Sosyal Medya

Güncel

'Ezan hoparlörden okunmasın' önerisi

Star gazetesinin "Açık Görüş" yazarı Cemal Aydın, "Nereye gittiniz, ey ruhları arıtan o ezan" başlıklı bugünkü yazısında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'e seslenerek, "Hoparlör zulmünü durdurun!" dedi.



Ä°ÅžTE O YAZI:

Ezanların hoparlörlerle okunmadığı eski Ä°stanbul’da ezan sesi sayesinde Müslüman olanlar olurdu. Åžimdilerde ise turistler hoparlör yüzünden kulaklarını tıkıyorlar! Camilerde cemaate hoparlörlerle iÅŸkence ediliyor! Ä°nsan sesine ve mabet sükûnetine hasret kaldık! Sayın Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı, hoparlör zulmünü durdurun! 
 
Star Açık GörüÅŸ”te 7 Mart tarihinde çıkan “Ä°yi bir Kur’ân Mealinin Hazırlanması için Goethe’nin Dirilmesi mi Lazım?” baÅŸlıklı yazım, o yazıdan hareketle T24 internet sitesinde çıkan söyleÅŸim hayli yankı uyandırdı. Ardından Haber Türk’te Veyis AteÅŸ ile gerçekleÅŸtirilen canlı yayın, mealler konusu ile cami hoparlörleri meselesini ülkemizin gündemine taşıdı.
O yazı, söyleÅŸi ve canlı yayından sonra Türkiye’nin her köÅŸesinden çok sayıda arayan oldu.  MeÄŸer herkesin rahatsızlık duyduÄŸu meseleleri dile getirmiÅŸim, o yüzden hiç tenkit almadım, hep tebrik edildim. Fakat dikkatimi çeken hayli ilginç bir ÅŸey oldu: Arayanların büyük çoÄŸunluÄŸu, meallerden ziyade, gerek minarelerden, gerekse cami içinden dayanılmaz ölçülerde kulağı tırmalayarak yükselen hoparlör seslerinden ÅŸikâyetçiydi. 
 
Åžikâyet edenlerin tamamı da, beÅŸ vakit namaz kıldıklarını söyleyen insanlardı. Bu kardeÅŸlerimiz, camilerdeki mekanik seslerden bîzar olduklarını, hele Cuma günleri “Åžu Cuma namazı bitse de gitsek!” dediklerini söylediler. GörülmemiÅŸ bir ses bombardımanına maruz kaldıklarından yakındılar.  
 
Nerede o ezanlar?
 
Yarım asırdır Ä°stanbul’dayım. Eskiden, yani hoparlörlerinin olmadığı ve seneden seneye ÅŸerefelerdeki hoparlör sayısının ve sesinin gittikçe artarak ortalığı velveleye vermediÄŸi dönemlerde, “Falan caminin yakınındaki otelde kalan bir turist ezan sesini iÅŸitmiÅŸ, gelip camiye Müslüman olmuÅŸ!” haberlerini çok duyardık. Hiç de ÅŸaşırmazdık. Çünkü ezanlar bizlerin olduÄŸu kadar, Allah’ın o kullarının da ruhlarını cezbeder, kanatlandırır,  gönüllerimizi ilâhî duygularla yıkardı. Ä°nsan sesiyle okunduÄŸu için iÅŸgal Ä°stanbul’unda bile yabancı komutanların arabalarını durdurup ezan dinledikleri anlatılır.
 
