Sosyal Medya

Medrese kürsüsünden darağacına; İskilipli Atıf Hoca

İskilipli Atıf Hoca, şapka kanunundan önce yazdığı şapka karşıtı kitap sebebiyle tüm hukuk ilkeleri hiçe sayılarak, bundan tam 89 yıl önce bugün idam edilmişti



Ä°skilipli Atıf Hoca Åžapka Kanunu çıkmadan 1,5 yıl önce ve bakanlık izni ile basılan 'Frenk MukallitliÄŸi ve Åžapka' kitabı sebebiyle 89 yıl önce bugün idam edilmiÅŸti.

Uzun yıllar mezar yeri dahi bilinmeyen Atıf Hoca'nın geçtiÄŸimiz yılalrda eski milletveki Mehmet Sılay'ın giriÅŸimleri sonucu mezarı bulunarak kemikleri memleketi Ä°skilp'e nakledilmiÅŸti. Atıf Hoca için burada bir de anıt mezar yapıldı.

Cumhuriyet'in ilanından sonra yapılan inkılâpların en önemlilerinden biri de hiç ÅŸüphesiz ÅŸapka inkılâbı olmuÅŸtu. Her alanda "BatılılaÅŸma" amacı taşıyan deÄŸiÅŸim sürecinde, kılık-kıyafet hususu da göz ardı edilmemiÅŸti. Batı medeniyetinin bir bütün olarak benimsenmesinden yana olan Mustafa Kemal, yapacağı bu inkılâbın ilk iÅŸaretini aslında Erzurum Kongresi öncesinde vermiÅŸti.

ÅžAPKA KANUNU

Hükümet, ordu için 1925 yılı ilkbaharında "siper-i ÅŸems" adı verilen ve aslında ÅŸapkadan baÅŸka bir ÅŸey olmayan, baÅŸlığın giyilmesine dair bir karar aldı. Böyle bir ortamda kılık-kıyafet devriminin ilk adımı atıldı ve Mustafa Kemal PaÅŸa, 24 AÄŸustos 1925'te Kastamonu'ya gitmek üzere yola çıktı. Åžehre giriÅŸinde halkı başı açık olduÄŸu halde elinde bir panama ÅŸapkasıyla selamladı. Artık sosyal alanda yapılacak inkılâp ve deÄŸiÅŸimler baÅŸlıyordu. Åžapkayı, Türkiye'yi batı uygarlığına yaklaÅŸtıracak ve onu medeni kılacak bir vasıta ve yüksek bir amaç olarak gören Mustafa Kemal PaÅŸa, Ä°nebolu'da yaptığı konuÅŸmasında:

"...Bu gidiÅŸ zaruridir. Bu zaruret bizi yüksek ve mühim bir neticeye isal ediyor. Ä°sterseniz bildireyim ki bu kadar yüksek ve mühim bir neticeye vusul için lazım gelirse, bazı kurbanlar da verelim. Bunun ehemmiyeti yoktur. Medeniyetin coÅŸkun seli karşısında mukavemet beyhudedir. O, gafil ve itaatsizler hakkında çok bi-amandır..." Diyor ve "Medeni ve beyne'l-milel kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir. Ayakta iskarpin ve fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere baÅŸta siper-i ÅŸems-i serpuÅŸ. Bunu açık söylemek isterim. Bu serpuÅŸun ismine ÅŸapka denir. Buna caiz deÄŸil diyenler vardır. Onlara derim ki, çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz ve onlara sormak isterim. Yunan serpuÅŸu olan fesi giymek caiz olur da ÅŸapkayı giymek neden olmaz?" sorusunu yönelterek ÅŸapka giyimini kamuoyunda tartışmaya açıyordu.

