Sosyal Medya

Makale

Türkiye Bir Yol Ayrımında…

Rusya Devlet Başkanı Putin’in Türkiye ziyareti bize Türkiye’nin kendi başına politika oluşturmaya verdiği kararı uygulama konusunda da bir tereddüt yaşamadığını gösterdi. Bu büyük devlet olma hayalini güçlendiren bir durum… Fakat aynı zamanda ciddi anlamda bir sorumlulukta yüklüyor.

Mesele şu: Türkiye, kendi yolunu çizerken hangi değerler üzerinden kendi geleceğini belirleyecek ve eski Türkiye’nin kendisine miras bıraktığı sorunları nasıl çözümleyecek?

Şimdi otoriterleşme suçlamasının medya ve Yeni Türkiye olgusuna karşı çıkanların bir savı olduğu biliniyor. Ama fiilde böyle bir durum söz konusu edilemez mi? Çünkü siz büyük devlet olma yolunda ciddi adımlar attığınızda önünüze konulacak engelleri aşma konusunda otoriter olma olgusundan başka seçeneğiniz de yoktur. O yüzden medya ve yandaşlarının ürettiği otoriterleşme söylemi art niyetli bir söylem ve nispi gerçeklik zemininden hareketle kendi menfaatlerinin zorunlu dayatmasından mütevellittir. Ama bir otorite oluşturma ve devlet meselelerini hal yoluna koyma konusunda gösterilen irade belirli bir otoriterleşmeyi ilzam eder. Bunu da gözden ırak tutmamak gerekir.

Eski Türkiye, bir sürü soru ve sorun geride bırakarak maziye yol kat ediyor. Yeni Türkiye ise yol haritası konusunda ciddi sorunlar/ sorular yumağı söz konusu… Bir karar arifesinde bulunan Türkiye bu kararı olgunlaştıracak entelektüel bir dimağa sahip görünmüyor. Çünkü entelektüel dimağ hem oluşma konusunda ciddi sıkıntılar yaşadı/yaşıyor, hem de iktidara eklemlenerek kendi varlığına ihanet etme konusunda pek cesur davranıyor. Eğer biz Yeni bir Türkiye’den bahsedeceksek bu Yeni Türkiye’nin neyliği konusunda söz söylemesi gereken entelektüel yapının kendisi olmalıdır. Peki, Yeni Türkiye lafını kim ortaya atıp sahipleniyor? İktidar elitleri ve siyasetçileri… Entelektüel yapı bu olguyu ve olgunun gelişim seyri üzerine bir şeyler söylüyor mu? Hayır! O zaman ortada ciddi bir sorun var demektir. Maalesef eski Türkiye’den devir alınmış bir yapı bu; ülkenin geleceği ve biçimlendirilmesi konusunda söz sahibi hep siyaset kurumu olmuştur. Hâlbuki Yeni Türkiye olgusunun gerçeklik zemini bulabilmesi için bu hastalıktan kurtulması ama bu kurtuluşu da siyaset kurumunun bu konuda göstereceği iradeye bağlıdır. Bu ülkenin bir sorunu olarak ayrı bir açmazdır bu…

Bir önceki yazımızda dile getirdiğimiz gibi üç temel yaklaşım biçimi öne çıkarılabilir. Bunlardan bir tanesi eski Türkiye’yi temsil ettiği için terk edilmesi gerekenler sınıfına dâhildir. Diğer ikisi ise yapısal ve ontolojik yapısı ile ilişkilidir. Yapısal olan şu: darbe süreçlerinde oluşan bilincin dışa vurumu ve çoğulcu bir yapının işlevsellik kazanması; yani demokratik bir yönetimin oluşturulması ve siyasetin bu çoğulcu demokratik yapıya dönüştürülmesi ile birlikte Anayasa’nın da bu çerçevede yeniden düzenlenmesidir. Ontolojik olan ise bu toprakların hamurunun oluştuğu değerlerin yeniden siyaset ve toplumsal düzeni inşa etmesini sağlamaktır. Bu güncel deyimi ile İslamcılıktır. Müslüman olma şuurunun siyaset ve toplumsal zemini kurması ve Anayasa’nın oluşturulmasında Müslümanlık şuurunun bir değer olarak temel katkı vermesini sağlamaktır. Bu aynı zamanda demokratik çoğulcu siyasetin belki batılı anlamı ile değil ama dinden neşet eden bir boyutu ile karakteristik bir yapıya kavuşturularak aslında iki yapıyı da birleştirerek varlık sahasına çıkışını sağlama almak olacaktır.

