Makale
Saraysızlık
Yakın bir dostum Somali’de yaÅŸanan açlık ve saÄŸlık sorunlarına ilaç olmak için oraya gidip gelir. Orada yaptırılacak bir hastaneye hem maddi hem de manevi destek olur. En son gidiÅŸinde Türkiye ye dönmek üzere iken bakan marifeti ve kralın davetiyle bir günlük umre yapma nimetine mazhar olmuÅŸ. Özel uçakla gittiÄŸi Cidde havaalanında Vip’te karşılanmış. Binlerce metrekarelik yekpare halının üzerinde billur avizelerin ışığında yürüyüp ihramlanmak için özel bir mekâna geçmiÅŸ. Fakat sarhoÅŸ gibiymiÅŸ… Bunun nedeninin uçak yolculuÄŸu mu yoksa biraz önce aç ve açıkta insanlarla beraberken birden israfın en üst normlarında yaÅŸadığı bu karşılanış mı, ayırt edemiyormuÅŸ…
Lüks arabalarla Cidde-Mekke yolu bir an gibi geçmiÅŸ. Kral’ın Kâbe manzaralı sarayında karşılanma ise başını döndürmüÅŸ. Dört saatlik bir umrenin heyecanına raÄŸmen açlıkla, tıka basa tokluk arasında yaptığı bu hızlı yolculuk ise üzerindeki sevinci yok etmiÅŸ. Kral’ın sarayının balkonundan o her gördüÄŸünde gözyaÅŸlarına mani olamadığı Kâbe’yi mahcup bir edayla selamlamış. Dün içinde olduÄŸu fakrı zarureti bu kadar çabuk unutmanın hüznüyle dolup taÅŸmış. Ä°hramlı iken umrecilerle paylaşılması gereken heyecanın Somali’de aç ve açıkta kardeÅŸleriyle bir parça ekmeÄŸi bölüÅŸürken hissettiÄŸinin yanında sönük kalması onu daha da hüzünlendirmiÅŸ. Sonunda özel karşılamanın şımarttığı bir nefisle Kâbe’ye saraydan bakmanın ve bu ÅŸekilde Ä°brahim’in hatırasını yâd etmenin imkânsız olduÄŸunu anlamış.
Mekke’de Resulullah’a (sav) ait özel bir mekânın bulunmamasını bu ÅŸehirde hüküm sürmedi diye izah edebilirsiniz. Peki, Medine’de de böyle bir mekânın olmamasına ne demeli? Åžu anda kabrinin olduÄŸu yer Resulullah’ın (sav) AiÅŸe annemizle yaÅŸadığı oda deÄŸil mi? Resulullah’ın (sav) devesinin durduÄŸu yerde inÅŸasına bizzat katkı yaptığı Mescidi Nebevi’nin çevresinde her hanımı için ayrı ayrı eklenen odalarda yaşıyordu. Bu küçük odaların kapıları bir perdeden ibaretti. Çatıları ise dallar ile örtülüydü. Kapısında onu bekleyen silahlı nöbetçiler de yoktu… Siz ey imana ermiÅŸ olanlar! Sesinizi peygamberin sesinden daha fazla yükseltmeyin, birbirinizle yüksek sesle konuÅŸtuÄŸunuz gibi onunla konuÅŸmayın, yoksa bütün (güzel ve iyi) iÅŸleriniz, siz farkında olmadan boÅŸa gitmiÅŸ olur… Gerçek ÅŸu ki (ey peygamber,) seni evinin dışından bağırarak çağıranlar var ya, iÅŸte onların çoÄŸu akıllarını kullanmazlar. (Hucurât 2-4)
Medine’de inen bu ayetler, Resululah’ın (sav) kaldığı mekânların korunaksızlığından bahseder. Bu çabuk ulaşılabilen mekânlarda o, kendisini çağıran bedevilerle burun buruna yaşıyordu. Birbiriyle bağıra çağıra konuÅŸan veya onunla görüÅŸmek için kapısının önünde avazı çıktığınca bağıranlardan rahatsız olmasına raÄŸmen kendisine özel bir yer tahsis etmeye çalışmıyordu. Resulullah’ın (sav) komÅŸuları “Asab-ı Suffe” denilen, bugünkü tabirle evsiz, iÅŸsiz-güçsüz bekâr erkeklerdi. Yani Resulullah’ın (sav) hanımlarıyla yaÅŸadığı bu küçük odaların yakınında topluma kazandırmaya çalıştığı birçok ihtiyaç sahibi bekâr erkek vardı. Sofrasında yemeÄŸini de genellikle bu mescidin müdavimleriyle paylaşırdı.
