Sosyal Medya

Makale

Sürecin formatı

Çözüm sürecinin formatını yeniden deÄŸerlendirmekte yarar olduÄŸunu düÅŸünüyorum.

BildiÄŸim kadarıyla çözüm sürecinin devletçe öngörülen formatı, Kürt vatandaÅŸlarımızın maÄŸduriyet hissini giderecek bir restorasyon projesinin devreye sokulması, bu arada terörün sona erdirilmesi ve terör örgütünün tasfiyesi idi. Böylece Türkiye, 10 yıllarca süren bir kan kaybını önlemiÅŸ, terörle mücadele için sarfettiÄŸi kaynağı, ülke kalkınması için kullanmış olacaktı.

Örgütün de katıldığı çatışmasızlık dönemi, kanı durdurdu. Devlet, Kürt vatandaÅŸlarımızın maÄŸduriyetinin giderilmesi noktasında önemli adımlar attı, atıyor. Terörün sona erdirilmesi ve terör örgütünün tasfiyesi ise henüz sürüncemede.

Bu noktada, örgütün, çözüm sürecinden beklentisindeki farklılık devreye giriyor. Örgütün hedefi, Kürtler’in maÄŸduriyetüinin giderilmesi midir, yoksa DoÄŸu - GüneydoÄŸu’da örgütün hakim olduÄŸu bir yapının kurulması mıdır? Belki örgütün ilk motivasyonunda “maÄŸduriyet” unsuru etkili olmuÅŸtur. Ancak zaman içinde bu tür örgütlenmelerin tabii sonucu olarak “iktidar arayışı”nın devreye girmesi ve artık “iktidar için de mücadele” konseptinin etkili olması durumu gerçekleÅŸir. DaÄŸdaki yapının tasfiyesi, belki de oluÅŸumundan daha zordur. Ä°nsanları daÄŸa çağırmışsınızdır, onları ateÅŸin içine sürmüÅŸsünüzdür ve ÅŸimdi, hiçbir statü vermeksizin “Hadi evlerinize” diyeceksinizdir. Bu, kolay uygulanır bir durum deÄŸildir.

Ä°ÅŸin ilginç yanı, örgütün yönetim kadrolarının içine girdiÄŸi bu zorluÄŸu aÅŸmak da, devletin yardımına baÄŸlı olmaktadır.

Ancak örgüt liderliÄŸi “Benim böyle bir sorunum var, onu çözmemde yardımcı olun” demek yerine, örgütü “Kürdistan” diye niteledikleri, Türkiye coÄŸrafyasının bir bölümüne intikal ettirebilmenin pazarlığına soyunmayı tercih etmiÅŸtir. Åžu ana kadar silahların bırakılmamış olması, silahlı yapıların bütünüyle Türkiye’yi terk etmemeleri, çözüm sürecinde devletin operasyon yapmıyor olmasını bölgede “derin yapılanma” oluÅŸturmak için kullanmaları, çözüm sürecinden bir “Bölgesel iktidar çıkarma” hesabı ile ilgilidir.

Burada devletin, çözüm süreci çerçevesinde, “Kürtler adına” sadece terör örgütü ile görüÅŸüyormuÅŸ gibi bir izlenim vermesinin de, örgüt tarafından “bölgesel iktidar malzemesi”ne dönüÅŸtürüldüÄŸünü düÅŸünüyorum. Bunun, çok uzun zamandan beri bölge insanlarının ÅŸikayet konusu olduÄŸunun tanığıyım. Bu noktada sivil halkın, “Derin KCK yapılanması” sebebiyle sesini çıkaramamasına mukabil, Hüda-Par’ın itirazları olduysa da, o da “Hizbullah’ın getirdiÄŸi bagaj”sebebiyle dikkate alınmamıştır.

Åžu son kalkışma... Bunun kuluçkası nedir? Bu potansiyel nerede hazırlanmıştır? Devlet, çözüm sürecine bunca emek verdikten sonra böyle bir kalkışma potansiyeli bulunduÄŸunu bilmekte miydi, yoksa sürpriz mi olmuÅŸtur? Sürpriz olmamışsa, böyle bir potansiyelin oluÅŸması karşısında neden bir ÅŸey yapılamamıştır?

Hac sırasında, üstelik Arafat’ta, vakfe ortamında buluÅŸtuÄŸumuz bölgeden gelmiÅŸ kimi üst yöneticiler, bizim “Akil insan” rolümüzü ve bu konulardaki hassasiyetimizi de dikkate alarak, çok ciddi kaygılar seslendirmiÅŸlerdir. Çok ciddi kaygıların içine, örgüt tarafından caddelerde kurulan bayraklı, posterli kontrol noktaları, tehditler, ÅŸantajlar, vergi tarhları vs giriyor ve mülki amirlerin, bu tür uygulamalar karşısında sessiz kaldığı tespiti giriyor.

Ve iÅŸte son kalkışma... Adeta iÅŸaretlenmiÅŸ evlerin, iÅŸyerlerinin, insanların hedef seçildiÄŸi bir“arındırma operasyonu.”

Çözüm süreci konusunda,Türkiye’nin DoÄŸusunu - Batısını derin kaygılara sürükleyen hadise.

Soru ÅŸu: Van’da, Diyarbakır’da, Åžemdinli’de, Cizre’de vs... Ä°nsanlar -evet hepsi de Kürt olanlar- evlerinde gönül huzuru içinde yaÅŸamakta mıdırlar, yoksa “Ben de hedef miyim?” ya da “Hedef olmamak için ne yapmalıyım?” gibi sorularla mı boÄŸuÅŸmaktadır?  

Bence, bu son kalkışma, devlet için de bir milat olmalıdır.  

Çözüm sürecinin çerçevesi, örgütün önüne en net biçimde konmalı, kimsenin süreçten asla verilmeyecek olanı almak ve kitleleri o yönde kullanmak gibi bir hesabın içine giremeyeceÄŸi kesin biçimde ifade edilmelidir.

Åžunu diyorum: Ä°stanbul’da, Ä°zmir’de Kayseri’de bir insanın, bir sivil toplum örgütünün statüsü ne ise, Diyarbakır’da, Åžemdinli’de, Van’da da o olmalıdır. Türk’ün statüsü ne ise Kürd’ün de o olmalıdır. Arkasını silahlı bir yapıya dayamak, asla bir farklı statü imkanı vermemelidir. Tabii, devletten baÅŸka silahlı örgüt oluÅŸturmak da kimsenin hakkı olmamalıdır. Bunu Öcalan da anlamalı, Selahattin DemirtaÅŸ da, Ahmet Türk de... Cemil Bayık da...

STAR GAZETE

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.