Ä°ÅŸte bu tartışma döneminde, henüz daha kanun çıkmamışken Fatih Dersiamı Ä°skilipli Atıf Hoca bazı dostlarının da teÅŸvikiyle "Frenk MukallitliÄŸi ve Åžapka" isimli 32 sayfalık risalesini kaleme alarak Maarif Vekâleti yani Milli EÄŸitim Bakanlığı'nın izni ve onayı dâhilinde Kader Matbaası'nda bastırdı. 12 Temmuz 1924 tarihinde tamamlanan bu risalesinde Atıf Hoca "taklit" ve "mukallit" kelimelerini açıkladıktan sonra "Åžer-i ÅŸerif nazarında mutlak bir surette taklidin caiz olmadığını, taklit edilmesi gereken biri var ise bunun Hz. Muhammed (S.A.V) olduÄŸunu onun sünnetine uymak lüzumunu ifadeden sonra "Hülasa kelam-ı bidat-i kabihada, münkirat ve menahide ve ÅŸer'i ÅŸerife muhalif olan usul ve muaÅŸerat-ı medeniyette hiçbir kimseye taklit asla caiz deÄŸil, nerede kaldı ki ÅŸiar-ı küfürde milel-i gayr-i Müslimeye taklit caiz olsun bu katiyen caiz olmaz. Åžu halde bir Müslüman'ın ÅŸiar ü alamat- u küfür addolunan bir ÅŸeyi bila-zarureten giymek veya taşınmak suretiyle gar-i Müslimlere taklidi ve kendisini onlara benzetmesi ÅŸeran münhi ve memnudur. Bu hususa icma-i ümmet de itikad eylemiÅŸtir. Bunda ÅŸek ve ÅŸüphe yoktur.  Zira Resulü ZiÅŸan (S.A.V) efendimiz buyurmuÅŸlardır ki: "Bir kavme benzemeye çalışanlar o kavimdendir." demekteydi.

BaÅŸta Ä°stanbul olmak üzere Anadolu'nun çeÅŸitli yerlerinde de satılmaya baÅŸlanan bu risale, basımından 1 yıl sonra, 25 Kasım 1925 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan "Åžapka Ä°ktisâsı Hakkındaki Kanun"un TBMM'de kabul edilmesiyle yasaklandı. Toplatılarak dağıtımı durduruldu.

ÅžAPKA KANUNU UYGULAMAK Ä°ÇÄ°N Ä°STÄ°KLAL MAHKEMESÄ° KURULDU

Sonraki günlerde "Åžapka Kanunu" aleyhine baÅŸta Erzurum, Sivas ve Rize'de olmak üzere birçok ÅŸehirde isyanlar görüldü ve bunlar süratle bastırıldı. "Kel Ali" ismiyle bilinen Afyon Mebusu Ali Çetinkaya baÅŸkanlığında derhal bir Ä°stiklal Mahkemesi teÅŸkil edilerek dolaÅŸtırıldı. Delile ihtiyacı olmayan ve temyiz hakkı bulunmayan bu mahkemelere olaÄŸanüstü yetkiler verildi. Süratle yargılamalar devam ederken isyanların çıktığı ÅŸehirlerde yapılan aramalarda Ä°skilipli Atıf Hoca'nın "Frenk MukallitliÄŸi ve Åžapka" isimli risalesi bulunup, tutuklanan bazı sanıkların ifadeleri doÄŸrultusunda gizlice dağıtılmak suretiyle okunduÄŸu iddia edildi. Bunun üzerine Ä°skilipli Atıf Hoca tutuklandı ve Ankara Ä°stiklal Mahkemesi'ne sevk edildi.

Yargılama süresince risalenin dağıtımı ve satışını gizlice yapmakla suçlandı. Ä°skilipli Atıf Hoca, tüm bu suçlamaları ret ederek, kanunun çıkışı sonrasında bunları yapmadığını, zaten risalenin 1924 yılında Milli EÄŸitim Bakanlığı'nın izniyle basıldığını ifade etti. Ayrıca yargılama ile hiçbir alakası olmadığı halde 31 Mart Vakası, Teali Ä°slam Cemiyeti BaÅŸkanlığı gibi konular gündeme getirilerek yapılan asılsız suç isnatlarını delilleriyle çürüttü. Nihayet 3 Åžubat 1926'da yapılan celsede Savcı Necip Ali Bey, Anadolu'nun çeÅŸitli yerlerinde ÅŸapka giyilmesi yüzünden bazı olayların çıkmasına sebep olmalarından dolayı tutuklanarak Ä°stiklal Mahkemesi'ne verilen sanıklardan Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca'nın idamını, içlerinde Ä°skilipli Atıf Hoca'nın da bulunduÄŸu on sanığın üç senden on beÅŸ seneye kadar kürek cezasına çarptırılmalarını istedi. Bunlar dışında kalan diÄŸer sanıklar hakkında da sürgün, sınır dışı ve beraat talep etti.