Öte yandan canına kast eden Mekkeliler onu kiralık katillerle Medine’ye kadar izletmiÅŸlerdi. Bedir’de bozguna uÄŸrayıp en önemli simalarını kaybeden bu insanların gözlerini kan bürümüÅŸtü. Medine’de ise peygamberleri öldürmek konusunda tecrübe sahibi ve âdeta genlerine kadar cinayete meyletmiÅŸ Yahudiler vardı. Elçinin kendi içlerinden çıkmaması onları çıldırtmıştı. Medine’de nüfuzlarını ve zenginliklerini kaybedenler (münafıklar) ise ona diÅŸ bileyip duruyorlardı. Dört tarafı düÅŸmanlarla çevrili Resulullah (sav), bütün bu tehlikelere karşı bir perdenin gerisinde muhafızları olmaksızın yaÅŸamakta ısrar ediyordu.
Resululah (sav), korunaklı, müstakil, herkesin rahatsız edemeyeceÄŸi daha elit insanların komÅŸuluÄŸunda özel bir konutta yaÅŸamayı niçin tercih etmedi? Niye putlardan temizlediÄŸi Mekke’de bugünkü Krallar gibi bir saray inÅŸa ettirmedi? Neden önceleri kendisini taÅŸladıkları Taif’e hâkim bir tepede sonradan yazlık bir köÅŸk yaptırmadı? Hangi sebeple kış günlerinde bile terleten vahiy’in sarsıntısını atlatmayı kolaylaÅŸtıran daha sessiz, yüksek ve havadar mekânlara göçmeyi düÅŸünmedi? Neden onun ÅŸefaatiyle kurtulmayı düÅŸleyen ümmeti bu mekânlara sahip olmak için faizcilerden kredi alırken Resulullah (sav) ve sahabe, dokuz ÅŸiddetinde bir depremin bile yıkamayacağı kalıcı (!) konutların hayali peÅŸinde koÅŸmamışlardı?
Bu soruların cevabını Mekkeli müÅŸrikler de, üç ayrı Yahudi kabilesinin mensubu tefeciler de, Medine deki kabile asabiyetinin arkasından günden güne palazlanmış münafıklar da bilmiyorlardı. Tüm ezberleri bozulmuÅŸtu. Resulullah’ı (sav) gözleyenler onu, ya ihtiyaç sahipleriyle sofrasını bölüÅŸürken, ya evsiz bekârları topluma kazandırmak isterken ya da bir yetimin başını okÅŸarken buluyorlardı. Bu sorunun da cevabı Hucurât suresinde sunuluyordu…
Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Åžüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı takva (derin bir sorumluluk bilinci) sahibi olanınızdır. Allah her ÅŸeyi bilendir, her ÅŸeyden haberdar olandır. (Hucurât / 13)
Resulullah(sav) Arap bir anne ve babadan yaratılmış ve herkes gibi bir insandı. Kendisine risalet verilmeden önce de sonra da sade bir hayat yaÅŸamayı tercih etti. Cahiliye devrine ait mala, evlada, asalete ve hamasete dayalı bütün sınıfsal fark oluÅŸturan ÅŸeylerin yerini Allah’a derin bir sorumluluk biliciyle baÄŸlanmanın alması onun bu sade ve paylaşımcı hayatının örnekliÄŸiyle ile gerçekleÅŸti. O’nun toplumdaki en zayıf insan gibi yaÅŸaması eÅŸitliÄŸi saÄŸladı. Onun örnekliÄŸi sayesinde mal-mülk sahibi olanlar, artık saraylarıyla, oÄŸullarıyla, kervanlarıyla deÄŸil, Allah yolunda malları ve canlarıyla ne kadar gayret gösterdikleriyle anılır oldu. Artık en ünlü sofra sahibi, yemekte en çok fakiri, yetimi ve evsizi baÅŸa kakmadan yedirip içirenlerdi. Kimsesizleri kollamak cesaretin iÅŸareti sayıldı. Cihada kendisi ile birlikte katılan yoksul mücahitleri donatan, ÅŸehit olduklarında ise geride kalan ailelerine bakan insanlara gıpta edilirdi. Ölçü, yediÄŸinden yedirmek giydiÄŸinden giydirmekti. Birçok sahabe malının tamamını, mala ve güce dayanan cahiliyenin yerini eÅŸit ve paylaşımcı takvanın alması için tüketmiÅŸlerdi. Mesela Ebu Bekir (ra), tüm varlığını üç kere bu yolda harcayıp bitirmiÅŸti.
