Türk edebiyatının sürgün kalemleri
AYAÄžINDA ZÄ°NCÄ°RLE VEFAT ETTÄ°
Niyazi Mısrî'nin yaşadığı dönem, ülkede isyanların sürdüğü, rüşvet ve iltimasın yaygınlaştığı ve sadrazamlığa getirilen devlet adamlarının başarısız olduğu, yozlaşmanın devletin bütün kademelerine sirayet ettiği bir dönemdi. Niyazi Mısrî de 'derman aradım derdime, derdim bana derman imiş' diyerek bütün bu olanlara seyirci kalamadı.
Sürgünde geçen zor günlerinde bazen aç kalıp yemeğine koydukları zehirlerden dolayı içinin dışının vurulmuş koyun gibi şişti. Zehrin tesiriyle şaşkın bir vaziyette dolaşıp bu sebeple zaman zaman konuşma ve yazmada sıkıntı çekti. Limni Hâkimi'nin kendisini bir konuşma sırasında "sus bire edepsiz" diye azarlanıp halk içinde hakaret edildi. Düşmanları tarafından yüzüne tükürüldü, Fıtratının ehl-i dünya ile konuşmaktan hazzetmediği için tekrar yemeğine yılan zehri konuldu. Gece yarısı düşmanları çan çalarak kendisini uyutmayıp rahatsız ettiler. Bu sebeplerden ötürü yazı yazarken sürekli imlâ hatası yaptı.
Limni Adası'nda kalmakta olduğu camiinin mihrabında, seccadesi üzerinde kıbleye yönelik iken Hakk'a yürüdü. Ayağında bukağı olduğu ve kendisinin bukağı ile birlikte defnedilmesini vasiyet ettiği rivayet edilir. Mezar taşında da mezkûr zincirin resmi bulunur.
Toplam 20 / 2. Foto
İnsanın iradesi dışında istemediği bir coğrafyada yaşamaya mecbur edilmesidir sürgün. Adem ile Havva'nın cennetten dünyaya sürgünü nasıl bütün insanlığın kaderini etkilemişse sürgün cezaları da muhatap şair ve yazarların hayatlarını, kaderlerini, eserlerini ve hatta ailelerinin istikballerini bile etkiledi. Niyazi Mısri'den Mehmet Âkif'e sürgüne gönderilen yazarlar ve şairleri sizler için derledik.