Makale
Einstein öğrenebilen özürlüydü!
Çocuklarımızın 'bonzai' ve diÄŸer uyuÅŸturucu madde bağımlılığına müptela olmalarının bir sebebi de, 'eÄŸitim'. Ä°dealist eÄŸitimcilerimizi hariç tutarak konuÅŸuyorum, öÄŸretmenlerimiz 'problemli' diye vasıflandırdıkları çocuklarla çok da fazla ilgilenmek istemiyorlar. 'Dersimi anlatır geçerim, alan alır, almayan almaz' havasındalar. Zeki, çalışkan, katılımcı öÄŸrencilere ilgi gösteriyorlar, oysa eÄŸitim tam da, vasat olan, derse ilgisiz ya da zor anlayan çocukları hâle yola sokma iÅŸidir. Zeki, leb demeden leblebiyi anlayan öÄŸrencinin yolunu bulması kolay iken tersi durumdaki çocuÄŸun eÄŸitilmeye ihtiyacı daha fazladır. Gelir düzeyi düÅŸük ailelerin çocukları ile gelir düzeyi iyi olan ailelerin çocuklarının okul içi davranışları farklı olabiliyor. Aile içi sorunlar da öÄŸrencinin eÄŸitime ilgisini köreltip zayıflatabiliyor. Maalesef öÄŸretmenlerimiz de öÄŸrencilerinin özel durumlarına ilgisiz kalmayı yeÄŸliyorlar.
Öte yandan çocuklarımıza 'özürlüler' muamelesi yapmaktan vazgeçmeliyiz. Alternatif eÄŸitim programları üzerine çalışan Amerikalı eÄŸitimci John Galle'nin dediÄŸi gibi öÄŸrencinin, üzerinde anlaşılmış ileriye dönük hedeflerini ve baÅŸarılarını notlar yerine konu alanlarına göre belirleyen kiÅŸisel eÄŸitim planlarına ihtiyacımız var. Galle bakın ne diyor:
'Albert Einstein öÄŸrenebilen özürlüydü. Bugün o yaftayı bir çocuÄŸa yapıştırırsanız, bakın o çocuÄŸun kendine güveni ne hale gelir. Mahkumların yüzde seksenine 'öÄŸrenebilen özürlü' oldukları söylenmiÅŸti bir zamanlar. EÄŸer kendiniz hakkında hisleriniz kötüyse baÅŸkalarını çok da önemsemezsiniz.'
Ä°lköÄŸretim yıllarımı hatırlıyorum da, öÄŸretmenlerimiz hakikaten çok idealist imiÅŸler. Sınıfın en tembel, en yaramaz, en yoksul çocuklarına karşı ilgili, ÅŸefkatli ve bir o kadar inatçıydılar. ÖÄŸretmenlerimiz eÄŸitimi bir 'kamu' iÅŸi olarak görüyorlar ve yüksek bir ahlaki sorumluluk duygusu taşıyorlardı. ÖÄŸretmenliÄŸi bir 'vatan vazifesi' telakki ediyorlardı. HaÅŸarılığımıza, tembelliÄŸimize raÄŸmen yakamızı hiç bırakmayan öÄŸretmenlerimizi ÅŸükranla yadediyorum.
Adeta yap-boz oyununa dönüÅŸtürülen eÄŸitim sistemimiz çocuklarımızı sürekli bir sınav yarışına koÅŸuyor. Liselere giriÅŸ sınavları, üniversiteye giriÅŸ sınavları, iÅŸe giriÅŸ sınavları.. EÄŸitim sorular ve cevaplar arasında yarış içinde geçiyor ve bu arada hayatın gerçekliklerine iliÅŸkin pek çok önemli ayrıntı güme gidiyor. 'Yapay zeka' araÅŸtırmacılarından Roger C. Shank'ın dikkat çektiÄŸi gibi günümüzde 'akıllı olmanın' ve 'eÄŸitimli olmanın' ne anlama geldiÄŸine dair sorular bilimsel sorgulamanın merkezinde olmadığı gibi, popüler söylemin merkezinde de yer almıyor. Bilgi zenginliÄŸi 30-40 yıl öncesine kıyasla daha yüksek düzeylerde ama bu çocuklarımızın daha iyi eÄŸitildiÄŸi anlamına gelmiyor. En derin anlamıyla eÄŸitimin 'bilmek'ten çok 'yapmak'la ilgili olduÄŸunu belirten Shank'ın ÅŸu sözleri çok önemli:
'Zeka sırf sorularımızın cevaplarını öÄŸrenmiÅŸ olma becerisi midir, yoksa hangi soruları soracağımızı bilme becerisi midir? Cevapların deÄŸeri düÅŸtükçe, soruların deÄŸeri artar. Çok uzun bir süreden beri cevap temelli bir toplumda yaşıyoruz. Bunun belirtileri her yerde görülüyor. Ä°nsanların izlediÄŸi 'Riziko' ve 'Kim Milyoner Olmak Ä°ster' gibi televizyon ÅŸovlarında; insanların oynadığı 'Trivial Pursuit' gibi genel kültür oyunlarında; en çok da cevapların not getirdiÄŸi okullarda. Sınav yapmak gittikçe okullarımızın baÅŸlıca kaygısı haline geliyor. Okul soru sormayı öÄŸrenmekten ziyade cevapları öÄŸrenmeyi saÄŸlayıcı bir rejime dönüÅŸmüÅŸ durumda.'
YENÄ°ÅžAFAK
Henüz yorum yapılmamış.