Sosyal Medya

Makale

Taklit

—Takip güvenli deÄŸildir—

Bir darb-ı meselde yaklaşık olarak ÅŸöyle anlatılır;

“Bir zamanlar ormanın en güzel yürüyen kuÅŸu ‘saksaÄŸan’ mış. Bir gün leyleÄŸi görmüÅŸ. Ä°ncecik bacaklarıyla çıtı-pıtı yürüyüÅŸünü çok beÄŸenmiÅŸ. Onun gibi olmak istemiÅŸ. BaÅŸka bir gün, serçeyi görmüÅŸ, zıp zıp zıplıyor. Çok hoÅŸuna gitmiÅŸ ve onun peÅŸine takılıp onu taklit etmiÅŸ. O gün bu gündür saksaÄŸanın artık kendisi gibi yürüyemez olduÄŸu söylenir.”

Kamuoyu OluÅŸturma

Taklidin, insanın acizliÄŸini gizleyen bir kalkan olduÄŸunun anlaşılmasının üstünden epey zaman geçti. Åžimdi tembellik rolünü üstlenmiÅŸ ve güvenlik ÅŸemsiyesi altında gizlenmiÅŸ gibi duruyor. Ayakları üstünde durabilen ve kendi olabilmiÅŸ bir benliÄŸin oluÅŸması önündeki en büyük engellerden biri hâlâ. Belki de ikiyüzlü insan, hataları ve sorunları bir baÅŸkası olarak yaÅŸayınca bilinçaltında güya asıl kendisini saklayıp her an temiz bir baÅŸlangıç yapabilme ümidini taze tutmayı deniyor. Bu arada Allah’ın emrettiÄŸiyle atasından öÄŸrendiklerini örtüÅŸtürme gayretine bakılırsa eylemlerini meÅŸru kılmak adına dinden kopya çekmeyi de ihmal etmiyor.

“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: ‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti’ derler. De ki: Allah kötülüÄŸü emretmez. Allah’a karşı bilmediÄŸiniz ÅŸeyleri mi söylüyorsunuz?” (7/28)

Taklit, geliÅŸmenin önündeki en büyük engellerden biri olarak öylesine kuvvetli bir aidiyet hissi kazandırır ki taklit edilen ÅŸey etrafında oluÅŸturulan hayat algısı ve kutsallar insanın varlık sebebi haline gelebilir. Nitekim menfaat duygusuyla çok az ÅŸey baÅŸ edebilir. Zira insan, battığı yerden çıkabilecek ve taklit etmeyip karşı koyabilecek olsaydı kendisine verilen nimetlere had konulmayacaktı. Kur’an’da, insanların servet sahiplerini ve görüÅŸlerini taklit etmekteki ısrarlı tutumun ne kadar etkili olduÄŸu ÅŸöyle dile getirilir;

“EÄŸer, bütün insanların dinsizliÄŸe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüÅŸten yapardık. Onları altına, mücevhere boÄŸardık. Fakat bütün bunlar dünya hayatının geçici metaından ibarettir. Âhiret ise Rabbinin nezdinde Allah’a karşı gelmekten sakınanlara mahsustur.” (43/33–35)

Ä°nsan, tehlikeden kaçmak için elinden geleni yapar. Güvenlik onun en önemli konusudur. Firavun’un bürokratlarına; “Ne dersiniz?” diye sorarken veya Belkıs’ın meclisine; “Size sormadan bir ÅŸey yapmıyorum.” diye danışırken yaptığı ÅŸey bu güvenlik endiÅŸesidir. Liderler, kendi düzenlerini korumak için otoritelerini paylaÅŸmayı ya da aynı arpalıktan beslenen şımarık zenginlerin sayısını arttırmayı denerler. Böylece hem savunma alanlarını geniÅŸletmiÅŸ hem de muhataplarını ürkütmüÅŸ olacaklarını sanırlar. Rahat etmeleri için halka önerdikleri tek ÅŸey taklittir. SeçilmiÅŸleri ve aydınlanmışları izlemek ve onlar gibi davranmak. Ancak bu ÅŸekilde güvende olabileceklerine inandırmak. Birbirine baka baka kararan bu üzüm taneleri zenginlerin sofrasında bir nimet ve çiftliklerinde birlikte hareket eden bir “sürü” oluÅŸtururlar. Bunun bugünkü adı “kamuoyu”dur. Bu açıdan Kur’an’da anlatılanlara bakılırsa ilk kamuyu oluÅŸturma çabalarından birini zulmüyle meÅŸhur Firavun baÅŸlatmıştır. Musa ile buluÅŸurken meydanda halkın toplanmasını isteyen odur. O, Musa’nın yenilmesi ve halkın onu linç etmesi ümidini son ana kadar saklı tutmuÅŸtur. Musa’yı ülkenin topraklarında gözü olduÄŸu iddiasıyla bölücü ilan ederek halkı galeyana getirmek ve ona karşı kamuoyu oluÅŸturmak istemiÅŸ ve sokaklara davetçiler çıkarmıştır. Tarihte bir “münadi” ile baÅŸlayan bu türden kamuoyu duyuruları ÅŸimdilerde medya ile yapılmaktadır. Medyanın gündem oluÅŸturan yönüyle insanları nasıl etkilediÄŸini bilmeyen yoktur. Kamuoyu oluÅŸturma hedefinin nerede ve nelere hizmet edeceÄŸinin planı böylece yapılır. Bu yöntem tutar ya da tutmaz ama oldukça iÅŸlevsel ve tarihte de çokça örneÄŸi görülmüÅŸ bir metottur.