Yıllar önce, Paris Güzel Sanatlar Akademisinden birkaç hoca ile birlikte bir öÄŸrenci grubu gelmiÅŸti. Kendilerine Ä°stanbul camilerini gezdiriyordum. Bir camiye yaklaÅŸtığımızda öyle hoÅŸ bir ezan baÅŸladı ki bayıldılar. Neredeyse huÅŸu ile dinlemeye koyuldular. Bana anlamını sordular. Ben ezanın mânâlarını söylerken talebeler meraklı gözlerle bakıyorlardı, ama bir iki hanım profesörün bakışlarında (koyu Hıristiyan oldukları belliydi) öyle bir kıskançlık ÅŸimÅŸeÄŸi vardı ki inanamazsınız! Gözlerindeki o kıskanan bakışları hiç unutamam. Åžahit olduÄŸum o ifadeler, fazlası var, eksiÄŸi yok ÅŸu demekti: “Sizin bu bâtıl dininizin, nasıl olur da bu kadar anlamlı bir ibadet çaÄŸrısı olabilir!”
Bundan sekiz on sene önce yine Paris’ten gelen koyu Katolik (Hıristiyan) bir turist grubuyla Kapadokya’da da hem farklı, hem de benzeri bir hâle ÅŸahit oldum. Orada maalesef NevÅŸehir’de merkezde okunan ezan Uçhisar’da minarelerin hoparlörlerinden veriliyordu. Otel yanındaki caminin ortalığı yıkan cızırtılı sesinden illallah demiÅŸlerdi. Ezanı hiç duymak istemiyorlardı. 
 
Bir akÅŸam benden Ä°slâm konusunda konuÅŸma istediler. Tam aÄŸzımı açıyordum ki yatsı ezanı baÅŸladı. Bereket fazla cızırtı yoktu bu sefer. Kendilerine ezanda neler söylendiÄŸini aktarmayı, ezan bittikten sonra da konuÅŸmaya devam etmeyi teklif ettim. Ezanı onların diline çevirirken çok dikkat ettim, papaz efendi dâhil hepsinin de gözlerinde, daha önce Ä°stanbul’da karşılaÅŸtığım o kıskançlığın aynısı vardı.
 
MuhteÅŸem çaÄŸrı
 
Ezan, dünya dinleri arasında ibadete çağıran en eriÅŸilmez, en yüce ve en mübarek sesleniÅŸtir. MuhteÅŸemden de öte olaÄŸanüstü ve benzersiz bir davettir. Nitekim Ä°skandinav ülkelerinden birinde ezana müsaade edilince, ezanda ne dendiÄŸini öÄŸrenen ateistler çılgına dönmüÅŸler ve onlar da belediyelerden izin alarak hâÅŸâ “Allah yoktur!” diye bağırıyorlarmış. Kilisenin çanına bir ÅŸey demeyenler, ezana karşı bu tepkiyi gösterir olmuÅŸlar. Çünkü ezanın bir mesajı var. Ä°slâm dininin iman esasları ezanla insanlara ilân ediliyor. Çan sesinin ayin vakti geldiÄŸini bildirmekten öte ne mesajı var ki!
 
Ä°ÅŸte böylesi mübarek ve ulvî bir ezan, günümüzde bakın ne hâle getirildi! Turistleri gördüm, Eminönü’nde kulaklarını tıkıyorlar, ezan sesini duymayacakları bir yere, Mısır Çarşısı’nın içine kaçışıyorlardı! Benim de zaman zaman bir markete dalıp öylesi bir azaptan kulaklarımı kurtarmaya çalıştığım çok oluyor.
 
Son yıllarda oteller yabancı müÅŸteriler ezan sesinden daha az rahatsız olsunlar diye pencerelerine çift cam yerine, üçlü cam yaptırıyormuÅŸ! Camiyle burun buruna bazı bina sahipleri de aynısı yaptırıyormuÅŸ! Yazıklar olsun bize! Ä°nsanları böyle mi ısındıracağız Ä°slâm’a? Böyle mi kazanacağız kalpleri? Bu gerçekten utanılası bir durum!
 
DeÄŸerli BaÅŸkan!
 
Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’na sesleniyorum: 
 
Hoparlör meselesi gerçekten dayanılmaz ve katlanılamaz hâle geldi. Åžahsen ben ezan okunurken tekrarlanması gereken o sözleri artık tekrarlayamıyorum. Bende huÅŸu ve huzur bırakmıyor o hoparlörler. Her minareye ve hatta minarelerin her ÅŸerefesine, çalı parçaları veya kaz ya da martı ölüleri gibi çirkin çirkin dizilen o hoparlörler, hem estetik, hem de ses bakımından sizi de rahatsız etmiyor mu? Ä°stanbul’un o kalem misali minarelerine karşı iÅŸlenen bu hoyratlık nedir? Küçük, büyük camilere gittiÄŸinizde, cumaları hoparlörle bangırdatılarak okunan o iç ezanlar, kametler, hutbeler sizin kulaklarınızı acıtmıyor mu?
 
