÅŸte bu pilava da ‘temcid pilavı’ denilirmiÅŸ.

Yazının baÅŸlığındaki diÄŸer kelime olan tecdid ise ‘yenilenme’ anlamına gelir kavramsal olarak. Dikkat isterim. ‘Yenileme’ ya da ‘yeniden ÅŸekil verme’ deÄŸil, ‘yenilenme.’ Yani reform ve restorasyondan ayrı bir kavramdan söz ediyoruz ‘tecdid’ derken.

Takip edenler hatırlayacaktır. Ben Ä°slam medeniyet kodlarının ‘restorasyon’ yani ‘yenileme’ ile hayatımıza yeniden sızdırılabileceÄŸini savunan, bu anlamıyla reformu reddeden biriyim.

Söz konusu Ä°slam medeniyeti deÄŸil de, insanların birbirleriyle, toplumla ve Allah’la kuracağı iliÅŸkileri düzenleyen fıkıh ilmi olduÄŸunda hem restorasyonu hem de reformu ÅŸiddetle reddetmek gerektiÄŸini düÅŸünüyorum. Bize fıkıh alanında gereken tek kavram ‘tecdid’dir. 

Yanlış anlaşılmasın. Dinden de, dini ilimlerin usullerinden de hakkıyla anladığımı iddia edemem. Ne var ki, bu anlamama durumumu bir avantaja dönüÅŸtürüp kimi soruları açıkça sorma cesareti gösterme niyetindeyim.

BaÅŸtan alalım. Fıkıh, bir ilim alanı olarak abesle iÅŸtigal etmez. KarşılaÅŸmadığı durum hakkında hüküm vermez. DiÄŸer yandan da kendisine yöneltilen her soruya mutlak surette cevap verir. Yani tüm soruları bir ‘karşılaÅŸma anı’ olarak ele alır. DinamikliÄŸini de bu devinime borçludur. ‘Fıkıh bugün hala dinamik bir ilim alanı mıdır?’ sorusu ise baÅŸlı başına kıymetli bir sorudur.

Söz gelimi Hindistan’da 1500’lü yılların ortalarında Müslüman olmuÅŸ bir birey, fıkha (dolayısıyla fıkıh âlimine) ‘lemur kızartması yiyebilir miyim?’ diye sorar. Bu soruyla ilk kez karşılaÅŸan fıkıhçımız, öncelikle lemur hakkında gerekli bilgileri toplar. Yırtıcı mıdır, ne ile beslenir, kaç tırnaklıdır? Bütün bunlar ışığında lemurun yenip yenemeyeceÄŸi ile ilgili bir hükme varıp Ä°slam fıkhını lemur bakımından ‘upgrade’ eder. Yani fıkhın yenilenmesini, tecdidini saÄŸlar.

‘Oh ne ala, ne güzel iÅŸleyiÅŸmiÅŸ’ dediniz deÄŸil mi? KeÅŸke her soru ‘lemur yemek caiz mi’ sorusu kadar kolay cevaplanabilse. Zira yeni karşılaşılan durumların yanı sıra bir de geçmiÅŸte verilen hükümlerin yenilenmesi meselesi vardır. Ä°ÅŸte düÄŸüm belki de tam oradadır. 

Hadi ÅŸuradan devam edelim. Ä°slam dininden dönen herhangi birinin öldürülmesi konusundaki fetvaların varlığından haberdar biri olarak ben herhangi bir fıkıhçıya ÅŸunu sorabilir miyim?

‘Hocam, bugünün ÅŸartları da göz önüne alındığında, mürtetlerin Ä°slam’ı yok etmek gibi bir güçleri bulunmamaktadır. Üstelik tarih boyunca Kuran-ı Kerim ayetlerinden mürtetlerin öldürülmesi konusunda çıkarılan hükümler çevresinde de çeÅŸitli tartışmalar olagelmiÅŸtir. Hem günümüzde birbirine mürtetlik isnat eden kimi Müslümanlar kolayca bir diÄŸerini infaz edebilmektedirler. Ä°ÅŸbu halde kendi arzusu ile ve Ä°slam’a bir karşıtlık barındırmadan din deÄŸiÅŸtiren insanın hükmü nedir? DiÄŸer yandan bir Müslüman’ın mürtet olup olmadığına dair hüküm verme yetkisi olan kimdir? Ben birinin mürtet olduÄŸuna karar verip onu infaz edebilir miyim?’

Mesele birdenbire çetrefil bir hale geldi deÄŸil mi?

Bana kim verecek bu sorunun cevabını? Ä°lmine güvendiÄŸim bir âlim. Ä°yiymiÅŸ. Fakat ilmine güvendiÄŸim bir baÅŸka âlim de birinci âlimden aldığım cevabın tam tersini veriyor. Ä°slam dünyasının cevaplar üzerinden ikiye bölünmediÄŸi fıkıh meselesi neredeyse yok. Nasıl olacak?

Hah. Ä°ÅŸte o ‘nasıl olacak’ sorusuna cevap aramak bugünün en önemli ‘tecdid’ sorusudur. Reformistler ile 700 yıl önce kaleme alınmış fetvaları dibine kadar bilip bugün yaÅŸanan hayat hakkında hiçbir fikri olmayan klasikçi hocalar arasında sıkışıp kalmak Müslümanların mahkûm olması gereken bir ÅŸey midir? Hadi cesaretle soralım. Fıkıh bize zindan mıdır?

Mesele ÅŸu: Bir insanın bir günlük açlığını giderecek bedeli yani fitreyi buÄŸday ve hurma üzerinden hesaplamak da istemiyorum, ‘fitre vermeseniz de olur’ diyen bir hocayı dinlemek de.

İftardan kalma pilavı kaşıklamak da istemiyorum, birada bekletilmiş kalamarla sahur etmek de.

‘Åžehirde yaÅŸayan ve metrobüse binmek zorunda olan Åžafi kardeÅŸlerimizin abdesti bir karşı cinse temas ettiÄŸinde bozulmasa olur mu acaba?’ diye sorduÄŸumda, alacağım cevaptan bağımsız olarak söylüyorum bunu, birileri tarafından kâfir ilan edilmeyeceÄŸim bir dünyada yaÅŸamak istiyorum yahu.

Peki çözüm? Ä°ÅŸte o henüz elimizde mevcutlu deÄŸil. Ben bu soruları sorarken, bu sorunları dile getirirken aslında Ä°slam dünyasına ‘yahu ÅŸu meseleleri bir yeniden gözden geçirsek mi; bir tecdid mümkün mü?’ diye soruyorum. Hepsi bu.

Bu arada yine bitti yerim. ‘Fıkıhçı hocaların sosyoloji dizayn etme çabalarına niçin karşıyım’ konusu yine baÅŸka yazıya kaldı. Nasip.

Ne diyordu Russel Crowe: ‘YeÄŸenim lemur neyse de kangurunun kızartması pek nefis oluyormuÅŸ. Bi sorsan ya senin hocalara caiz mi diye. Caizse yumuluruz beraber.’

YENÄ°ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.