Ä°nsan iradesinin bilinçli seçimlerine verdiÄŸi deÄŸerden olsa gerek Kur’an’da yöneten yönetilen iliÅŸkileri açısından “ ‘Bizi güt.’, demeyin.” diye önerilmesinin sebebi insanın bu sürü olma hevesini kırmak içindir (2/104). Ayrıca Kur’an’da kâfirlerin, “Yürüyün.” diye baÅŸlayan ve sisteme sahip çıkmaya çağıran tahrik ve dolduruÅŸuna gelmelerini önlemek için halkı koyun sürüsü olmaktan çıkarıp bireyi inÅŸa etmeye çalışan yüzlerce ayet bulabilirsiniz (38/6).

Bu anlamda insanları korkutmanın ya da yönlendirmenin olumsuz sonuçları ve bu hengâmeden doÄŸacak ağır faturaları dikkate aldığı için Kur’an’da haberlerin test edilmeden geliÅŸigüzel yayılması doÄŸru bulunmamıştır (49/6). Zira toplumları sarsan ve korkutan haberlerin sorumsuzca ortaya konması ciddi tehlikeler oluÅŸturabilir. Kur’an’da bu türden toplumu olumsuz yönde etkileyebilecek haberlerin yayılmaması konusunda özel bir hassasiyet gösterilmesi istenmiÅŸ ve bu haberleri yayanlar azapla tehdit edilmiÅŸlerdir (24/19). BilindiÄŸi gibi bir ÅŸeyin ÅŸüyuu vukuundan beterdir(4/83).

Mekke ÅŸairlerinin, ÅŸarap, kadın ve savaÅŸ içeriÄŸiyle ünledikleri sokak ve panayırlarda yaptıkları da bir anlamda kamuoyu oluÅŸturma iÅŸidir. Toplumda yaÅŸanan başıbozukluÄŸu sanatlarıyla pekiÅŸtirmek için her vadide başıboÅŸ gezen onlardır. Åžiirin hası, büyünün okkalısıdır. Hayat algısını, ekmek parası kazanmaktan kız tavlamaya çevirmenin o gün için daha etkili bir yolu yoktur. Adına kandırılmışlık bile dense bir arada top yekûn savrulmanın tadı veya kurda kuÅŸa karşı sürüye katılmanın güvenliÄŸi ve tatmini baÅŸka bir ÅŸeyde pek bulunmaz.

Ä°ÅŸte bu çoÄŸunluk oluÅŸturma çaÄŸrılarına en iyi cevap veren bu hazır kurÅŸun askerler, lider ve önderler sultasından pay kapıp hayatlarını yaÅŸamaya deÄŸer bir amaç etrafında ÅŸekillendirmek isteyenlerdir. Bu amacın olası berbat içeriÄŸi, kiÅŸiye tattırdığı “ bir iÅŸe yarama” güdüsü yanında devede kulak kalır. Zaten bu tipler kim galip gelirse o taraftadır (26/40). Öyleki aldanmış bir benliÄŸin takip ve taklit macerasındaki faydacı yönü, zaman zaman ölmüÅŸ liderler peÅŸinde dolaÅŸmasını dahi kendine mazur ve makul gösterebilmiÅŸtir. (36/75).

