Makale
Yeni bir dinamiÄŸin eÅŸiÄŸinde
Seçimler siyasi partilere kendilerini topluma yeniden anlatma fırsatı verirken, aslında kendini deÄŸiÅŸtirme imkanı da sunar. 2015 seçimleri bir dönemin sonunu ifade edecek. AKP’yi devirme zemininde ortaya konulan söylem ve eylemlerin ‘siyaset’ olmaktan çıktığına ve AKP ile birlikte daha epeyce uzun bir zaman yaÅŸanacağı gerçeÄŸine adapte olunduÄŸuna tanık olacağız. Söz konusu kayma muhakkak ki iktidar partisini de etkileyecek. Daha rahatlamış, özgüveni derinlik kazanmış, ‘öteki’ ile iliÅŸki kurmaya daha istekli ve yetenekli bir AKP ile karşılaÅŸacağız. Siyasetin zemini kavga ve gerilimden ziyade, geleceÄŸin inÅŸasında oluÅŸacak muhtemel koalisyonlar tarafından belirlenecek. Bu da iktidarın tehdit algısını, önceliklerini ve zaman kavramlaÅŸtırmasını deÄŸiÅŸtirecek. NormalleÅŸme toplumdan siyasete oradan siyasi partilerin kendilerine yansıyacak. Engelleyici deÄŸil, oluÅŸturucu ve yapıcı kriterlerin daha makbul bulunduÄŸu bir siyasi atmosfer oluÅŸurken, herkes daha uzun vadeli düÅŸünmek zorunda kalacak.
Seçimlerden bir süre sonra geriye dönüp baktığımızda son on iki yılın ne denli olaÄŸandışı olduÄŸunu daha iyi idrak edeceÄŸiz. Bu dönemin kabaca üç dinamik çerçevesinde yaÅŸandığını öne sürmek mümkün. Birincisi kamusal alanın geniÅŸlemesi, Ä°slami ve ‘yerli’ bir deÄŸer sistematiÄŸinin inÅŸa edici unsur haline gelmesi ve ortaya çok daha bireysel ve melez bir sosyolojinin çıkmasıdır. Ä°kinci dinamik AKP’nin söz konusu dönüÅŸüm dinamiÄŸinin taşıyıcısı ve sürükleyicisi olarak kendisini hazır tutabilmesi, kitlelerle samimi ve sahici bir temas oluÅŸturması ve onları ikna etme gücünü yeniden üretebilmesidir. Üçüncü dinamik ise AKP dışı siyasi unsurların ve bunların temsil ettikleri kesimlerin bu partiyi hazmetmekte zorlanması, giderek AKP’yi sistem dışına itme arzusunun psikolojik bir reddiye noktasına taşınmasıdır.
Hazmetme zorluÄŸunun darbe giriÅŸimlerine davet çıkarması aslında ÅŸaşırtıcı deÄŸil. Ülkenin ‘demokrasi’ tarihi bu teÅŸebbüslerin sıralanmasından çok daha fazlasını içermiyor. Nitekim 2002’de AKP iktidara gelir gelmez baÅŸlayan ‘indirme’ giriÅŸimleri önce askeri mecrada ilerledi. Ergenekon ve Balyoz kargaÅŸa ortamı yaratarak iktidara el koymanın arayışıydı ve bu uÄŸurda her fırsatı kullanmaya istekli bir kadroya dayanmaktaydı. Bu epeyce acilci bir duygu halinin ve ‘ihtiyaç analizinin’ sonucu olmalıdır. Çünkü bin yıl sürecek olan 28 Åžubat’ın henüz beÅŸinci yılındaydık ve geleceÄŸin avuçların arasından kayabileceÄŸi görülebiliyordu. Oysa 12 Eylül rejimi artık askeri yöntemlerle darbe yapılamayacağının idrakine dayanmaktaydı ve bu nedenle yargıyı sivil siyaset üzerinde bir Demokles kılıcı olarak yeniden tanımlamıştı…Ä°lk baÅŸarısızlık daha zımni çabalarla ilerlemeyi gerektirdi. 27 Nisan muhtırası bir ara yoldu. Ardından Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı ve parti kapatma giriÅŸimi gelecekti. Ä°laveten post modern gereksinimler doÄŸrultusunda Cumhuriyet mitingleri düzenlendi ve medya da elinden geldiÄŸince sürece katkı verdi. Ne var ki bu arada yerel, genel ve referandum niteliÄŸinde üç seçim yaÅŸandı ve hepsinde AKP net bir biçimde üstünlüÄŸünü ilan etti.
O noktada, bir üst aklın iÅŸi midir bilemeyiz ama kritik bir stratejik ‘yenilik’ denklemin parçası haline geldi: Batı dünyası… O zamana dek AKP hükümetlerine daha nesnel bakabilen veya nesnel bakmayı tercih eden AB kuruluÅŸları ve Avrupalı siyasetçiler bir anda Türkiye’den iÅŸtahla kötü haber bekleyen bir sabırsızlık sergilemeye baÅŸladılar. Bunun Mavi Marmara ya da ErdoÄŸan’ın tarzı ile iliÅŸkili olduÄŸunu öne sürmek mümkün olsa da, böylesine ani bir virajın sadece tali konjonktürle açıklanması pek inandırıcı gözükmüyor.
2012 Åžubatında Hakan Fidan’ın tutuklanması çabası bu nedenle fazla ses getirmeden sönebildi. Aynı ÅŸekilde Gezi olaylarının aldığı biçim ve siyasi iÅŸlev de göz ardı edildi. Artık hükümetin neyi niçin yaptığı önemli deÄŸildi. Anlama çabası hem Batı’daki hem de yurt içindeki AKP karşıtları için anlamını yitirmiÅŸti. Nasıl olacaksa olsun AKP gitsin isteniyordu. Dolayısıyla 17 Aralık dosyaları tam zamanında ortaya çıkarıldı. EÄŸer uygun hâkim ayarlansaydı 25 Aralık dosyası da bir hafta öncesinde paketin içinde yer alacaktı. Böylece gerçeklerle gerçekdışı olguların yan yana getirildiÄŸi bir ‘torba’ suçlama üzerinden ErdoÄŸan’sız, zayıflamış, diz çökmüÅŸ, pazarlığa mahkûm bir AKP yaratılacak ve giderek bu parti bir ‘kabuÄŸa’ dönüÅŸtürülecekti.
‘Karşıtlar’ baÅŸarılı olamadı. Bazıları bedelini ödeyecek, diÄŸerleri yeniden adapte olacak. AKP ise bu kaybedilen zamanı telafi etmek üzere bir enerji sıçraması sergileyecek… Yeni Türkiye’den önce yeni siyasetle tanışacağız.
AKSAM.COM.TR
Henüz yorum yapılmamış.