Sosyal Medya

Makale

Puzzle

Puzzle, bir resmin veya fotoğrafın yapboz parçalara bölündükten sonra tekrar bir araya getirilme, birleştirme çabasıdır. Resmin bir araya getirilmesini kolaylaştıran şey, kartonun üzerinde parçaların şekillerine göre bırakılmış izlerdir. Bu oyunda elinizdeki parçanın nereye uygun geldiğini bulmak için ana resmi aklınızdan çıkarmamanız gerekir. Bu hafıza kuvvetlendirici oyunda ustalaşanlar on bin parçadan oluşan bir resmi bir araya getirerek sabretmeyi öğrenirler. Parça sayısı artmasının yanı sıra parçaların birbirine çok benzer olması tüm dikkatinizi resmin bütünü üzerinde toplamanız konusunda sizi eğitir. Türkçesi yapboz olan Puzzle ın bana hatırlattığı ise “ana resmi hatırından çıkarma” şeklindedir.

Ömrünün hazan mevsiminde biri olarak Kuran yönlendiriciliğinde dünya hayatına ait ana resmi Puzzle bulmacası benzeri şekilde görmeye başlamışım. Hâlbuki çoğu kimse ömürlerinin değişik evrelerinde edindikleri tecrübelerle, gördükleri hayata dair ana resmin arasındaki çelişkiler nedeniyle sükûtu hayale uğruyorlar. Üstelik onların bu tecrübelerini ciddiye alacak nesilleri olmadığından en yakınlarını bile uyarmaktan mahrum kalıyorlar. Zira modern öğretimden aldıkları verilere göre onlar, hayatın kompartımanlara ayrılmış olduğu yalanına inandırılmışlar. Buradan hareketle gençlik, orta yaşlılık ve ihtiyarlığı, hayatın birbirinden bağımsız müstakil alanları olarak birbirinden kopuk olarak algılıyorlar. Onlara göre bir gencin görmesi gereken ana resim gençlik günleriyle sınırlandırılmış adeta çok az parçadan oluşan bir puzzle a benziyor.

Günümüzde gençlik Puzzle’ni, ana resmin yerine koyan ve sadece bunu çözmeyi yaşamak olarak adlandıran orta yaşlılar, hatta ihtiyarların çokluğu modern bir fitnedir. Mesela ihtiyar bir hanımın estetik ameliyatla ve giyimiyle gençlere benzemeye çalışması hayata dair ana resmin sadece gençlikten ibaret bir Puzzle olduğu savunması anlamına gelmez mi?. Hatta erkeklerin saç ve sakalının beyazlaması veya ciltlerinin buruşmasıyla mücadele edip küpe takması (metroseksüel olma gayreti) ömrün bir bölümü olan gençliği hayatın kendisi sanma gafleti değil mi? Hz. Ömer’e ölümlü olduğunu hatırlatan beyazlayan sakalı günümüz inançlı insanlarına bile rehberlik edememesi siz de manidar bulmuyor musunuz?

Bu gençliği ana resim olarak dikte edenler, bununla yetinmemiş adeta mitoz bölünmeyle hayatı parçalamaya devam etmişler. Buna göre spor, giyim, müzik, tatil, eğlence alt birimlerinde az sayıda parçayı birleştirerek ulaştığı zannedilen ana resmin monotonlaşmasını önlemek için ise sürekli değişip eskiyi “aut” yeniyi “in” haline getiren moda devrededir. Mesela sarı lacivert renkler için ölebileceğini iddia eden bir Fenerlinin üzerinde sarı beyaz bir formanın olması bu senenin renkleri olarak lanse edilmiştir. Aslında hayatı birleştirilemez parçalara bölünmesinin günümüzdeki tasarımcısı ve ihracatçısı A.B.D.’dir. Geçenlerde buraya seyahat eden bir arkadaşım domuz yememek için bir vejetaryen lokantaya girip yemeği sipariş etmiş. Bir ara çevreye göz gezdirirken lokantada orta yaşlı kadınlardan başka kimsenin olmadığını ve bir kısmının kendisini süzdüğünü fark etmiş. Orta yaşlı garson hanımdan öğrendiğine göre burası orta yaşlı playboy vejetaryen kadınların rağbet ettiği bir lokantaymış.

Bunun için Kuran’da çok tekrar edilen bir ahiret sahnesinde cehennemliklerin “biz dünyada bir gün veya daha az kaldık” diyecekleri nakledilir. Bu da moda ve türevlerinin insana dayatarak tekrarlattığı parçaları hayatın ana resmi sanma yanılgısı değildir de nedir?

Kur'an hayatımızın hangi evresinde olursak olalım ana resme uygun parçaları nasıl yerleştireceğimizi bize öğretip yönlendiren adeta bir Puzzle kartonudur. Bu kartonda buluğa ermiş bir gençten istenen ibadetler ile yetmiş yaşında birinden istenenler aynıdır. Bu yaklaşım, modernitenin hayat dışı ettiği tecrübeyi ana resmi görme konusunda esas unsur hâline getirir. Buna göre bir Müslüman’ın hedefi vahyin rehberliğinde ana resme uygun yaşayarak kâmil ve örnek bir insan olmasıdır. Bu niyetle geçen bir ömür ise hayata dair bütün evrelerin birbirine karışıp katıldığı bir ırmağa benzer.