 

Uydum Kalabalığa

Tek başına; “Hayır, ben öyle düÅŸünmüyorum.” dediÄŸiniz anda başınız belaya girer. SavunduÄŸunuz ÅŸeyi delillendirmek gibi bir zorlukla karşılaşır ve olmadık hücumlara göÄŸüs germek zorunda kalırsınız. Hatta duruma göre “hain” muamelesi bile görebilirsiniz. Toplumu karşınıza alırsanız yalnızlaşırsınız. En iyisi “Uydum kalabalığa.” deyip en arkada sıraya girmektir. Herkesin yaptığını yapmak her zaman daha temkinlidir. Böylelikle başınız hiç belaya girmez ve kendinizi güvende hissedersiniz. Hâlbuki bu güvenlik hissi geçicidir ve çoÄŸu zaman insanı yanlış yönlendirip aldatır.

“De ki: “Size bir tek öÄŸüdüm var; ister baÅŸkalarıyla birlikte iken ister yalnız, Allah’ın huzurunda (bulunduÄŸunuzun bilincinde) olun ve sonra kendi kendinize, (bu elçi olarak görevlendirilen) arkadaşınızda bir delilik olmadığını düÅŸünün! O, yaÅŸayacağınız ÅŸiddetli azaba karşı sizi uyarmaktan baÅŸka bir ÅŸey yapmıyor.” 34/46

Yani;

Ey taklit ve takip ediciler;

İster tek başınıza ister bir başkasıyla

Ama her halükarda çıkın içinde bulunduÄŸunuz o gruptan

Birer, ikiÅŸer

Kurtulun şu uydum kalabalığa tavrınızdan

Yalnız ya da bir başkasıyla

Gerçeklerin çok farklı olduÄŸunu göreceksiniz.

Allah’ın karşısında olduÄŸunuzu düÅŸünebilseniz,

Yalan dolan şeyleri anlayıp hemen fark edeceksiniz.

Ebu Lehep ya da Ebu Cehil öyle istediÄŸi ya da

Birilerinin oluÅŸturduÄŸu gündeme angaje olmak için deÄŸil

Kendi düÅŸüncenizle vardığınız sonuçlar öyle çıktığı için bir ÅŸey söylemelisiniz.

Özellikle iman” konusunda taklit caiz deÄŸildir. Kur’an’da verilen örneklerde Peygamberlerin dahi, koruyucu ya da kurtarıcı olamadığı hatırlatılarak insanın sorumluluklarını tek başına üstlenmesi gerektiÄŸi hatırlatılır (66/10, 11). Bu baÄŸlamda eÅŸlerini dahi kurtaramayan peygamberler (Hz. Nuh ve Hz. Lut) hatırlanırsa bireyin kendi iman ve eylemini özgürce oluÅŸturması gerektiÄŸi yeterince açıktır. Böylece sorululuklarını baÅŸkasına devretmesinin imkânsızlığı ortaya çıkar. Hz Peygamber’in kızına (Buhari; Vasiye, 11) ve Hz. Ä°brahim’in babasına söylediÄŸi gibi (60/4).

Topluluk hissi öyle bir cesaret verir ki en korkak ve cahil insanı bile kahraman yapabilir. Aslında gücünü baÅŸkalarından alan cehalet tek başına bir hiçtir. Taklit bireyi zayıflatır ve devasa birlikteliklerin zayıf noktalarını çoÄŸaltır. Nitekim bir zincirin kuvveti en zayıf halkası kadardır. Bu açıdan bireyi saÄŸlam yere basmayan toplumların güç gösterileri de kalıcı olamaz. Sorumlulukların sürekli olarak birlikteliklerin ortak paydasında toplanması bireyin payını küçültür. Küçük bir payla büyük iÅŸler baÅŸarılamaz. Bu yüzden Kur’an’da kiÅŸisel sorumluluk öylesine vurguludur ki kimsenin bulunmadığı zor durumlarda bile Allah kendi Resulü’nden tek başına gerçeÄŸi duyurmaya devam etmesini ve bunun gereÄŸini yapmasını istemiÅŸtir;

“(Ey Muhammed!) Artık Allah yolunda savaÅŸ! Sen ancak kendinden sorumlusun! Müminleri de savaÅŸa teÅŸvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha ÅŸiddetlidir.” (4/84)

Yani;

Etrafta kimse yok!

