Makale
Okula hapsedilen eÄŸitim
“Ä°nsan!
Ä°ÅŸte ÅŸu devrede her ÅŸeyi oldukça anlaşılmışken anlaşılamayan bir muamma!
Nedense insan yaratılış icabı acayiptir(s. 168).”
Ä°nsan, çocukluÄŸundan itibaren görüp yaÅŸadıklarının insanlığın baÅŸlangıcından beri ve her yerde aynı olduÄŸunu sanır. Neredeyse tüm dünyada uygulanan zorunlu eÄŸitim, bu yanılsamanın tipik örneklerinden biridir. EÄŸitim aÅŸağı yukarı ulus devletlerle birlikte zorunlu hale getirilmiÅŸtir. Oysa zorunlu olmasa da her toplum çocuklarını eÄŸitiyordu. Hiçbiri onları hayat karşısında savunmasız ve donanımsız bırakmıyordu. Ä°nsanın olduÄŸu her yer, eÄŸitimin hem mekânı hem imkânı idi. Ayrıca dileyenin önünde ilimde derinleÅŸme imkânı sunan kurumlar da vardı. Ä°lim talep edilirdi ve gereÄŸini yerine getiren her talip onu elde ederdi. Nedeni ne olursa olsun talep etmeyen de onun deÄŸerini bilirdi.
ÖÄŸretim mekânının bizzat hayatın kendisi olduÄŸuna, 1914’te vefat eden Ahmet Hilmi’nin, A’makı Hayal adlı kitabının ‘saadet’ ile ilgili görüÅŸlerini dile getirdiÄŸi kısacık metinden de çıkarılabilir. O, baÅŸlangıçta insanla ilgili kanaatini dile getirir: Ä°nsan ‘anlaşılamayan bir muamma’dır ve yaratılışı ‘acayip’tir(s. 168). Bu kanaatinin nedenini açıklamaz fakat muhtemelen çeliÅŸkili gidiÅŸatı ve ondan sudur eden birbirine taban tabana zıt fiilleri onu böyle düÅŸündürür.
Müellif, kendisini bu kanaate iten pek çok gözlemden hareketle üç ÅŸahsiyeti örnek verir. Biri Ezher mezunu bir imamdır fakat deÄŸil bir Müslüman’a hiçbir insana yakışmayan bir ömür sürmektedir. DiÄŸeri ÅŸeyhliÄŸi babasından devralmıştır fakat kendisinin rehbere ihtiyacı vardır. Üçüncüsü yazarın ‘asıl mevzuu’ olan ümmi bir marangozdur. Onun çocuklarını yetiÅŸtirme anlayışının ipuçları aÅŸağıdaki özette bulunabilir:
Hamdun AÄŸa, üç oÄŸlunun da patronudur ve onlara ücret ödemektedir. Ödenen para piyasadaki denkleriyle aynıdır. Ona göre emeÄŸinin karşılığını almayan ‘ne iÅŸ öÄŸrenir ne de iÅŸ çıkarır. BaÅŸtan savma çalışır(s. 171).’ Bundan daha kötüsü “babası olduÄŸu için deÄŸil emeÄŸi için besliyor’ hissine kapılır da ‘ahlaksız olur’. ‘Para kazanmayı ve kıymetini’ öÄŸrenemez. Aynı nedenle hakedeni kalfalığa ve ustalığa terfi ettirir ve yevmiyesini artırır. Çırağı olan küçük oÄŸlu ‘çok çalışkan ve müteÅŸebbistir’ aÄŸabeylerini geçebilecek istidattadır ancak çok acele ettiÄŸi ve dikkatsiz davrandığı için elini kesmektedir(s.172). Ücret artışını hak edecek bilgi ve becerisine raÄŸmen anılan iki zaaf kendisine zarar vermesine yol açmaktadır. Ä°ÅŸin gereÄŸi olan dikkat ve sükûneti elde etmeden ücretini artırmak doÄŸru deÄŸildir.
Çalıştıracağı yabancıları nasıl ev masraflarına dâhil edemeyecekse oÄŸullarını da etmemelidir. Kaldı ki çalışmaktan aciz olsalardı ev bütçesine katkıda bulunamazlardı. O, ustası Hacı Mürteza’dan öÄŸrendiÄŸi gibi gelirini taksim eder; bir kısmını ihtiyaçlarına ayırır, diÄŸerlerini çeÅŸitli kalemler altında biriktirir. OÄŸullarının sermaye ve evlilik masrafları, kara günler, bayramda fakirleri giydirmek bunlardan bazılarıdır. Nitekim büyük oÄŸlunun sermayesi kendisininkine yetiÅŸmiÅŸtir ve ona ya dükkân açacak ya da yanına ortak alacaktır(s. 173).
