Kürsü
İç siyasette felsefe ve sosyoloji nerede? - Erdal SARIÇAM

Platon bir defasında, “Ya filozoflar devlet başkanı olmalı; ya da devlet başkanları filozof…” diyerek bu anlamdaki duruşunu açıkça ortaya koymuştur.
Felsefeye ve siyaset bilimine meraklı olanlar bilirler. Siyaset, demokrasi ve seçim gibi kavramların tarihsel seyri çok eskiye dayanır. ÖrneÄŸin demokrasi ilk kez Herodot tarafından ortaya atılmış, sonraları Eski Yunan filozoflarından Platon ve Aristo’nun da katkılarıyla önemli bir mesafe kat etmiÅŸtir. Ä°lerleyen yıllardaysa, “halkın yönetime doÄŸrudan katılmasını vadetmesi” nedeniyle dönemin en karizmatik yönetim ÅŸekli olarak politika sahnesindeki yerini almıştır. Tarihin sonraki sayfalarında da yine çeÅŸitli felsefeci ve sosyologların katkılarıyla en somut halini almış ve siyaset bilimcilerin ÅŸekil vermesiyle bugünlere kadar gelmiÅŸtir. Yani demokrasi ve siyaset; temelde felsefeci, sosyolog ve siyaset bilimcilerin ellerinde hayat bulmuÅŸ ve modern dünyaya hediye edilmiÅŸtir.
Ancak mesele bu kadar basit deÄŸil! Platon, demokrasiye ciddi anlamda katkı sunan bir filozof olmanın yanında, bunu en sert ÅŸekilde eleÅŸtiren bir muhalif olarak da dikkat çeker. (Bu arada Platon, felsefenin babası kabul edilen Sokrates’in öÄŸrencisi, mantık biliminin kurucusu olan Aristo’nun da hocasıdır.) ÖrneÄŸin iÅŸleyiÅŸteki aksamaları gören ve “her önüne gelenin yönetici olmaması gerektiÄŸini” savunan Platon bir defasında, “Ya filozoflar devlet baÅŸkanı olmalı; ya da devlet baÅŸkanları filozof…” diyerek bu anlamdaki duruÅŸunu açıkça ortaya koymuÅŸtur. Tabi Platon’un bu sözle kastettiÄŸi ÅŸey ÅŸu: Yönetici olacak kimseler, düÅŸünen insanlardan seçilmelidir!
DüÅŸünen, sorgulayan, araÅŸtıran, felsefe bilen, sosyoloji okuyan, siyaset bilimine hâkim olanlardan… Bunun olmaması durumda ortaya çıkacak muhtemel faciayı da yine Platon ÅŸu sözüyle açıklamıştır: “Bunun olmaması durumunda demokrasi, ayak takımının iÅŸ başına gelmesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir!” Yani diyor ki Platon: eÄŸer düÅŸünen, sorgulayan, araÅŸtıran, felsefe bilen, sosyoloji okuyan, siyaset bilimine hâkim olan bir kimse deÄŸilse eÄŸer yönetici; demek ki, olsa olsa “ayak takımından” biri olabilir. Tabi Platon bu “ayak takımı” ÅŸeklindeki deyimden; sıradan, eÄŸitim durumu çok düÅŸük, idare etme kabiliyeti zayıf olan kimseleri kastediyor!
Peki, bugün ülkemizde durum ne?
Demokrasiyi ve siyaseti “var eden” kimselerin fikir ve düÅŸünceleri ekseninde, bugün Türkiye’de durum ne?
Maalesef hiç de iyi deÄŸil!
Bir defa düÅŸünen, sorgulayan ve felsefe yapan neredeyse hiç kimse yönetici pozisyonunda bulunmuyor! Bunlar genelde “danışman” statüsündeler! Ama durun, bu çok iyi… Gerçekten çok iyi… Yöneticilerin, yanlarında danışman olarak felsefeci ve sosyologları tutmaları, gerçekten çok iyi… Bunu ayırıyorum. Olması gereken de bu. Ama siyasette neredeler?
Mesela bugün partilerin milletvekili adaylarına bakıyorum. Büyük bölümü hukukçulardan, mimar ve mühendislerden oluÅŸuyor. Yerel idareleri zaten geçiyorum.
Kaç belediye baÅŸkanının yanında felsefeci veya sosyolog danışman var?
Kaç belediyede felsefeciler ya da sosyologlar kadro sahibi?
Ne yazık ki, çok azında! BaÅŸkan yardımcılarının büyük bölümü mimar, mühendis ve hukukçulardan oluÅŸuyor. Evet, bu çok güzel! Ancak neden bir felsefeci ya da sosyolog yok! Siyaset demek millet demek deÄŸil mi? Politika üretmek demek, milleti idare etmek, milletin istek ve beklentilerine cevap vermek demek deÄŸil mi? Siyaset, milletle iç içe olmak demek deÄŸil mi?
Tabi… O halde nerede, asli iÅŸi toplum mühendisliÄŸi olan, toplum bilim olan insanlar? Neden yeteri kadar yoklar? Neden, gerektiÄŸi kadar yer bulamıyorlar? Bugün belki de ülkede yaÅŸadığımız birçok sorunun altındaki temel sebep de bu! Belki de sebep, günlük hayatta felsefenin ve sosyolojinin yeteri kadar var olamaması! Stalin, toplumu idare etmeyi bir makineyi kullanmaya benzetirdi. “Ben yapın derim, onlar da yaparlar!” derdi. Aynı bir makine gibi…
Ya sonuç? Hüsran! Neden?
Çünkü toplum cansız bir makine deÄŸildir!
Toplum canlıdır!
Toplum, dinamiktir!
Toplum duygu ve düÅŸünceleri olan bireylerden meydana gelmektedir! Belki de burada sosyolojinin kurucusu Comte’a kulak vermeliyiz. Comte, toplumu canlı bir organizmaya benzetir ve bu bakış açısıyla idare edilmesi gerektiÄŸini savunur. Comte, (pozitivist ve materyalist olmasını saymazsak) harika bir toplum bilimcidir! Evet, Comte’un ve sonrasında Spencer’ın da dediÄŸi gibi toplum canlı bir organizmadır! O halde toplumu idare edenler de bu bilinçle hareket etmelidirler. Olaylara bir de bu açıdan bakmalıdırlar! Bunun için de yanı baÅŸlarında toplum bilimcilere, toplum mühendislerine ihtiyaç var. Bugünün siyasetçileri politika üretirken bu noktayı da göz önünde tutarlarsa, hem toplum menfaatlerine hem de siyasi kariyerlerine önemli bir kazanımı da dâhil etmiÅŸ olurlar.
Yazımı, Türk sosyolojisinin en saygın isimlerinden biri olan Mehmet Ä°zzet’in bir sözüyle bitirmek istiyorum. Ne diyor Mehmet Ä°zzet: “Sosyoloji kuramsal ilim olmalı; siyaset onun uygulanmasını teÅŸkil etmeli.”
Henüz yorum yapılmamış.