‘KANUNLAR GERÄ°YE YÜRÜMEZ’ Ä°LKESÄ° Ä°HLAL EDÄ°LDÄ°

Aynı gün saat 10.00 da Ä°skilipli Atıf Hoca da dâhil olmak üzere sanıkların müdafaaları dinlenip tetkik edildikten sonra Ä°stiklal Mahkemesi, kararını alkışlar arasında verdi. Hukuk kurallarını hiçe sayarak "çıkan kanunların geriye dönük olarak uygulanamayacağı" esasını görmezden gelen mahkeme, savcının talebinden derece deÄŸil, içerik olarak farklı karara imza attı. "Frenk MukallitliÄŸi ve Åžapka" adlı risalenin çıkan isyanların sebebi ve tahrik unsuru olduÄŸu, basımı ve dağıtımı için çalışıldığı, yeniliÄŸe ve cumhuriyete daimi bir düÅŸman vaziyetindeki adı geçen ÅŸahsın son isyan olayı ile manen ve maddeten alakadar olduÄŸu" gerekçesiyle "Türkiye Cumhuriyeti TeÅŸkilat-ı Esasiyye Kanunu'nu tamamen veya kısmen taÄŸyir... ve ifa-yı vazifeden men'ine cebren teÅŸebbüs edenler idam olunur" hükmüne dayanarak Ä°skilipli Atıf Hoca ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi'nin asılarak idamlarına oy birliÄŸi ile hükmetti.

DiÄŸer sanıklardan Åžeyh Süleyman, Hasankale Telgraf Müdürü Halid, UÅŸaklı KöseoÄŸlu Ahmet, Ayıntabî Salih, Yusuf Kenan, Suud'ül Mevlevi on sene küreÄŸe, Sabuncu Süleyman, KamilpaÅŸazade Muhlis on beÅŸ sene küreÄŸe, Merakib Ali, Hoca Osman, Hacı Bey, Hoca Mehmed, Kara Sabri, Erzurumlu mütekaid Yüzbaşı Ä°smail Efendi'ler yedi sene, Fatih Türbedarı Hasan Efendi beÅŸ sene hapse mahkûm edildi. Hoca Tahir, Hoca Fettah Efendi'lerin üç sene Adana'ya sürülmesine, SeydiÅŸehirli Hasan Fehmi Efendi'nin üç sene Isparta'ya sürülmesine, Erzurumlu Samih, Muhsin, Sabuncuzade Mustafa, Zühtü Efendi'lerin üç sene Ä°stanbul'a sürülmelerine hükmedildi. Ayrıca Cafer, Mustafa Asım, Tevhid-i Efkâr yazarlarından Ömer Rıza(DoÄŸrul), Hafız Osman, Yahya Cafer'in oÄŸlu Muhiddin, Ä°hsan Mahvi, Seyyid Tahir, Ä°stanbul Ä°mam Hatip Kâtibi Aziz Mahmud, Kitapçı Mihran, YaÄŸlıkçızade Mustafa ve Hüseyin, Åžeyh Ali Haydar, Berber Mustafa, Saatçi Nafiz, Gostivarlı Hasan, Mülazım Halid, Sürmeneli Hafız Ali, Tahir'ül Mevlevi ve Erzurumlu Cafer Bey'lere de beraat verildi. Ardından derhal infazlara geçilerek sanıkların sevki yapılırken, idama mahkûm edilen Atıf Hoca ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi 4 Åžubat 1926'da gece sabaha karşı eski meclis binası önünde asıldı.

KILIÇ ALÄ° Ä°DAMDAN SONRA ATIF HOCA’NIN BAÅžINA ÅžAPKA GEÇÄ°RDÄ°

Doktor Rıza Nur'un, "Hayat ve Hatıratım" adlı eserindeki nakline göre: "Ä°skilipli Atıf Hoca'nın idamında bulunan Ä°stiklal Mahkemesi üyesi "Kılıç Ali, hocanın boynuna ip geçirilirken, başına bir ÅŸapka geçirmiÅŸ,"giy domuz" demiÅŸ ve küfürler etmiÅŸ"ti. Hoca'yı idam sehpasında görenlerden biri de aynı davada yargılanıp beraat eden Tahir'ül Mevlevi idi.

Tahir'ül Mevlevi sabah namazı sonrası eski meclis binasının önüne gelince, gördüÄŸü sahneyi ÅŸöyle anlatmıştı: "Birdenbire gözüme iliÅŸen manzara, beni olduÄŸum yere mıhladı. Evet, eski meclis önündeki meydanın ortasına iki vücut çekilmiÅŸti. Elimde olmadan gözlerimden yaÅŸlar akarken, dudaklarımdan da meÅŸhur bir mersiyenin matlaı olan, "Uluvvün fi'l-hayati ve fi'l-memat/Le-hakkun ente ikdü'l mucizat"( Sen hayatta da, ölümünde de yücesin, Gerçekten sen mucizelerden birisin) beyti döküldü."