Bütün müftüleri toplayıp cemaate ve halka yapılan bu ilkel hoparlör zulmünü durdurmayı düÅŸünmüyor musunuz? 
Sizden Hallâc-ı Mansur’un ruhî duyarlığına sahip imam ve müezzinler yetiÅŸtirmenizi bekleyemeyiz. Fakat hiç deÄŸilse onun hassasiyetine imrenecek, keÅŸke ben de yapabilsem diye içinden geçirecek görevliler yetiÅŸtirin! Hani, Hallâc-ı Mansur idama götürülürken bir ezan sesi yükselir. Hallâc, “Böyle ezan okunmaz!” diye bağırır. Kendisine “Nasıl okunur?” diye sorarlar. “Ezan, insanı ürpertip kendinden geçirmesi lâzım! Bir taşın üzerinde okunsa, taşın bile Allah korkusuyla erimesi lazım!” cevabını verir ve hemen büyükçe bir taşın üzerine çıkar ve okur. Gerçekten de taÅŸ önce yavaÅŸ yavaÅŸ çatlar, sonrasında tuz buz olur.
 
DeÄŸerli baÅŸkan, ezanlar bize uhrevî bir hava teneffüs ettirsin! Dindarımız bile bu hoparlör zulmünden ÅŸikâyetçiyse, gerisini siz düÅŸünün! Caminin içini yankılı hoparlörlerle dolduran hâllerine aÄŸlanacak görevlileriniz var! Ä°nsan ne diyeceÄŸini bilemiyor. Bu kadar mı medeniyetten nasipsiz ve estetiÄŸe duyarsız kaldık!
 
Mikrofon kullanma, hoparlörden seslenme, sanki namazın olmazsa olmazları arasına girdi! Bir tek safın bile oluÅŸmadığı küçücük mescitlerde dahi, yakasına mikrofon takan imam, eline mikrofon alan müezzinler var!
 
Sabah namazı kıldırırken namazda okuduklarını, dışarıya taktıkları hoparlörlerle bir sokak ötesine duyurmaya çalışan edep ve erkân yoksunları var! 
 
Sultanahmet ve benzeri selâtin camilerinin görevlileri çok daha dikkatli ve hassas olmalılar. Cuma hutbesini, iç ezanını ve kâmetini bir kilometre uzaÄŸa duyuracak ÅŸekilde dış hoparlör kullanmamalılar! Kulak tırmalayan hoparlörlerle insanlara ayaküstü Ä°slâm’ı sevdirmezsiniz, aksine nefret ettirirsiniz!
 
Hoparlör ÅŸartı mı?
 
Mikrofonun, hoparlörün adam gibi kullanıldığında bid’at-i hasene, bağırtıldığında bid’at-i seyyie olduÄŸunu lütfen öÄŸretin artık imam ve müezzinlere! 
 
Dünya çapında bilim ve teknik adamlarına sahibiz, ses düzenlemesinde lütfen onlardan yararlanalım. Ä°nsanlarımız artık ev alırken yanlış hoparlör kullanımı yüzünden camilerden uzakta evler almaya çalışmasınlar! 
 
Muhterem BaÅŸkan, lütfen otoritenizi kullanın! Büyük bir vebal altındasınız. Dünyanın gelmiÅŸ geçmiÅŸ en güzel ve son dinine çağıran ezanı hoparlör zulmünden ne olur kurtarın! Mikrofon ve hoparlörün nerede, ne zaman, niçin ve nasıl kullanılması gerektiÄŸini lütfen öÄŸretin!
 
Hoparlörle ortalığı yıkmasınlar! Görevlilerinizin maalesef ezan okumaları, bağırma; vaazları, bağırma; kametleri, bağırma; hutbeleri, bağırma; aşırları, bağırma; ilahîleri bağırma... Hep bağırma, hep bağırma... Bu bağırışlar çok bezdirici oluyor. Camilerde insan sesine hasret kaldık! Kendi öz mabetlerimizde ruhumuza sükûn verecek, gönül dünyamızı derinden etkileyecek sesleniÅŸlere hasret kaldık!
 
