Türkiye’de çekiÅŸmenin bir süredir milli unsurlar ile gayrı milli unsurlar arasında yaÅŸandığına dair olan inancım gün geçtikçe pekiÅŸiyor. Buralı, ayakları bu topraklara basan, gücünü bu topraklardan alıp enerjisini yine bu topraklara vermeye çalışan insana ‘milli’ diyorum. Gerisi boÅŸ ve beleÅŸtir.

ÇekiÅŸmenin adını böylece koyduÄŸunuzda, yani bir çizgi çekip milli unsurlar ile gayrı milli unsurları o çizgiye hizaladığınızda elinizde çok tuhaf, fakat bir o kadar da anlamlı bir fotoÄŸraf oluyor.

Mesela çok özgürlükçü, aman efendim pek solcu, yaman efendim pek bi direniÅŸçi gazetecimizin paralel çetenin medyasında yardırdığını gördüÄŸünüzde resim netleÅŸiveriyor önümüzde. Hiçbir ÅŸüphemiz kalmıyor. Diyoruz ki, ‘iÅŸte ÅŸu ikisi müttefik. Bunları müttefik hale getirecek yegâne meselenin ne olduÄŸunu uzun uzun düÅŸünmeye gerek yok.’

Hayır hayır. ‘Efendim AK Parti fevkaladenin fevkinde millidir. AK Partiye muhalefet edenler gayrı milli unsurlardır’ falan dediÄŸimi zannediyorsan ne dediÄŸimi hiç anlamamışsın demektir. Hatta Türkiye’deki çekiÅŸmenin AK Parti ile çeÅŸitli muhalefet odakları arasında yürütüldüÄŸünü falan düÅŸünüyorsan, kusura bakma ama meseleye Prandelli’nin Avrupa’ya uzaklığı mesafesindesin demektir.

Son zamanlardaki geliÅŸmelerden de rahatlıkla anlıyoruz ki mesele artık Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsızlığını muhafaza edebilen bir ülke olup olamayacağı meselesidir.

Bugün çok daha net görüyoruz ki, Arap Baharı’nın son ve en önemli durağı meÄŸer Gezi Parkı olayları imiÅŸ. (Hayır canım kardeÅŸim. Biliyorum senin aÄŸaç için, çevre için, diktatöre karşı koymak için orada olduÄŸunu. Åžey yapma hemen.)

Ve bugün çok daha net görüyoruz ki 17 Aralık’taki darbe giriÅŸimi, Gezi’nin yapamadığını yapmak için sahne almış. Durdurulan MÄ°T tırları, baskın düzenletilen sivil toplum kuruluÅŸları ve diÄŸer geliÅŸmelerle hedef hiç ÅŸüphe yok ki ‘Türkiye’nin bağımsızlığı’ imiÅŸ. (Hayır canım kardeÅŸim. O dört tane siyasetçinin ne ettiÄŸi er geç ortaya çıkacak. Fakat bu, eminim ki bu durumun beni ilgilendirdiÄŸi kadar ilgilendirmiyor seni. Neyin peÅŸinde olduÄŸunu ikimiz de biliyoruz. Åžey yapma hemen.)  

Ä°hvan-ı Müslimin’i ‘terör örgütü listesi’ne alan BirleÅŸik Arap Emirlikleri neyi amaçlıyor, ne yapmak istiyorsa tam da orada, o niyette aramak lazım Türkiye’ye yapılmak istenenleri...

Peki, gelelim baÅŸlıktaki soruya. Önce ahlak mı marmelat mı?

Son zamanlarda Türkiye’nin kurduÄŸu ve geliÅŸtirmeye çalıştığı ‘milli direniÅŸ hattı’na, haddinden fazla sızmanın olduÄŸunu görmemek için kör olmak gerekiyor. Ne idüÄŸü belirsiz bir takım adamların bu direniÅŸ hattını pisletebilmek için grev kırıcıların iÅŸlevine benzer bir iÅŸlev üstlenmeye çalıştıkları ayan beyan ortada. Mesele bu direniÅŸ hattının moralini bozmak, bu direniÅŸ hattının insanları arasına nifak sokmak, bu direniÅŸ hattını zayıf düÅŸürmek olduÄŸunda daha etkili olanın dışarıdan deÄŸil, içeriden saldırı olduÄŸuna ÅŸüphe yok.

Onun için bu soru, yani ‘önce ahlak mı marmelat mı’ sorusu çok önemli. ‘Önce ahlak’ diyen adamların kurguladığı bir direniÅŸ hattının Türkiye’nin bağımsızlığı adına ayakta kalma ÅŸansı var çünkü. ‘Önce marmelat’ diyen yumuÅŸakların ‘öyle de güzel böyle de güzel’ isimli ÅŸarkıyı söyleyerek durumu kurtarmaya çalışmalarıyla elde edilebilecek en önemli kazanım ÅŸeker hastası olmaktır. Zira o kadar marmelat, insanı ÅŸeker hastası yapar, baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil.

Ne diyordu Philip K. Dick: ‘YeÄŸenim, biraz imalı, azıcık serzeniÅŸli, az biraz göndermeli konuÅŸuyorsun... Ama bilim kurgudan az-çok anlayan biri ne dediÄŸini şıp diye kavrıyor vallaha. Buradan devam et...’

YENÄ°ÅžAFAK