Sosyal Medya

Makale

Hadesten taharet

Modern yaşam tarzı hayatımızı birbiriyle uyumunu yitirmiş parçalara böldüğünden gün geçtikçe tevhid anlayışından uzaklaşıyoruz. Bulunduğumuz kompartımanın kurallarına uymamıza rağmen diğer kompartımana geçince tecrübemiz bir şey ifade etmiyor. Her yeni konum, acemiliğini beraberinde getirmesi insanın erken yıpranmasına ve yeni durumlara adapte olamayacağı hissine kapılmasına yol açıyor. Bu da nasıl tüketilmesi gereken bir malın ‘kullanım ömrü’ var ve yenisi çıkınca atılıyorsa insanların da bu çetin hayata “dayanma ömürleri” gittikçe kısalıyor.

Bu her şeyi zamanından önce tüketip anlamsızlaştıran ve tecrübeyi yok sayan Modernizm fitnesine rağmen hayat devam ediyor. Zira “Oysa (anlamıyorlar ki,) göklerde ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, bu iki âlem de kargaşalık içinde yıkılıp giderdi!” (Enbiya / 22) ayetiyle açıklandığı gibi üzerinde yaşadığımız gezegende hayatı var kılan ve idare eden Allah’tır. Bu hakikati, modern yalana kanmış insan dışında tüm canlılar biliyor ve her baharda hep beraber adeta yeniden dirilerek bunu ilan ediyorlar. Âlemin tümden değiştiğini görmesine ve içindeki kıpırtılara rağmen insan, iyiliğin ve adaletin yeşermesine çalışmıyor. Bunun yerine kendine tanımlanmış modern kozasının içinde günden güne kuru tekrarlarla hayatı kendine zehredip şükreden bir kul olamıyor. Çokça ibadet etmesine rağmen hayatı tevhidi bir bütünlükte algılayamıyor. Her hangi bir konuda uzman olmasına rağmen hayatın ihmal ettiği diğer kısımlarında acemice davranan modern insan, kalıcı(!) kozasında çok şeye sahip(!) olmasına rağmen antideprasanlar yardımıyla ayakta duruyor.

1983 yılında Muradiye camiinde yapılan aylık seminer sonrası Ahmet Hoca önümüzdeki ayın konusu için önerilerimizi sormuştu. Bir zıpır arkadaş “abdestin faziletleri” olsun demişti. Hoca sanki hak verirmiş gibi abdesti başlıklar halinde sununca bu konu işlenecek zannettik. Ama bu, ibadetin geyiğe malzeme olmasına bir reaksiyondu. Ama yine de abdestin hayatın bir parçası gibi anlatılmasına şaşırmıştım. Çünkü zihnimin ilmihal kuralların dışına çıkamıyordu. Oysa İslam Şeriatının bir ilmihal kitabının içine sığdırılamayacağı aşikârdı. Kuran ve Hadis okumadan ilmihal okunması İslam’ın bir kurallar bütünü olarak görülme yanılgısını da beraberinde getiriyor. İlmihal ile kurallara mahkûm edilmiş İslam, modernizm’in hayatı bölüp tevhidi anlamamıza engel olmasına adeta yataklık ediyor. İş şeklen tamamlanmasına rağmen ruhundan eser kalmıyor.

Günümüzde insanlar yaptıkları yanlıştan sıyrılmak için fetva arıyor. Böylece İslam, insanlara ölçüler sunan konumundan çıkarılıp fetvaya muhtaç uygulanamaz kurallar gibi algılanıyor. Birileri de çıkıp bu katı(!) kurallar içinde güya bize çıkışlar(!) sunarak rahatlatıyor. Namaz ilmihallerdeki kurallara göre tadili erkânına göre kılınmasına rağmen kişiyi adaletsiz davranmaktan alıkoyamıyor. Zira o bir ölçü değil kurallı bir mecburiyet olarak algılanıyor. Hâlbuki Kuran’da namaz, kötülüklerden uzaklaştıran ve sahip olduğunu fukarayla paylaşmaya çağıran bir eylem şekliyle hayatın ta içindedir.

Bunun gibi abdest, ilmihallerden, bozan şeyler, gerektiren haller, farzları, sünnetleri şeklinde öğrenildiğinde genellikle namaz öncesi yapılan bir temizlik eylemi olarak anlaşılır. Fakat abdest Resulullah (sav)’ın anlatımında bundan çok daha fazlasını ihtiva ediyordu...