O, kendindisinin atacağı her adımın eÄŸitici deÄŸerinin farkındadır. Misafiri geldiÄŸinde ona ikramda bulunur, sohbet eder fakat özür beyan ederek çalışmaya devam eder: “Beni iÅŸten uzak, boÅŸboÄŸazlık eder görürlerse kötü bir örnek olur(s. 170).” Bu söz onun davranışın sözden daha güçlü ve daha etkili olduÄŸunu bildiÄŸini göstermektedir.
Hamdun AÄŸa, oÄŸullarına özel hoca tutar. Hoca dükkâna gelir onlara yarım saat ders verir. Bir senede Kur’an-ı Kerim ve gazete okumayı ve ‘lazım geldiÄŸi kadar da’ yazmayı öÄŸrenirler. O, her sene hocanın uygun gördüÄŸü kitapları alır. ÖÄŸle tatillerinde, bazen de geceleri bu kitapları okurlar. Onları okula göndermemesinin nedenini ÅŸöyle açıklar: “Mahalle mektebinde çocuk senelerce devam ediyor. Hem ahlaksız oluyor hem de bir ÅŸey öÄŸrenemiyorlar(s. 174).” GörüldüÄŸü gibi o, öÄŸretim süresine kıyasla öÄŸrenme oranını düÅŸük bulur. Ayrıca okulun ahlaki zaaflara zemin oluÅŸturduÄŸunu düÅŸünür. Satır aralarından anlaşılmaktadır ki müfredatın bir kısmını lüzumsuz görmektedir. Çocukları, lüzumlu gördüÄŸü okuma, yazma ve Kur’an okumayı kısa sürede öÄŸrenmekle kalmamış, ehlinin tavsiye ettiÄŸi kitapları okuyarak kendilerini yetiÅŸtirmeye devam etmiÅŸlerdir. Okuldan farklı olarak her biri meslek sahibi olmuÅŸ, bir taraftan mesleÄŸinin inceliklerini öÄŸrenip zirveye tırmanırken diÄŸer taraftan ilimle irtibatlarını sürdürmektedir. GörüldüÄŸü gibi Hamdun AÄŸa’nın rızk temin ettiÄŸi dükkânı aynı zamandı bir terbiye ocağıdır.
Lüzumlu bilgi kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸir zira her âdem ayrı bir âlemdir; hatta birinin gerekli gördüÄŸünü diÄŸeri gereksiz görebilir. Gerekli görmek eÄŸitimin bir imkânıdır. O isteyerek onu elde etmeye gayret eder. Gerekli görmeyen ise gayret göstermek için kendisini ikna edemez. Ona raÄŸmen zorlanırsa kiÅŸiliÄŸi tahrip edilir. Ayrıca ihtiyaç duyulmayanı öÄŸrenmek zorunda kalmakla onu erken tahsil etmek arasında kazandırdığı yanlış davranışlar açısından fark yoktur. Kaldı ki böyle bir kiÅŸi hakkıyla öÄŸrenemez fakat aÅŸinalık kesbeder. AÅŸina olmasını bildiÄŸine yorar ve anlayabilecek kıvama geldiÄŸinde ona dönüp bakmaz zira nasıl olsa bilmektedir. Dolayısıyla öÄŸrenme fırsatını kaçırır. Ya da anlamadıkça sıkılır ve ondan soÄŸur. Belki de gözü korkar ve yılgınlığa düÅŸer. Böylece ömür boyu o konu ilgi dışı kalabilir. Kendisi hakkında olmusuz kanaatler edinir. Ä°lmin deÄŸersizliÄŸine kani olabileceÄŸi gibi kendini de deÄŸersiz kabul edebilir, vs. Sürekli bu halleri yaÅŸayan bir kiÅŸi, haklı olarak tepki gösterir ve bu da baÅŸkalarının öÄŸrenme hakkını engelleyebilir.