Biri bir ÅŸey yapsa!

Ben mi kurtaracağım?

Neden kimse anlamıyor?

Demeden yoluna devam etmelisin.

Korkma sadece biraz zamana ihtiyacın var.

Rabb’in sana verecek ve sen memnun kalacaksın.

Allah, otoriter seçkincilerin nüfuzu altında ezilen Mekke halkına “Firavun” un yaptıklarından bir kesit sunarak horlanıp aÅŸağılanan bu kesimlerin hakları konusunda bilinç kazanmalarını istemiÅŸtir. Söz dinleyeceÄŸim derken küçülmesinler, istikrar ararken onurlarını kaybetmesinler, kargaÅŸa ve düzensizlikten kurtulalım derken bunalıma girmesinler ve dahi artık aklıselim olmayan ve doÄŸruya ulaÅŸtırmayan bir yolla acizliÄŸin mazeretine sığınıp boyun eÄŸmesinler diye.

“Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik. Ama berikiler, Firavun’un hükmüne boyun eÄŸdiler. Oysa Firavun’un hükmü hiçbir ÅŸekilde saÄŸduyu ürünü deÄŸildi (doÄŸruya ve güzele ulaÅŸtırmıyordu).” 11/97

Taklit edenler, yeni olan ÅŸeylere tepkilidir. DeÄŸiÅŸimi kolay kolay kabullenemezler. Taklit ettikleri kiÅŸi ya da kurumlardan onay beklerler. Yeni olan ÅŸeyler konusunda ki telaÅŸları düÅŸmanlığa kadar varabilir (72/19). Bir baÅŸkasının peÅŸine takılma veya eteÄŸine tutunma isteÄŸi insanın ihtiyacı olmadığı halde onun yakasını bırakmayan sorunsallardan biridir. Hâlbuki sorumluluklarını atarak rahatlamak isteyiÅŸinden kaynaklandığını düÅŸündüren bu tavrı insan için onur kırıcıdır. Kur’an bu kolaycı yaklaşımının insanın başını belaya sokacağını söyler. Nitekim bu “taabiyet” iliÅŸkisinin ahirette “sorgulama” konusu haline geleceÄŸini söyleyerek insanın bundan vazgeçmesini ister.

“Ve ‘Ey Rabbimiz!’ diyecekler, ‘Biz liderlerimize ve ileri gelenlere (büyüklerimize) uyduk, bizi doÄŸru yoldan uzaklaÅŸtıranlar onlardır! Ey Rabbimiz! Onlara iki misli azap çektir ve rahmetinden tamamen mahrum bırak!’ “  33/67, 68

Bir insanın bütün dünya görüÅŸü ve hayat algısını baÅŸka bir hemcinsinin peÅŸinden giderek ona dayandırması olacak ÅŸey deÄŸildir. Hele hele ideolojilere kaynaklık eden yönüyle bir insanın her ÅŸeyiyle baÅŸka bir insana teslim olması akla zarar bir ÅŸeydir. Kur’an’da, öÄŸrenirken örnek almak önerilir ama bilinçsizce taklit etmek asla uygun görülmez. Ä°nsanların sorgulamadan birbirlerinin peÅŸine takılması doÄŸru bulunmaz. Rabb, herkesin Rabb’idir. Allah, insanların sadece ahlakını tartar. Ä°nsanlar, eÅŸittir. Hiç kimsenin bir diÄŸerine üstünlüÄŸü yoktur. Bu yüzden kimse, körü körüne birbirini taklit etmemelidir. Kur’an, bu dünyada sorgulamadan baÅŸkalarını körcesine takip edenlerin ahirette de kör olacaklarını bildirir. Hesap vermeyen sadece Allah’tır. O’nun dışında herkes sorgulanabilmeli ve hesap verebilmelidir. Zira Peygamberler dahi yapıp-ettiklerinden sorulacaklardır (7/6). Hesap sorulamayan liderler elinde maymuna dönmek insana yakışmaz. Ä°nsan kimin peÅŸinden ve niçin gittiÄŸini bilmelidir. Ahirette bundan sorguya çekileceÄŸini de unutmamalıdır.

“Bütün insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla… Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da ÅŸaşırmıştır.” (17/ 71, 72)

Yani;

Herkesi;

Peşine takıldıkları,

Eteğine yapıştıkları,

Arkasından koştukları,

Bilinçli eÄŸilimleri, ÅŸuurlu yöneliÅŸleri,

Ve bu uğurda yapıp ettikleriyle yargılayacağız.