Resulullah (sav) sonrası ilk dönemlere de saraysızlık hâkimdi ve bundan dolayı insanlar eÅŸit ve kardeÅŸçe yaÅŸadılar. Ama sonraki yıllarda fethedilen yerlerin çokluÄŸu hazineleri doldurdu. Sultanları ve hazinelerini korumak için orduların koruduÄŸu saraylar inÅŸa edildi. Artık din hayattan kopup yazılan kitap sayfalarına hapsedildi. Toplum iktidara yakınlık derecesine göre -aynı Ä°slam öncesinde olduÄŸu gibi- servet ve makama göre tekrar inÅŸa edildi. Birileri Ä°slam’ı bir lokma bir hırka olarak yorumlayıp takvayı daÄŸlara hapsetti. Sultanlar tebalarına kardeÅŸlerim demeyi bırakıp kullarım demeye baÅŸladı…
O günden beri takva kelimesinin anlamı deÄŸiÅŸti. Bundan böyle krediyle alınan lüks konutlarda kılınan nafile namazlar takvayı anlatır oldu. YaÄŸmurlu günde otobüs duraklarındaki ıslanmış insanlara bakmadan radyodan meal dinlemek takva sayıldı. Kış günlerinde sıcak olan Mekke’de Kâbe’ye tepeden bakan devremülklerin balkonunda dökülen gözyaÅŸları takvadandı. Çöpleri karıştıran insanlara bakmadan camilerde binlerce ihlâs okunarak kılınan tesbih namazları takva addedildi. Fakirlerle ve ayak takımıyla(!) yüz göz olmadan gönüllü yardım kuruluÅŸlarının banka hesabına internetten havale göndermek takva zannedildi. Zamanla iktidar partisinin müntesibi olarak arpalık devÅŸirmek veya bir ÅŸeyhin dizinin dibinde onun tarafından kurtarılmayı beklemek takva da zirve noktası oldu.
Takva adına yapılan her amel Resulullah (sav) ve arkadaÅŸları tarafından eÅŸitlik ve paylaşım olarak hayata yansırdı. Acaba günümüzde takvanın bireysel ve sınıfsal farklılıkları azdıran bir ÅŸeytaniliÄŸe bürünmesinin sorumlusu kim? Kuran’da Hucurât suresinin 13. ayetini okunduÄŸu hâlde etnik ayrışmalardan yana olmanın açıklaması ne olabilir? EÄŸer malını eÅŸitlik ve paylaşım yolunda tüketen Hz Ebubekir (ra) cennete gidecekse bugün yığdıkça yığanlar ve yardımlaÅŸmayı % 2,5 olarak kısıtlayanların akıbeti ne olacak?
Dostlar! Devir, Resulullah’ın (sav) ve arkadaÅŸlarının yaÅŸadıklarını bir masal dinler gibi gözyaÅŸları içinde karşılama zamanı deÄŸil. Devir, o yaÅŸanmış örneklerlerin güvenciyle Kur’an’ın bizi inÅŸa etmesine talip olma zamanıdır.
O hâlde, kiÅŸisel tatminlerden ve özel korunaklı mekânlardaki rekabetten çıkıp takvanın gereÄŸi olarak elimizdekileri Allah yolunda sarf edelim. Dünyada eÅŸitliÄŸi ve paylaşımı arttıran kardeÅŸliÄŸe koÅŸalım.
Mahallemizdeki camiler her türlü eksikliÄŸe raÄŸmen insanları eÅŸitleyen ortamlar olduÄŸunun farkına varalım. Orada sıkı sıkıya kıldığımız namazların cami çıkışında sürdürmeye çalışalım. Etrafımızdaki yetimler, dullar, asgari ücretle geçinenler, çöp konteynerlerini karıştıranlar, sokakta tiner çeken çocuklar, pazarların dağıldığında yerden meyve sebze toplayan kadınlar sizin takva anlayışınıza muhtaç.
Azrail gelip sizi oradan almadan, çıkın o korunaklı(!) kalıcı(!) konutlarınızdan.
Tek başınıza o yeÅŸil arabanın arkasında son yolculuÄŸunuza çıkarılmadan o çizilmesinden korktuÄŸunuz arabalarınızla birilerinin ihtiyacını karşılamak için yol alın…
Ellerinizdekileri paylaşın ki putlaşmasın.
O cepsiz kefen giydirilip bir çukurda terk edilmeden, yığdığınız paralarınızın içinde ihtiyaç sahiplerinin payı olduÄŸunu hatırlayın. Ä°nfak edin ki ahirette üzerinize daÄŸlanmasın.
KardeÅŸlerim! Allah’a inanmak Allah’a güvenmektir. Allah’a güvenmek, Kuran’da vazedilen doÄŸruların peÅŸinden ve Resulullah’ın (sav) izinde gitmektir. Onun izinden gitmek ise eÅŸitliÄŸin ve paylaşımın takva sayıldığı günleri görmek için gayret sarf etmektir…
Unutmayın!
Saraylar edinmek korkularınızı arttırmaktan öteye bir kazanç saÄŸlamayacaktır…
Åževket HÜNER
Henüz yorum yapılmamış.