Sosyal Medya

Makale

Salavat çekerek Guinness rekorlar kitabına girememek

           Önce Rasulullah’ın (sav) doÄŸum günü münasebetiyle idrak(!) edilen ve hicri olan Mevlit kandilinin miladi olarak Nisan’da bir karşılığı bulundu. Buna “Kutlu doÄŸum” denildi. Ardından bu yılın 1444. kutlu doÄŸum yılı olduÄŸu ilan edildi. Arkasından halkımız coÅŸtu… Nisan’a yetiÅŸti   rilmek üzere milyarlarca “Salâvat-ı Åžerif” getirilmesi organize edildi. Salâvatlar dağıtıldı ve tesbihler alınıp söz verilen adetler arka arkaya zikredilip mail yoluyla bildirildi. Fakat dünyada peygamberini en fazla hürmetle anan millet ile ilgili “Guinness rekorlar kitabında” bir madde olmadığından tarihe geçilemedi. Ama her ÅŸeye raÄŸmen Kutlu DoÄŸum Haftası'nda okunan salâvatların sayısı üzerinden Rasulullah’ın(sav) ruhuna(!) hediye edilme merasimleriyle bütün dünyaya ilan edilmesi ihmal edilmedi.

            Aslında benim bu yazıyı yazmaya iten neden, bu kampanyanın,  "Åžüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin." (Ahzap / 56)” ayeti üzerinden ilan edilip yapılan iÅŸin Kur'ani bir eylem kılığına sokulup bu ÅŸekilde âdeta ayetin içinin boÅŸaltılmasıdır. Bu tarihimizde bir ilk deÄŸil. Bu tip yanılgılara sahabeden ve tabiinden de düÅŸenler olmuÅŸtur. Bu konuda iki örnek verelim.

         "…Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın…" (Bakara / 187) ayeti üzerine Adiyy ibn Hatim (ra) ÅŸöyle demiÅŸtir “Ya Rasulullah! Siyah iplikten seçilecek beyaz iplik nedir? Bun­lar hakikaten iki ip midir diye sordum. O: "EÄŸer sen bu iki ipe baktıysan, ÅŸüphesiz sen elbette geniÅŸ kafalısın."buyurduktan sonra "Bunlar senin düÅŸündüÄŸün gibi iki ip deÄŸildir. Biri gecenin karanlığı, diÄŸeri de gündüzün beyazlığıdır." bu­yurmuÅŸtur. (Buhari / Tefsir Babı, 37)

             H. 48–52 yılları arasında Ä°stanbul, Ä°slâm ordusu tarafından kuÅŸatılmıştı. DüÅŸman askerlerinin kale duvarlarına sırtlarını döndüÄŸü bir anda Ä°slâm askerinden biri öne çıkarak kaledekilere ok atmaya baÅŸladı. Onu görenler; "Kendi kendinizi bile bile tehlikeye atmayın!" ayetiyle yapılanı kınadılar. Ebû Eyyûb el-Ensârî (ra) ÅŸöyle bir açıklama yaptı: "Ey Müslümanlar! Bu, "Kendi kendinizi bile bile tehlikeye atmayın…" (Bakara / 195) ayeti, biz Ensâr topluluÄŸu hakkında nazil oldu. Günün birinde Allah'ın yardımı ile Rasulullah’ın, tebligatı karşılık bulunca, biz, artık kendi iÅŸimize gücümüze bakalım diye düÅŸünürken bu ayet nazil oldu. Ayetin asıl iÅŸaret ettiÄŸi kendini tehlikeye atmak, cihadı tamamiyle terk ederek kendi iÅŸinden gücünden baÅŸka bir ÅŸey düÅŸünmemektir... (Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili)  

            Günümüzde ayetlerin içinin boÅŸaltılmasına müdahale edecek bir Rasul (sav) ve o ayetlerin nerede ve ne anlamda indiÄŸini bilecek bir Eyüp Ensari (ra) olmadığına göre, bu her Müslüman’ın üzerine bir vecibedir. Zira “Åžüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin. (Ahzap / 56) ayeti indiÄŸi zaman sahabe-i kiram, “Allahümme salli…” tespihatıyla bir köÅŸeye çekilmemiÅŸ, varıyla-yoÄŸuyla harekete geçip Allah yolunda Rasulullah’a(sav) destek olmuÅŸ, onun güvenliÄŸini bu ÅŸekilde saÄŸlamışlardır. Rasulullah (sav) vefat edince de arkasından tespih çekmek yerine sünnetine sahip çıkmışlardır. DiÄŸer yandan bugünkü uygulama sonunda ayet, Allah melekleriyle birlikte bu salâvat organizasyonuna katıldı yanılgısına sebep olmaktadır.

             Hâlbuki burada ifade edilen anlam "(Ama) onlar: 'Ey Musa! Ötekiler orada oldukça biz o (topraklar)a asla giremeyeceÄŸiz. O hâlde sen ve Rabbin gidin ve birlikte savaşın! Biz burada kalacağız!' dediler." (Maide / 24) ayetiyle de açıklanabilir. Burada Ä°srail oÄŸullarının Musa’ya “Git sen ve seni destekleyen Rabbin savaşın bizi tehlikeye atmayın” diyerek adeta “sana Allah salât etsin biz sadece senin ismini anarız”  demiÅŸ olmaktalar. Ayet gereÄŸi SahabeRasulullah’ı (sav) zikredip sonra onu tehlikeler içinde yalnızlığa terk etmemiÅŸ daima yanında yer almış ve canları pahasına koruyup kollamışlardır. Yani salâtı selam etmiÅŸlerdir…