Ä°SKÄ°LÄ°PLÄ° ATIF HOCA KÄ°MDÄ°R?

Ä°skilipli Atıf Hoca, 1874'te Ä°skilip'in Tophane köyünde doÄŸdu. Ä°lk eÄŸitimini köyündeki medreseden alan Atıf Hoca, daha sonra Ä°skilip'in tanınmış alimlerinden Abdullah Efendi'den fıkıh ve tefsir dersleri aldı. Ailesinin itirazlarına raÄŸmen Ä°stanbul'a giderek ilim tahsilini devam ettirmek istedi. Fatih Camii medresesinde ders gören Atıf Hoca 1902'de girdiÄŸi ruus sınavını vererek Ä°stanbul müderrisliÄŸine hak kazandı. Fatih medresesinde müderris olarak ders verirken aynı zamanda Darulfünun Üniversitesine devam etti. Darulfünun'un Ä°lahiyat bölümünden mezun olan Atıf Hoca Ä°stanbul KabataÅŸ Lisesi'ne Arapça öÄŸretmeni olarak atandı.

Medreselerin ve müderrislerin eksikliklerini gidermek için bir rapor hazırladı ve bu raporunu MeÅŸihat-ı Ä°slamiyye Dairesi'ne sundu. Fakat rapor köklü deÄŸiÅŸiklikler içermesi ve dairedeki bazıkiÅŸilerin çıkarlarına dokunması nedeniyle Åžeyhulislamlık makamına ÅŸikayet edildi. Åžeyhuilislam  Mehmet Cemalettin Efendi tarafından önce Bodrum'a daha sonra Kırım'a sürüldü. Kırım'dan VarÅŸova'ya geçen Atıf Hoca, sürgün cezası bittikten sonra Ä°stanbul'a dönen Atıf Hoca, Beyanül'l hak, SebilürreÅŸad, dergilerde makaleler yazdı. Ä°ttihatçılarla yıldızı barışmayan Atıf Hoca, 31 Mart olayından bir hafta önce yazdığı bir yazı nedeniyle tutuklandı. Fakat mahkeme suçsuz buldu ve serbest bıraktı. Ä°ttihatçılar, Atıf Hoca'ya devlet dairesinde görev vermeyerek onu eÄŸitimden uzak tutmak istedi.

Ä°TTÄ°HATÇILAR PASÄ°FÄ°ZE ETMEK Ä°STEDÄ°

Atıf Hoca medreselerde fahri olarak ders vermeye Ä°ttihatçılara karşı Ä°ttihad-i Muhammed-i içerisinde yer alır. Mebus seçilmesi ittihatçılar tarafından engellenir. Mahmut ÅŸevket PaÅŸa'nın öldürülmesinde rolü olduÄŸu gerekçesiyle Ä° Ä°ttihatçılar tarafından suçlanarak Divan-ı Harb'te yargılanır, suçlu bulunarak önce Sinop'a daha sonra Çorum-Sungurlu sonra da BoÄŸazlayan'a sürgüne gönderildi. Sürgünde halka vaaz vermesi ve talebelere ders vermesi yasaklandı. 1.5 yıllık sürgün cezası sona erdikten sonra Ä°stanbul'a geldi. Ebul’ula Mardin Huzur dersleri adlı eserinde suçsuzluÄŸunun anlaşılmasına raÄŸmen hiçbir görev verilmediÄŸini söylüyor.

Alemdar ve Mahfel gibi gazete ve dergilerde yazılar yazan Atıf Hoca Åžeriat Medeniyet-i , Mirat'ul Ä°slam gibi eserlerini bu dönemde yazdı. Eserlerinde medeniyet, terakki, eÄŸitim sosyal hayat, Ä°slam nizamı, örtünme, ahlak, hukuk gibi konulara vurgu yaptı. Siyasi yazılar yazdı ve Ä°ttihatçıların din-siyaset ayrımına karşı çıktı.

Mustafa Sabri Efendi sayesinde veliaht Vahdettin'le tanıştı ve veliahtla kiÅŸisel dostluk kurdu. Birinci Dünya Savaşı'nın sona Ä°ttihatçı liderlerin ülkeyi terk etmesiyle Atıf Hoca Fatih dersiamlığı görevine dönerek baÅŸta fıkıh ve tefsir, Arapça dersleri vermeye devam etti. 1918'de hilafet-i aliye ve Medresetül Kudat'ta da dersler verdi.

