Sosyal Medya

Makale

Ümmetin ölmüş çocuklarına

Şam'da bulursunuz onlardan birinin mezarını. Rojava'da bir başkasını. Bir diğerini Myanmar'da. Bir başkasını Gazze'de. Birini Beyrut'ta. Bir diğerini Doğu Türkistan'da...

İsimleri yoktur. Bir toplamın içinde ve rakam olarak ifade edilirler. 'Bugün Gazze'de 2'si çocuk 8 kişi öldü' denir ya bazen haber bültenlerinde. Hah işte. O iki çocuktan biri olurlar.

Bu çocuklar ölürler. Mütemadiyen ölürler. Durmaksızın ölürler.

Bu çocukları Amerika'nın son teknoloji silahları öldürür, Siyonizmin füzesi öldürür, geri zekâlı bir diktatörün kurşunları öldürür, kendini Allah'ın yegâne temsilcisi zanneden kimi gerzeklerin bombası öldürür, açlık öldürür, hastalık öldürür.

Kimsenin umurunda bile değillerdir. Zaten eğitimsizdirler. Yoksuldurlar. Hem dünya oldukça kalabalık bir yerdir. Kaynaklar az, insan sayısı fazladır. Biraz nüfus planlamasının iyi olacağı kanaatini taşıyan uzmanlara göre istatistiksel birer baş belasıdırlar.

Bu çocuklar ölüp dururken...

Mesela bu çocuklara yardım götürmeye çalışan bir kurumu 'terörist' ilan etmeye çalışan ve sizinle aynı yöne secde ettiğini iddia eden birileriyle karşılaşırsınız. 'Bunu böylece iddia etmeye İsrail bile sizin kadar cüret edemiyor' dediğinizde, o pis sırıtışlarını yüzlerine oturtup 'ne yani' derler, 'benden başkasının var olmasını niçin önemseyeyim ki?'

Mesela bu çocukları savunduğunuz için size 'romantik İslamcı' diyen birileri vardır. 'Çocuklar ölmesin demenin nesi romantik ulan ibiş?' diye sorduğunuzda, gözlerini belertip 'bizi dinleseydiniz bunlar başınıza gelmezdi. Hakikatin tek ve değişmez sahibi biziz' derler.

Mesela bu çocuklar ölüp dururken 'bütün bunların sebebi Müslümanların geri kalmış olması' diyen uzmanlarla karşılaşırsınız. Gönüllü hizmet ettikleri 'emperyalizm' gündemlerinde bile değildir. Bu aptal, bu salak Müslümanlar durduk yerde geri kalmışlardır onlara göre.

Mesela ölen çocukları gayet iğrenilesi bir serin kanlıkla mezheplerine, ırklarına, dinlerine, anlayışlarına göre kategorize eden adamlarla karşılaşırsınız. 'Kürt müymüş ölen çocuk' diye sorarlar. 'Şii imiş zaten' derler. 'Aman, babaları mutlaka El Kaideci'dir bunların' derler. Suriye'de ölen çocuklar için bir şey yapmaya kalktığınızda sizinle 'acı yarıştırma'ya kalkanlar bile vardır. 'Bugün bilmem nerde üç tane Kürt çocuk öldü, niçin açıklama yapmadınız' diye sorarlar. Suriye'de ölen çocuklara üzülmek, Kürt çocukların ölümüne üzülmeye engel zannederler.

Mesela bu çocuklar ölmesin diye bir şey yapmak yerine bin dereden bin ayrı su getiren politikacılarla karşılaşırsınız. 'Müttefiklerimizle ilişkilerimiz' derler. 'Dünyanın hâlihazırdaki reel politik konumlanması' derler. 'İçinden geçtiğimiz şu sıkıntılı süreçte' derler. Diplomatik yollardan çözüm ararlar. Şiddetli kınama metinleri yayınlarlar.

Bütün bunlar olup biterken, bu çocuklar ölmeye devam eder.

Efendiler! Ümmetin çocukları, yine ve kesinlikle ümmetin sorumluluğundadır. Buradan kaçış yok. 'Duymadım, işitmedim, daha başka ve son derece önemli işlerim vardı' diyerek sorumluluktan kurtulamazsınız. Sinik ve sümsük bir çaresizlikle 'ama ne yapabilirim ki' diyerek kaçamazsınız dünyanın dört bir yanındaki çocuk cesetlerinden. Bu çocukların ölümlerini size hatırlatan insanları 'romantizmle suçlayarak' yırtamazsınız.

Ne yapıyorum ben? Niye yazıyorum bunları?

Nasıl olsa hiçbir şey rahatımızı bozmayacak. Nasıl olsa 'adam aslında haklı' deyip o sidikli konforumuza geri döneceğiz. Çünkü sıra bizim çocuklarımıza gelmez zannedeceğiz. Bundan emin olacağız. Bizim yavrumuz çok uzun yaşayacak nasılsa. Onun başına hiçbir şey gelmeyecek.

Bu sidikli konfor var ya, bu sidikli konfor... Onu kaybetmemek için bildiğimiz her türlü numarayı yapacak, bulduğumuz her oyunu oynayacağız nasıl olsa.

Üç aydır cezaevindeki 28 Şubat mağduru Müslüman tutsaklara ve ailelerine tek kuruş para bulunamamış olduğunu bilen bir adam olarak yazıyorum bunları. Üç yıldır bir diktatörün elinde inleyen Suriye için 'gerçekten' hiçbir şey yapmayı başaramayan bir adam olarak yazıyorum. 'Kendimi hizaya sokamazsam dünyayı hizaya sokamam' cümlesini unutmamaya çalışan bir adam olarak. 'Siz kendi hakkınızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirecek değildir' şiarına iman etmiş bir adam olarak yazıyorum.

Korkuyorum. Korkmadığım için değil, tam tersine korktuğum için direnmeye çabalıyorum zulme ve adaletsizliğe.

Şam'ın, Kahire'nin, Rojava'nın, Kabil'in, Myanmar'ın çocuklarının yüzüne bakabilecek yüzüm kalsın diye gayret ediyorum.

Gücüm pek bir şeye yetmiyor. Ancak, gücümün yettiğini yapmaktan geri kalmanın 'zillet'in ta kendisi olduğunu anlayacak kadar uzun süredir yaşıyorum.

Çok romantiğim değil mi?

yazının devamını okumak için tıklayın >>>

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.