            Asıl gaye Rasulullah’ı (sav) hürmetle anmak ise, onun isminin zikredildiÄŸi her yerde muhakkak onun ya sözünden, ya amelinden, ya da takririnden söz edilmesi gerekir. Rasulullah’ı anmak onun sünnetini hatırlamak veya hatırlatmakla olur. Sünnetini uygulamayıp sadece ismine hürmet etmek ise adeta onu putlaÅŸtırmaktır. Ä°slam öncesi Kâbe’nin çevresinde yer alan heykeller, uyarıları dikkate alınmayıp sadece isimleri anılarak putlaÅŸtırılmış eski peygamberler ve azizlerdi. PutperestliÄŸe tövbe ederek sahabe olanların salâtı selamı ise, onun sünnetine sımsıkı sarılmak ve bidat ehline “Bunu sana Rasulullah mı emretti?” ÅŸeklinde çıkışmaktı. Ama söz verilen sayıyı tutturmak için Rasulullah’ın (sav)  adını arka arkaya zikrettiÄŸi halde onun sünnetinden uzak yaÅŸayanların salâtı selamı, adeta “PadiÅŸahım çok yaÅŸa” kıvamında tekerleme haline getirilmiÅŸ bir dudak tiryakiliÄŸidir…

           Mesela namazımızın son oturuÅŸunda Rasulullah’a (sav) salâtı selam ederiz. Yani salâtı selamı salih bir amelin içerisinde yaparız. Rasulullah (sav) gibi dosdoÄŸru kılınmaya devam edilen namazın içerisinde onu saygıyla ve hürmetle anarız.

           Mekke devrinde Ammar bin Yasir’in (ra) annesinin ve babasının (rah) ÅŸehit edilmesi, Habbab bin Eret’in (ra) kızgın demirlerle daÄŸlanması, Bilal’ın (ra) kayaların altında iÅŸkence görmesinin nedeni Rasulullah’a hürmetle salâtı selam etmelerindendi. Bütün varlıklarını ve anılarını ardında bırakıp HabeÅŸistan’a veya Medine’ye hicret edilmek zorunda kalınmasının sebebi de Rasulullah’a (sav) salâtı selam edilmesiydi. Akabe biatlerinde Ensar, Rasulullah’ı (sav) koruyup kollayacaklarını ve itaat edeceklerine söz vermeleri onların salâtı selamıydı.

           Sonra Muhacir ve Ensar her türlü hamasetten sıyrılıp onun emrinde kardeÅŸ olup sahip olduklarını paylaÅŸarak Rasulullah’a (sav) salât ve selam ettiler. Günler böylece geçip giderken onu desteklemeyi salâtı selam olarak görenlerle, Yahudilerin tesiriyle onu mütebessim bir maske ardından anıp destek vermeyenler karışıp seçilemez olmaya baÅŸlayınca…

        "(Ey Muhammed!) Münafıklar sana geldiklerinde, “Senin, elbette Allah’ın Resulü olduÄŸuna ÅŸahitlik ederiz” derler. Allah senin, elbette kendisinin Resulü olduÄŸunu biliyor. (Fakat) Allah, o münafıkların hiç ÅŸüphesiz yalancılar olduklarına elbette ÅŸahitlik eder." (Münafikun / 1)

              Neden bu ayette Allah,  Resulünün anan nifak ehlini zikrini yalanlamıştır? Niçin daha çok insanın Resulü anmasına pirim vermemiÅŸtir? Bu durum münafıkların uygulamalarını ifÅŸa eden diÄŸer ayetler okununca daha iyi anlaşılır. Onlar namaza üÅŸenerek kalkarlar… Canlarına ve mallarına ziyan gelme riski varsa cihada katılmazlar… Ä°manı zayıf olanların kalplerine ölüm ve fakirlik üzerinden korku salarlar… Mallarını üst üste yığıp ihtiyaç sahipleriyle paylaÅŸmazlar… Fitne çıkarmak için mescit inÅŸa etmeye kalkışırlar… DüÅŸmana bilgi sızdırırlar… Ä°ffetli kadınlara iftira ederler… Etnik ayrışmaları desteklerler… Yani onlar Rasulullah’ı (sav) Yahudilerin Musa’yı (as) anma sahteliÄŸinde anıp sünnetini terk edip nifak çıkaranlardır. Ayette de görüldüÄŸü üzere Allah, kimin Resulüne salât ve selam ettiÄŸini, kimin ise sadece tespih çekerek tatmin olan dünyaperestlerden olduÄŸunu en iyi bilendir…

             Merhum Necmettin Erbakan’ın da ardından bir milyon hatim okunmuÅŸ ve “29 Mayıs Fetih programında" onun ruhuna(!) bağışlanmıştı. Yani ülkemde üç ayda bir milyon kere Kur'an okundu ama deÄŸiÅŸen hiçbir ÅŸey olmadı. Ä°nanın laisizm adına bu çok büyük bir baÅŸarıdır. Böylece Kur'an bir kez daha mezarlık kitabı ilan edildi. Yeni anayasa çalışmalarında ise bu hatimlerin hiçbir katkısı olmadı. DiÄŸer yandan,  Kutlu DoÄŸum'a kadar okunan milyarlarca salâtı selama raÄŸmen Müslümanların gündemindeki, Rasulullah’ın (sav) sünnetini yaÅŸatmak yerini biranda demokrasi havariliÄŸine bırakması size de garip gelmedi mi?

Yazıyı Arif Nihat Asya'nın Naat'ından mısralarla bitirelim.

Neler duydu ÅŸu dünyada,

Mevlidine hayran kulaklarımız

Ne adlar ezberledi ey Nebi,

Adına alışkın dudaklarımız

Artık yolunu bilmiyor,

Artık yolunu unuttu ayaklarımız!

Kâbe’ne siyahlar yakışmamıştı ya Muhammed,

Bugünkü kadar…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.