Hürriyet ve Ä°tilaf Partisinin Ä°ktidara gelmesi ile Ä°ptida medresesinin umum müdürlüÄŸüne getirilmiÅŸse de Hürriyet ve itilafçıların Ä°ngiliz yanlısı siyaset izlemelerine Alemdar gazetesinde yazdığı yazılarla karşı çıkmıştır.  Ä°skilipli Atıf Hoca Mondros mütarekesine ilk tepkiyi koyanlardan birisidir. Yakın arkadaşı Mustafa Sabri Efendi ile birlikte Müderrisin cemiyetini kurar, Mustafa Sabri Efendi'nin ÅŸeyhülislamlığa getirilmesinden sonra cemiyetin baÅŸkanlığı görevini üstlenir. Cemiyet baÅŸlangıçta bir ulema meclisi iken daha sonra Anadolu'nun itilaf devletleri tarafından iÅŸgal edilmesinden sonra ismini Teal-i Ä°slam Cemiyeti olarak deÄŸiÅŸtirir.

Ä°zmir'in iÅŸgal edilmesine karşı ilk karşı beyanname hazırlayan cemiyet Teal-i Ä°slam Cemiyeti oldu. Bu beyannamede iÅŸgalciler eleÅŸtirilmiÅŸ, yurdun her sathında mücadele edilmesi için çaÄŸrı yapılmıştı. Cemiyet kurtuluÅŸ olarak halifeye baÄŸlı kalmayı halifeliÄŸi kurtarmayı esas almıştı. Çünkü halifelik cemiyete göre Ä°slam'ı ve Müslümanları temsil eden bir makamdı. HalifeliÄŸin iÅŸgal kuvvetlerin hakimiyetine geçmesi Müslümanlar için bir felaket olurdu, bu nedenle iÅŸgalcilere karşı Müslümanlar halifelik ÅŸemsiyesi altında tek vücut olmalıydı.

TEALÄ° Ä°SLAM CEMÄ°YETÄ°'NÄ°N BÄ°LDÄ°RÄ°SÄ°NE KARÅžI ÇIKTI

Ä°ngilizler iktidardaki Hürriyet ve Ä°tilaf Partisi'nden Anadolu'da iÅŸgallere karşı direniÅŸe geçen milislere karşı bir fetva yayınlanmasını Åžeyhülislamlıktan isteedi. Atıf Hoca bu ÅŸekilde bir fetvanın yayınlanmasına karşı çıktı fakat fetva hazırlandı. Atıf Hoca ve Tahir’ül Mevlevi'nin karşı çıkmalarına raÄŸmen fetva cemiyet bildirisi ÅŸeklinde yayınlanmak istendi. Atıf Hoca bu fetvanın cemiyet adına yayınlanmasına karşı çıktı ve bildiriye imza ve mühür basmadı. Teal-i Ä°slam Cemiyetinin adı kullanılarak uçaklarla atılan bu fetvaya karşı Atıf Hoca, Vakit gazetesine bir tekzib yazısı gönderdi. 23 TeÅŸrin-i Evvel (Ekim) 1920, No: 1032 Vakit gazetesinde çıkan tekzib yazısında Atıf Hoca memleketin iÅŸgali sırasında böyle bir fetvanın yanlış olduÄŸunu ve bu fetvayı benimsemediÄŸini, imza koymadığını söylüyordu.

1922'de Dolmabahçe Sarayında Huzur dersleri verdi. Bu dönemde özellikle batılılaÅŸma karşıtı yazılar yazdı. Tesettür-ü Åžer'i, Din-i Ä°slam'da Men-i Müskirat (Ä°slam dininde Ä°çki Yasağı), Frenk MukallitliÄŸi ve Åžapka kitaplarını kaleme aldı.

Åžapka hakkındaki kitabını yazdıktan 1,5 yıl sonra Åžapka devrimine muhalefet etmek suçundan tutuklandı. Åževket Süreyya Aydemir, Tahirül Mevlevi, Hasan Tahmilci, kızı Melahat Hanım Atıf Hoca'nın Åžapkaya muhalefet etmekten tutuklandığını belirtmiÅŸlerdi.

Ä°skilipli Atıf Hoca 4 Åžubat 1926 PerÅŸembe günü sabaha karşı Eski Meclis binasının yakınındaki çarşıda asılarak idam edilmiÅŸti.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.