Sosyal Medya

Gözü dönmüş Suud hanedanı 19 yaşındaki prensesi de hunharca katletmiş

FACİA BEYRUT’TA BAŞLADI…

Büyükelçinin Beyrut’ta yaşayan bir de kuzeni vardı: Halid... Mişaal ile Halid zamanla birbirlerine içten içe, hoş birşeyler hissetmeye başladılar.

Günün birinde, Mişaal’a Riyad’dan bir telefon geldi. Arayan, büyükbabası Prens Muhammed idi. “Hemen buraya, Riyad’a gel!” buyurdu. Memleketine giden Mişaal babası yaşında zengin bir Suudi ile haberi bile olmadan nişanlandığını, nikâhının da kıyılmak üzere olduğunu öğrendi ama Suudi kadınlarında o senelerde hiç rastlanmayacak bir cesaret gösterip “Hayır!” dedi. Başkasını sevdiğini ve onunla evleneceğini söyledi, sonra da büyükbabasının huzurundan kapıyı vurup çıktı!

O sırada Halid de Riyad’daydı... O gece beraberce Cidde’ye kaçtılar ve Mişaal’in yıllar önce bağlandığı bir şeyhin evine gittiler. Genç prenses yalvardı, yakardı ve şehi Halid ile nikâhını kıymaya ikna etti...

Artık karı-koca olmuşlardı ama büyükbabanın varlığı tepelerinde kılıç gibi sallanıyordu... Gerdeğe bile giremeden kaçış plânı yaptılar. Mişaal saçlarını kestirip erkek kılığına girdi ve Cidde’nin dışındaki bir otele iki yabancı gibi yerleştiler. İki Ermeni hostesle anlaşmışlardı; ertesi bu hosteslerin yardımı ile ve başka kimliklerle havaalanına gidip hürriyete uçacaklardı...

Sabah otelden dışarıya adımlarını attıkları anda, karşılarında büyükbabanın silâhlı adamlarını buldular... Hostesler hemen orada öldürüldü ama Mişaal ile Halid havaalanına gitmeyi başardı; hattâ uçağa da bindiler ve motorlar tam çalışacağı sırada içeriye dedesinin adamları doluştu... Çığlık çığlığa haykıran çifti diğer yolcuların hayretten açılmış gözleri önünde uçaktan sürükleyerek indirdiler.

Mişaal ile Halid, Mişaal’in büyükbabası Prens Muhammed’in o zamana kadar bir dediğini iki etmemiş kadılardan birinin huzuruna götürüldü. Prens de oradaydı ve torununun yüzüne bir defa olsun bakmadı, sadece “Bunlar zina etiler. Şeriata göre ölmeleri gerekir!” dedi.

Kadı, senelerdir bir dediğini iki etmediği Prens Muhammed’e ilk defa o gün karşı çıktı; “Evlenmişler, ortada zina falan yok, dolayısı ile suçlu değiller” cevabını verdi.

Ama büyükbaba inat etmişti ve torunuyla damadının kellelerini istiyordu! Kral olamamasına rağmen Suud hanedanının en büyük prensi ve ailenin de reisi idi. Gözünü bile kırpmadı, aile reisi olarak “Her ikisi de ölecek” buyurdu.

Oysa nikâh aile büyüklerinden izin almadan kıyılmış bile olsa hiçbir hukuk sisteminde suç sayılamazdı ve Suud Ailesi’nin en büyüğünün emrinin yerine getirilmesi de şarttı!

Prens’in verdiği keyfî ceza, 15 Temmuz 1977’de Cidde’de infaz edildi ama infazdan önce gençlerin canlarının ne şekilde alınacağı tartışması çıktı. Mişaal, şeriata göre suçlu olmadığı için taşlanamazdı; üstelik devletin resmi cellâdına da teslim edilmesi mümkün değildi, zira kararı mahkeme değil, ailenin büyüğü vermişti.

Çözümü namluda buldular, Mişaal ile Halid bir otoparka götürüldü ve prensesin ensesine tek bir kurşun sıkıldı!

Sonra sıra Halid’ye geldi...

Karısının gözlerinin önünde katledildiğini görmüştü, artık kendinde değildi ve kılıcın ense köküne indiğinin farkına bile varmadı!

Toplam 4 / 3. Foto