Kim idrakini böyle bir derekeye sokup gözünü kararttıysa,

Hesap vereceÄŸi hiçbir konuda kendisine ışık yakmayacağız.

Bu durumda taklit edilmek de bir taleptir ve bizzat müÅŸriklerden gelmiÅŸtir. Taklidi kolaylaÅŸtıran ÅŸey günaha dadanmaktır. Boyun eÄŸmelerin arkasında küçümsemeler vardır (43/54).  AÅŸağılamanın en kolay yolu muhatabını suçlu (günahkâr) kılmaktır. Günah, benliÄŸi parçalar. Parçalanmış benliÄŸin meÅŸru zemin arayışlarından biri de kendi gibileriyle beraber olmaktır. Aslında bu ortak zemin arayışı, içten içe insanın yaptıklarının hatalı olduÄŸunun itirafıdır.

“Kâfirler, iman edenlere: ‘Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim’, derler. Hâlbuki onların hiçbir günahını yüklenecek deÄŸillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.” (Ankebut, 29/12)

Yani;

Günahını çekeyim

Günahı varsa benim

Günahı benim boynuma

Diyerek suçlarına ortak edip

Rahatlamak istediklerini görmüyor musun?

Aynı yollarla zengin olup refah ve sosyal aktivitelerin artınca

Ä°nandıklarından vazgeçeceÄŸini ümit etmeleri ne kadar da aÅŸağılayıcı…

Taklit, insanı kendisine yabancılaÅŸtırır. Bütün hayat pandomim oynayarak geçemez. BaÅŸkalarının kuyruÄŸu olmak insanı geliÅŸtirmez. Arkadan giden insan hiçbir zaman öne geçemez. Kendisi olmadığı sürece insanın deÄŸeri baÅŸkasının takdir ettiÄŸi kadar olacaktır.

 

Körle Yatan, Åžaşı Kalkar

Kur’an’da “Sizi cehenneme sokan nedir?” diye sorulduÄŸunda verilen cevaplardan biri de “Batıla (boÅŸ ÅŸeylere) dalanlarla birlikte dalardık.” (74/45) olmuÅŸtur. Ä°ÅŸte, taÅŸ gibi yuvarlanmak, sorgulamadan kabullenmek, zevklerinin esiri olmak ve herkesin yaptığını yapmak budur. Toplumsal reflekslerin oluÅŸumunda kültürel deÄŸerlerin etkisi göz ardı edilemez. Bunun için en kullanışlı deÄŸer “atalar kültü”dür. GeleneÄŸin kutsanarak dokunulmaz kılınmasının altında birilerinin bu refleksleri gerekli gördükleri anda kullanabilme isteÄŸinin yattığı unutulmamalıdır. Kur’an, bir ayette insanların peygambere; “Sen bize tek Allah’a ibadet edelim, atalarımızın ibadet ede geldiklerini bırakalım diye mi geldin?…” (7/70), dediklerini anlatır. Bu yüzden toplumu bir arada tutan en önemli kültürel saikler aniden toplumun geliÅŸmesi ve ilerlemesinin önündeki en büyük engellere dönüÅŸüverir.

“Ama onlara, ‘Allah’ın indirdiÄŸine uyun!’ denildiÄŸinde bazıları: ‘Hayır, biz (yalnız) atalarımızdan gördüÄŸümüz (inanç ve eylemler)e uyarız!’ diye cevap verirler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve doÄŸru yoldan nasip almamış iseler?”  (Bakara, 2/170)

Atalara saygı duymanın, onlara tapınmaya evirilmesi, aslında bir ilizyondur. DoÄŸru olan; siyasi ve ekonomik çıkarları elinde bulunduranların mevcut düzeni koruma çabalarından ibarettir. Nitekim hak-batıl ölçüsünü elinden bırakmadığı yani adaletten sapmadığı ve zulme batmadığı sürece bu saygı ve sevginin bir zararı yoktur. Fakat ne yazık ki tarih küçük de olsalar imtiyazlı konumda olan azınlıkların çoÄŸunluÄŸun refahını bütünüyle gözettiklerine ÅŸahit olmamıştır.