Fakat büyük bir handikabımız var! İslamcı entelektüelin bu gerçeği yüksek sesle dile getirmesinden vazgeçtik gündeme getirip tartışmaya bile takati yok gibi görünüyor. Halbuki Yeni Türkiye diye bir şey var olacaksa bunu sağlayacak olan şey İslamcılığın potansiyelini harekete geçirip kendi değerlerini ifade edecek iradeyi beyan etmesidir.

Tarihi ön yargısız okuyan herkes bilir ki bu topraklar ideolojik bir yapıyı; yani batılı anlamda otoriter ve totaliter bir ideolojik kimliği hiçbir zaman dikte etmemiş ve kendi çatısı altında mevcut bütün sesleri ve renkleri koruma altına almıştır. Siyaset ise hiçbir zaman baskın karaktere dönüşmemiş ve o dönemin entelektüeli olan Alimler hep toplumsal yapının oluşumunda belirgin olmuşlardır. Hatta cemaatler toplumsal yapının ve hukukun teminatı olmuşlardır. Siyaset kurumuna karşı şeriat(hukuk)ın güvencesi bu alimler olmuşlardır. Çünkü meşruiyet bu hukuk(şeriat) ve alimler tarafından sağlanıyordu. Bu gerçeği unutmadan meseleleri tartışmaya başlamalıyız.

Evet, sorunlar büyük, devasa boyuta ulaşabilir. Siyaset kurumu kendi düzlemi içinde çözümlerini sunacaktır. Toplumsal kabulün sağlanabilmesi için bu çözümlerin geleceğin inşasında kalıcı bir etkisinin varlığının görülmesi gerekir. Bu da ancak toplumsal değerlerin toplumsal yapının tarihsel derinliğinden gelmesine bağlıdır. Hem artık bu dünyada yalnız ve bir başına yaşama imtiyazı ortadan kalkmıştır. Kendi başınıza yaşayamazsınız, komşularınızla birlikte var olabilirsiniz. O zaman komşularla birlikte yaşayabileceğimiz bir değerimiz var zaten! Müslüman olma ve bu Müslüman olma halinden dolayı aynı düşünce ve duygu zeminine sahip oluşumuzdur. Demek ki bir karar verince salt kendimizi değil birlikte yaşayacağımız daha geniş bir coğrafyayı da hesaba katmak zorunluluğunu duymalıyız.

Yeni Türkiye, yeni bir Anayasa ve toplumsal mutabakat çerçevesi üzerinde yükselecek bir değerler ülküsü üzerinden inşa edilebilir. Bu ülküye çeşitli zamanlarda farklı isimler takılmıştır. Tarih bugün bunu kapımıza kadar getirerek hediye etme arzusunu belirtmektedir. Ama kapıya gelen bu hediyeyi kabul etme yerine bu hediyeyi başkalarına verme arzusunu dillendirenler de var. İşte meselenin özü burada açığa çıkmaktadır. Çünkü bu hediyeyi dışa vermeyi arzulayanlar Eski Türkiye sevdalıları ve aynı zamanda kendi çıkarlarını/beklentilerini dışarıdaki güçlerde birleştirenlerdir. Bu durum bir kafa karışıklığı ortaya çıkarmakta! Ama en temel sorun yine dile getirilmelidir ki İslamcı entelektüellerin kendi tarihsel derinliklerine inme cesaretsizlikleridir. Kendi inandıkları değerlerin aslında bu toplumun ve bu toprakların barışı ve esenliği için kaçınılmaz önemde olduğunu kendilerine ifade edemedikleri gibi bazı şeyleri erken görerek gündeme taşıma konusunda da isteksizdirler.

Ama büyüme yolunda siyaset kurumunun aldığı kararın gereği olarak sürekli bu ülkenin meselelerinin karıştırılması gerçeği her zaman ve zeminde kendini gösterecektir. İşte bu tam bu noktada toplumsal bütünlüğü bütün çeşitliği içinde sağlamak için İslamcıların iradelerinin ve bilgilerinin aşikâr kılınması elzemdir. Çünkü başka türlü bir sürü soru ve sorunlar sökün edecektir. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.