Ebû Hüreyre(rah) dedi ki; Resulullah (sav) şöyle buyurdu;Bir Müslüman abdest aldığı zaman, yüzünü yıkarken gözleriyle işlediği günahlar abdest suyunun son damlası ile dökülür Ellerini yıkadığında elleri ile işlediği günahlar abdest suyunun son damlası ile dökülür. Ayaklarını yıkadığında da, ayaklarıyla işlediği günahları abdest suyunun son damlası ile akıp gider. Nihayet o Müslüman günahlarından tamamıyla arınmış olur.” (Müslim, Tirmizî)

Hadiste abdest hayatın bütün kirinden arınma ameliyesi olarak anlatılır. Eller, gözler ve ayaklar ile işlenen zulümler birer necaset sayılır. Nasıl ki elinizdeki pisliği yıkamadıkça abdest geçersizse rüşvet alan bir el bunu terk etmedikçe yıkanmış olur ama abdestli sayılmaz. Başkasının malına ve ırzına göz diken, yetimin hakkını yiyenin yüzünü yıkaması da dış temizliktir ama asla abdest değildir.

Elimiz yüzümüz kirlenince yıkarız geçer. Ya kalbimiz, zihnimiz ve amelimiz kirlenirse? Tövbe eder abdest alıp arınırız. Kalp, niyetlerimizi temsil ederken buna bağlı amelleri icra eden gözlerimiz, ellerimiz ve ayaklarımızdır. Abdest, yüzlerin kararacağı, gözlerin döneceği, ellerin ve ayakların birbirine dolaşacağı o gün gelmeden önce arınarak tedbir almaktır. Dışımızın temizliğiyle ilgilendiğimiz kadar niyetlerimizi ve bu istikamette amellerimizi de temiz tutmakta direnmek tevhidin bir gereğidir. İyiyim diyerek iyi olunamayacağı gibi, ellerim temiz diyerek de 'masum' sayılamayız. Sadece dışını yıkayarak arındım sanmak ancak imaj sever modernlerce makbul görülecek bir abdesttir.

Resulullah(sav) hem uyarıcı hem de müjdecidir. Bundan dolayı muhatap aşırı giderse uyarılır, eğer iyiliğe dönmek isterse ona yol gösterilerek müjdelenecek Salih amellere çağrılır. Yapılan zulümlerin gözler, eller ve ayaklar üzerinden anlatılması, bundan dönmeye niyet edenler için, abdesti yeni bir başlangıç kılar. Abdesti olanın, kendi nefsine ve tüm insanlara yapılan her türlü zulümden uzak durmasıysa toplumda kardeşliği yeşertir. Bu anlamda abdestli iken alınan yeni abdestlerde nur üzerine nur olur. İslam‘da “aforoz ve sabıka kaydı” nın aksine zulmü terk edenlere arınma fırsatları sunulur. Zulümlerden arınmış abdestli insanlar, namazda okunan Kuran’ın emirlerini dinleyip doğru ile yanlışı ayırt etmeye uygun hale gelirler. Bu da abdesti bir zorunluk olmaktan çıkarır ve adil ve temiz kalmakta direnenler için bir ölçü kılar.

İşte mal, makam ve bilgi sahibi olarak kanunlar üstü olmaya gayretinde ve ibadet etmesine rağmen zafer sarhoşluğuyla eylemlerindeki kirlenmeden tiksinmeyen kardeşim. Artık abdest alma vakti. Yüzlerin, gözlerin, ellerin, ayakların zulümden ayrılma ve arınma zamanı. Haydi, abdestin bizi tüm zulümlerden arındırma operasyonuna “Temiz eller” ismini vererek başlayalım. Sonra abdestle arınmış benliklerimizle, sınıfsal, etnik, cinsiyete dayalı rekabetin her türlüsünü bir kenara bırakıp, kardeşçe omuzlarımız omuzlarımıza hizalayıp saf tutalım. Ve hep birlikte Kuran’a kulak verelim…

Kıyamet günü onların dilleri, elleri ve ayakları vaktiyle işledikleri tüm günahlar hakkında aleyhlerine şahitlik edecekler. (Nur / 24)

O gün ağızlarına mühür vuracağız, fakat elleri dile gelecek ve ayakları (hayatta iken) yapmış oldukları her şeye tanıklık edecektir. (Yasin 65)

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.