ÖÄŸretim ortamını, müfredatı, süresini vs. standartlaÅŸtırmak, muhataplar standart olmadığı için eÄŸitim problemlerinin nedenlerinden biridir. Bu nedenle öÄŸretim; ihtiyacı, luzumlu olanı gözetmeli, hiçbir gerekçe gönüllülük ilkesinin önüne geçmemelidir. Sırf iyiliÄŸi düÅŸünüldüÄŸü için hiç kimse ilimden ve öÄŸretimden soÄŸutulmamalıdır. Ä°nsani ve fıtri olan öÄŸretimin gönüllülük üzerine bina edilmesidir. Marifet iltifata tabidir ve ihtiyaç duyulmayan bilginin talibi olmaz. Talep etmediÄŸi halde öÄŸrenmek zorunda bırakılan her Allah’ın kulu buna tepki gösterir. Tepkiler dikkate alınmadığında davranış bozuklukları zuhur eder. Bunlar sorumsuzluk, tembellik, görgüsüzlük vs olarak görüldüÄŸünde mesaj ve dolayısıyla problem atlanmış olur. Aslında olan, dayatılan ortamın bünyede oluÅŸturduÄŸu rahatsızlığın tezahürüdür. Başı aÄŸrıtılanın baÅŸkasının başını aÄŸrıtması anormal bir durum deÄŸildir. Aksine bu, bir saÄŸlık göstergesidir.
Hamdun AÄŸanın eÄŸitim anlayışının dayanaklarından biri ihtiyaçtır. KiÅŸinin ihtiyacını karşıladığı her yer, bizatihi eÄŸitimin uygulandığı yerdir. Dolayısıyla öÄŸretimin yeri müfredatın niteliÄŸine göre okul da dahil her yerdir. O amacına daha kısa sürede ve yolla ulaÅŸtıranı tercih etmektedir. Bir diÄŸeri çocuklarını yetiÅŸtirme sorumluluÄŸunu bizzat üstlenmesi ve onu baÅŸka kiÅŸi ve kurumlara devretmemesidir. Onları kendi hazırladığı ortamda ve kendi gözetimi altında terbiye etmektedir. Okulda yakınlarının gözetiminden kurtulan çocuk akranlarıyla etkileÅŸerek yanlış tercihlerde bulunmaktadırlar. Söz konusu ortamın sürmesi ahlaki yozlaÅŸmaya yol açan bir zemin oluÅŸturmaktadır.
EÄŸitim çocukları gerçek hayattan koparmamalıdır. Ä°nsan bir çevreye doÄŸar ve o çevrenin gereklerini ailesinden öÄŸrenerek büyür. Yaşı ilerledikçe öÄŸrenim süreçleri ve çevreler deÄŸiÅŸse bile hiçbir fert tek başına ömür sürmez. Çevresinin deÄŸiÅŸmesi ya da çeÅŸitlenmesi sadece yeni ortamın gereklerini farklılaÅŸtırabilir. ÖÄŸretim bu ihtimali gözeterek muhtemel çevreleri hesaba katmalıdır fakat eÄŸitim yalıtılmış ortamlara mahkum edilmemelidir. Gerçeklik dünyasından soyutlanmış öÄŸretim, tarafları pek çok amacına ulaÅŸtırmayacağı gibi gerçek hayattan da kopartacaktır. Bizatihi faydalı olan ilim, pek çokları için faydasız bir angaryaya dönüÅŸürken onları kendilerine ve topluma yabancılaÅŸtıracaktır.
Hayatın içinde, kendiliÄŸinden ve doÄŸal süreçler üzerinden akıp gitmesi gereken öÄŸretim, cıvıl cıvıl çocuklara ve kanı coÅŸkun akan gençlere, sanal bir ortamda sanki baÅŸka bir âlemde yaÅŸayacaklarmış muamelesi yapmaktadır. ÖÄŸrencilerden kaynaklandığı sanılan sorunların çoÄŸu öÄŸretimin zorunlu hale getirilmesinden ve bu son derece insani faaliyetin okul denilen adeta yarı açık hapishanelere hapsedilmesindendir. Onları onlardan daha çok ve daha iyi düÅŸündükleri zehabına kapılan kiÅŸi ve kurumlar, onların iyiliÄŸi adına iradelerine ipotek koymaktadırlar. Fıtrata aykırı olan bu anlayış, eÄŸitim kurumlarında umulmayan birçok sorun üretmektedir. DiÄŸer bir ifadeyle eÄŸitimde gözlenen sorunların en önemli nedenlerinden biri söz konusu anlayıştır. Zira ataların ifadesiyle gönülsüz yenen aÅŸ ya karın aÄŸrıtır ya da baÅŸ.
Henüz yorum yapılmamış.