“KuÅŸkusuz onlar atalarını dalâlette buldular da peÅŸlerinden koÅŸup gittiler.” (Saffat, 37/69, 70)

Toplumu bir arada tutan bazı ÅŸeylerin aslı olmasa da saÄŸladığı birlik ve bütünlük duygusu yüzünden katlanılabilir ÅŸeyler olduÄŸu düÅŸünülür. Ancak çerçevesi hurafelerle yüklü bir kurgunun kimin ekmeÄŸine yaÄŸ sürdüÄŸünü anlama çabası hiçbir zaman iyi sonuçlar vermemiÅŸtir. Çünkü toplum hafızasında yer iÅŸgal eden geçici ve sahte oluÅŸumların hayatın gerçek yüzünü örten bir yönü her zaman vardır. Bu yüzden Peygamberlerin tarihi anlamda toplumsal kabullerin sömürüye konu olan alanlarına yaptıkları “sorgulayıcı” yaklaşımları çok defa tepki görmüÅŸtür. Hemen hepsi geçmiÅŸi yok saymak, fitne çıkarmak, toplumun birlikteliÄŸine kastetmek, ataları küçümsemek ya da geleneÄŸi altüst etmekle suçlanmışlardır;

“Andolsun biz bu Kur’ân’da insanlara her çeÅŸit misali getirip anlattık. Onlara bir ayet getirdiÄŸin zaman inkâr edenler: ‘Siz (geleneklerimizi) iptal edenlerden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸilsiniz.’ derler.”  (Rum, 30/58)

Ä°nsanlar bir arada yaÅŸamanın güvenli olduÄŸunu medeniyet kurdukları ilk yıllardan beri biliyorlar. Hatta güya bu sebeple toplu halde yaşıyorlar. Gitgide ortak paydalarını olabildiÄŸince arttırmanın yollarını aramaya daha çok gayret ediyorlar. Irk, dil ve din gibi müÅŸterek baÄŸlayıcı unsurlara sarılıyorlar. DoÄŸal olan da bu elbette. Bir toplumu bir araya getiren kültürel unsurların kuvveti nispetinde güç kazandığı açık olmasına raÄŸmen suni olarak oluÅŸturulan bu birlikteliklerin güçlü ve haklı olması her zaman söz konusu deÄŸildir. Bir ayette; “(Ey Muhammed!) De ki: “Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluÄŸu hoÅŸuna gitse bile…” (5/100) denmiÅŸtir. Bireylerinin birbirine kuÅŸkuyla bakarak kriz anlarında birbirlerine yardım etmekten kaçındığı ve herkesin kendini ya da kendi gibilerini kurtarmaya çalıştığı bir toplumun saÄŸlıklı ve güçlü olduÄŸu söylenemez. Normal ÅŸartlarda sorun yokken güçlü gibi görünen bu yalancı birliktelikler toplumsal güçlerini sahip oldukları imkânlarla özdeÅŸleÅŸtirmiÅŸlerdir. Oysa bu seçkinci ve varlıklı tavırları uzun süre birlikte hareket etmelerine fayda saÄŸlayamamıştır. Aksine ortak menfaatlerine kaynaklık eden imkânlar daraldığında onları bir araya getiren baÄŸlar da zayıflamış ve dağılmışlardır (59/14).

“Hal böyleyken, ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla kendilerine ulaÅŸtırılsa, hakkı inkâra ÅŸartlanmış olan kimseler imana eriÅŸenlere: ‘(Bu) iki insan topluluÄŸundan konum olarak hangisi daha üstün ve güçlü, topluluk olarak hangisi daha iyi/daha seçkindir?’ diye sorup dururlar. Oysa biz onlardan önce gelip geçen nice kuÅŸakları helak ettik; öyle ki, onlar dünyevi güç ve dış görünüÅŸ olarak berikilerden daha üstündüler!” (Meryem, 19/73, 74)

Ä°nsanların, özgün bir var oluÅŸ gerçekleÅŸtirebildikleri anlar, dünya tarihinin sıçrama zamanlarına denk gelir. Taklit ederek öÄŸrenmenin çocukluk aÅŸamalarından kurtulamayan nesillerin olgunlaÅŸması için ya tarihten ders almaları ya da kendilerini kemiren hemcinslerinin Ä°lah olma arzularını fark etmeleri gerekir. Nice safi gönüller taklit belasına ömürlerini heba etmiÅŸtir.

Kaynak:  Söz ve Adalet / 6-7. Sayı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.