Makale
Bir Kandil analizi
Çözüm sürecinde aksama ve duraksamaların sorumluluÄŸunu her iki tarafa da yüklemekten çekinmeyen bir bakışın önemli avantajları var. Her iki tarafa da mesafe alarak bakabilmek, aktörlerin önündeki seçenek yelpazesini görmekten kaçmamak, meseleyi anlamak açısından hayati… Taraflar kendi attıkları adımı hemen her zaman ötekinin tutumuna baÄŸlasalar da, aslında çok sayıdaki alternatiften kendilerine en uygun olanını seçiyorlar. DiÄŸer taraftan her olayı ille de eÅŸit mesafeden görme kaygısı da pek verimli olmuyor, çünkü hayat hiçbir zaman tam simetrik durumlar yaratmıyor. Her olayda bir tarafın sorumluluÄŸu, ‘sevabı’ veya ‘günahı’ diÄŸerinden daha fazla…
ÖrneÄŸin 6-8 Ekim Kürt siyasi hareketinin bilerek sahneye koyduÄŸu bir basiretsizlikti. Bazıları aynı süreçte ErdoÄŸan’ın sert söylemini de gündeme getirdiler ama ÅŸurası açık: ErdoÄŸan ne denli sert konuÅŸsa da DemirtaÅŸ’ın çaÄŸrısı olmasa bunlar yaÅŸanmazdı. Ve de DemirtaÅŸ’ın çaÄŸrısı olduÄŸu sürece ErdoÄŸan ne derse desin bunlar muhtemelen yine yaÅŸanırdı. Çünkü ortada sadece bir ‘algı’ sorunu, duygusal ve fevri bir tepki yoktu. Bu tepkiyi vermek üzere bekleyen, zihni bu yönde ‘iÅŸlenmiÅŸ’ ve hayat koÅŸulları açısından öfkenin eÅŸiÄŸinde gezinen bir kitle var. Kritik nokta söz konusu kitlenin Kandil tarafından hazır tutulması ve kullanılmasıdır. Aksi halde ‘gösterilerin’ bıçakla kesilir gibi bitmesi açıklanamaz. Olayı bitirebilen güç tabii ki onu baÅŸlatabilen güçtür. BaÅŸlama ve bitme biçimi ise olayın sosyolojik deÄŸil siyasi olduÄŸunu, yani bir irade ve kararı yansıttığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla 6-8 Ekim Kandil’in taktiksel bir hamlesiydi ve belirli bir amaçla yapıldı.
Soru bu amacı ne olduÄŸu. Bazı yorumcular açıklamanın ve sonradan gelen geri adımın DemirtaÅŸ tarafından yapılmasını önemli buldular. Yükselen bir ismin içerden yıpratılması olarak deÄŸerlendirdiler. Nitekim DemirtaÅŸ da hedefte kendisinin olduÄŸunu baÅŸta ifade etti. Ama olayın asıl amacının bu olduÄŸunu söylemek zor. Belki bir taÅŸla birkaç kuÅŸ vurulmak istenmiÅŸtir, ancak muhakkak ki 6-8 Ekim hükümetle süregiden görüÅŸmelerin parçası olarak hayata geçirildi. Arka planında Kobani’de verilmek zorunda kalınan taviz vardı. PeÅŸmerge ve Özgür Suriye Ordusu desteÄŸini almak zorunda kalınması, Rojava’nın geleceÄŸinin bir PYD/PKK tasavvuru olarak devam etmesini zorlaÅŸtırdı. Aslında ABD’nin müdahil olması da uzun vadede PKK’nın lehine olmadı. Çünkü meselenin sınırlarını geniÅŸletti, Rojava’nın kaderini bir kez daha Suriye’nin kaderi ile birleÅŸtirdi ve çoÄŸulcu siyaseti bir önkoÅŸul haline getirdi.
Kandil bir anda kendisini AKP hükümeti karşısında zayıflarken buldu. Bir seçenek Türkiye’de çözüm sürecine sarılmak olabilirdi ama öteki seçenek tercih edildi. Yani Rojava’yı Türkiye’ye doÄŸru geniÅŸleterek, PKK’nın Suriye’deki geri adımının karşılığını çözüm sürecinden çıkartmak. 6-8 Ekim’in siyasi anlamı bu ve bir baÅŸarısızlık hikayesi. Çünkü Kandil’in bizzat Kürt toplumundaki deÄŸiÅŸimi bile anlamadığını ortaya koydu. Olayların ardından gelen saha çalışmaları HDP oyunu yeniden yüzde 6’da gösteriyordu…
Dolayısıyla asıl soru Kandil’in niçin bu yola girmek zorunda hissettiÄŸidir. Meselenin özü, eÄŸer ortada bir PKK olmasaydı Türkiye’nin bugünkü koÅŸullarında yeni bir PKK’nın çıkmayacağı. Türkiye toplumu artık bütün kimliklerin doÄŸal ve insani haklarına sahip olmasına ‘evet’ diyor. Hükümet ise siyasi taleplerin her türlüsünün siyaset içinde alınabilir olmasının yolunu açmaya hazır. Ne var ki bu perspektif Kandil’i tatmin etmiyor. Arkada 30 küsur yıllık mücadele ve tabanda ‘zafer’ hayali ile beslenmiÅŸ militan yığınlar olduÄŸu sürece, elinde ilave bir pazarlık kozu tuttuÄŸunu biliyor. Sorun, bu pazarlık kozunun giderek ve hızla gayrimeÅŸru hale gelmekte olması. PKK kendi hakları için, kariyerizm için kurulmadı. Kürtlerin hakları için kuruldu. Åžimdi eÄŸer Kürtler bu hakları almanın eÅŸiÄŸinde ise, PKK’nın bu süreci engellemesinin sorumluluÄŸu nasıl taşınacak? EÄŸer siyasi talepler de karşılansın denecekse, bütün Kürtlerin aynı siyasi taleplere sahip olmadığını, önce diÄŸer Kürtlerin ikna edilmesi gerektiÄŸini ve bunun da önce siyaseti bir zemin olarak kabul etmekten geçtiÄŸini hatırlamakta yarar var.
Kısacası Kandil ‘ben ne olacağım’ diye soruyor ve bu sorunun günümüz dünyasında kendileri açısından tatminkar bir cevabı yok. Hükümet bırakalım Türkiye’yi, Kürtlerin kaderini de sadece PKK ile konuÅŸamaz. Ama PKK’ya siyaset yapma ve tasavvurlarını siyaset üzerinden oluÅŸturma imkanını tanıyabilir. Bundan sonrası özgüveni yüksek, sorumluluk sahibi ve olgun bir Kürt siyasetinin ortaya çıkıp çıkamayacağına baÄŸlı olur.
AKSAM.COM
Henüz yorum yapılmamış.