Kur'an’da hepimizin aklına kazınan dünya hayatına ait ana resim, Hz. Âdem ve eşinin nimetlerle dolu cennet gibi bir yere yerleştirilmesidir. Bu rızkı bol, örtünmeye gerek olmayan klimatik ortamda tek sakınılması gereken bir ağaç ve onun meyvesidir. Orada İblis’in düşmanlığına ve sinsiliğine karşı bir uyarı da yapılmıştır. Hayatı bu ana resim üzerinden okuyan birinin inancında Allah, nimetlerle kuşatan, kötü ve zararlı olanı gösterip koruyan, düşmanı fark ettirip yoldan çıkmanızı önleyendir. Yani Allah, şükredilen, hamd edilen, minnettarlıkla bağlanılan ve yanlışa düşüldüğünde mahcubiyetle edilen tövbeleri kabul eden yüce bir dosttur.

Ama ana resmi sadece yasak ağaç ve meyvesine ulaşmak üzerinden okumakta ısrar edenler önce ezeli düşmanı gözden kaçırırlar. Böylece şeytan onları özgürleştiren(!) ve iyiliğini isteyen(!) bir dost maskesiyle sinsice algılarına sızar. Bunun ilk belirtisi nimetlerle kuşatıldığını unutması ve yasak ağacın meyvesini yiyememekten dolayı isyan etmeye başlamasıdır. Böyle birinin zihninde Allah, yasaklayan, haram kılan, günahıyla onu suçüstü yapmak isteyen, farzlarıyla hayatı zorlaştıran, onu cezalandırmak için türlü türlü cehennem var eden oluverir. Yani zorlayan, korkutan, güvenmeyen, isyan edilesi bir İlah’tır artık (hâşâ). Bu şekilde düşünen birisi Allah dediğinde hemen aklına günahları gelir. Bunun için ana resmi yasak meyve üzerinden okuyanlar Allah’tan ümitlerini yitirip ancak peygamberin şefaatiyle kurtulmayı umarlar. Yasak meyveyi şeytan kılavuzluğunda yemeyi hayat sananlar, çıkış olarak son demlerinde hacca gidip bunların tamamını affedileceğine inanırlar. Bütün fark yaratan(!) üniformalardan sıyrılarak giydiği ihramı ile Arafat’ta beş milyon kardeşiyle birlikte olduğuna aldırmadan gözü yaşlı bir hocanın kendisini ağlatmasıyla yüklerinden kurtulmayı haccetmek zannederler.

          Hz. Âdem nimetleri kaybedip dünyaya sürgün edildiğinde ana resmi görmüştür. Buna göre kendisini nefsine zulmeden, Allah’ı ise ona ondan daha çok değer veren ve yanlış yaptığı zaman onu terk etmeyip affeden yüce bir dost olarak bulmuştur. Şeytan ise ana resmi yanlış okumasından insanı, melekler gibi kardeş göreceği yerde rakip olarak görmüştür. Üstelik Allah’ı, onun ayağını kaydırmakla suçlamış ve sonunda kovulmuştur. İnsanı düşman görmeyi hayatın merkezine koyup son güne kadar müddet istemesi onu dünya sonlu olmaya mahkûm etmiştir. Yani şeytanlaşma hayatı rekabet üzerinden kibirle okumadır.

           Mesela Mekke’de yaşanılan zulme çare bulamadığı için her türlü konforu terk edip mağaraya sığınan Resulullah’a (sav) gelen ilk sesleniş manidardır. “Oku yaratan Rabbinin adıyla.” (Alak / 1) Yani sen başkalarının önerdiği okumalara kulak vermeyi bırak, zira bu zulmün kaynağı onların hayata dair ana resmi yanlış okumaktaki ısrarlarıdır. Sen hayata dair ana resmi ancak Allah’ın bildiğine inan ve onun yönlendiriciliğinde hayatı okumaya başla…

          Hepimizin hayata dair ana resmi değerlendirmesi aynı zamanda Kuran’ın hayatımızın neresinde olduğunu ve hayatımızı nasıl şekillendirdiğini gösteren önemli bir mihenk taşıdır.

            Hülasa hayatı basit bir Puzzle şekline görüp çözdüğünü iddia eden ve hatta ana resme ait kesin formüller önererek bizleri sekülerleştirme bataklığına çeken her türlü yanlış okumayı haddi aşmak olarak değerlendirmeliyiz. Bunun yerine “Bildiklerim bilmediklerimin yanında bir noktadır.” diyen ve milyonlarca parçalı bir puzzle'a benzeyen dünya hayatını vahyin penceresinden görmeliyiz. Kur'an'da çizilen ana resme odaklanarak sorunlarını sabırla çözen gerçek müminlerle beraber olmalıyız. Böylece tecrübeyle yaşanmış ve ahlakla sınanmış güzel örnekler olarak bir ümide dönüşebiliriz.

Şu günlerde çok değer verdiğiniz veya önem atfettiğiniz şeyler aslında ana resmin sadece bir parçasıdır. Ama resim tamamlanmadan elinizdeki parçanın ne kadar önemli olduğunu bilemeyeceksiniz. Ahirette, hayatınıza dair ana resmi gördüğünüzde ise parçalara hiç dikkat etmeyeceksiniz…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.