Sezai Karakoç'un Necip Fazıl'ı anlattığı hatıralar
HATIRALARI YAZARKEN SORUNLARLA UĞRAŞIR
Karakoç, biyografi yazımı sırasında kendisini bekleyen iki çetrefilli sorunun varlığından yakınır. Bunlardan birincisi anıları ayıklama zorunluluğudur. Zira "her hayat, sonsuzcasına zengin[dir]." Sayısız anı parçacığını barındıran hayatı bütünüyle vermek mümkün değildir. Bu durum yazarı ister istemez anılar arasında bir seçim yapmaya itecektir.
Hâtıraları kaleme alırken Karakoç'u üzen, endişelendiren, hatta önemli ölçüde yıpratan ikinci sorun, söz konusu yazıların otobiyografi türüyle iç içe geçmiş olmasından kaynaklanır. Otobiyografi yazmak, sanatçıya biyografi yazmaktan çok daha ağır bir yük yükler. Bu durumda o, "çok aziz" gördüğü geçmişine, kendi benliğine, ruhuna ve kalbine dönmek, yaşadığı acıları ve sevinçleri tekrar yaşamak mecburiyetindedir. Pişmanlıklarını, utançlarını, şaşkınlıklarını, kızgınlıklarını, özlemlerini ister istemez bu hâtıralara yansıtacaktır. Karakoç bu deneyimi "ateşten bir azab" olarak değerlendirir.
"Geriye dönmek belki kimileri için çok zevkli bir uğraştır. Ama benim için hiç de öyle değil. Baştan beri bir daha yaşamak demek olan hâtıraları gözden geçirmek, ateşten bir azab demek benim için. Ama öyle de olsa tecrübelerimizden yararlanacak birkaç kişi çıkacaksa, bu azaba katlanmaya değer…"
Toplam 17 / 3. Foto
Karakoç, biyografileri “tarihin atomları” olarak nitelendirir. Diriliş dergisinde kaleme aldığı “Hâtıralar” yazıları hem kendi hayatına hem de etrafındakilerin yaşanmışlıklarına ayna tutar niteliktedir. En önemlisi de “Hâtıralar”, okuyucuya, “Necip Fazıl Bey”, “Necip Fazıl Üstadımız” ve “Üstad” diye seslendiği Necip Fazıl’ı, değişik yönleriyle müşahede etme fırsatını verir. Şairin çektiği fikir çilesi, Büyük Doğu dergisini neşretme çabası, vazgeçemediği alışkanlıkları, dönemin politikacılarıyla ilişkisi, dönemin edebiyat dünyasında algılanış biçimi Sezai Karakoç’un gözünden metinlere yansıtılır.