Emir verin, ÅŸu güzelim sabah ezanlarını hoparlörden okumasınlar! Bir insan sesi duyalım! Duyalım ve ruhen coÅŸalım! 
Okullara komÅŸu camilerde, ders saatleri sırasında ezanların insan sesiyle okunmasına dikkat edelim. 
 
Bir de Arap aÄŸzını taklide çalışan ve garip sesler çıkaran gâfiller çıktı. Usûl, erkân bilmeyen bu insanların taklitçilikten vazgeçmeleri için gereken uyarı lütfen yapılsın! O güzelim Ä°stanbul aÄŸzı mahvediliyor! Umrelere, haclara çok gidiÅŸ geliÅŸten mi, nedendir bilinmez, bir de Vahhâbileri taklit eden “âminciler” çıktı. Ä°mam Fatiha’yı bitirince yüksek sesle âmin çekiyorlar. Bunun yanlış olduÄŸunu da görevlileriniz yoluyla lütfen duyurun! 
 
Sayın Başkan;
 
Bizler medeniyetimizi kaybettik! Kaybettirdiler! Yabancı medeniyetlerin taklitçisi hâline geldik! Kendi kimlik ve kiÅŸiliÄŸimizi yitirdik! 
 
Dünyaya altı yüz yıldan fazla insanlık dersi veren atalarımız nerede, biz neredeyiz! Bir zamanlar biz kimdik? Ä°smail Hâmi DâniÅŸmend’in Garp Membalarına Göre Eski Türk Seciye ve Ahlâkı’nı (Batı Kaynaklarına Göre Eski Türk Karakter ve Ahlâkı’nı) lütfen görevlilerinize mecbur edip okutun! Okusunlar da, Ä°slâmî edep ve ahlâk nedir öÄŸrensinler! ÅžehirleÅŸsinler artık! O kitapta birçok Batılı seyyah, “Çarşıda, pazarda esnafın baÄŸrıştığını duymazsınız! Türkler bizim Batılılar gibi sokaklarda bağırıp çağırmaz! Mabetlerse huzur ve sükûn yeridir!” diye yazar. Övülerek ve imrenilerek daha nice medenî ve insanî davranışlarımız anlatılır o eserde.
 
Biz dünya tarihinde hiçbir ülkede dikilmemiÅŸ ve dikilmesi de artık imkânsız görülen “Sadaka TaÅŸlarını” diken bir milletin evlâdı, dünyanın en medenî milletler topluluÄŸunu oluÅŸturan Osmanlıların torunlarıyız! Batılılara “Sizin medeniyetiniz sadaka taÅŸları dikememiÅŸtir ve asla dikemeyecektir!” diye hep iftiharla söylemiÅŸimdir. O kaybettiÄŸimiz medeniyeti, bizler istersek belli ölçüde geri getirebiliriz! Bundan kesinlikle eminim! Bu iÅŸe de en baÅŸta din görevlileri ön ayak olmalıdır. Ä°yi bir eÄŸitime, görgüye, edep ve erkâna tâbi tutulduklarında, çok kısa zamanda zarif insanlar hâline geleceklerdir onlar. 
Bu seferberliÄŸi lütfen baÅŸlatın, ardından da hutbelerin en mükemmel ÅŸekilde hazırlanması için talimat verin. Hutbelerin yüzde sekseni kuru bir edebiyattan öte pek bir mesaj içermiyor! Ä°nsanlara son derece ufuk açıcı ve camiye gelene “Ä°ÅŸte bunu yapmalıyım veya böyle davranmalıyım!” duygusunu verecek hutbeler, ehil kiÅŸilere hazırlattırılabilir. TeÅŸkilâtınızın kadrosu buna müsait.
 
Bu medenîleÅŸtirici ilk adımı atan lütfen siz olun! Göreceksiniz, çok kısa zamanda hiç beklenmedik mesafe kat edeceÄŸiz!
 
Aslında ben Mustafa Öztürk’ün 28 Mart’ta bu sayfalarda çıkan yazısına cevap verecektim! Fakat bu mesele çok önemliydi. Gelecek yazıya inÅŸallah!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.