Sosyal Medya

Güncel

Şeyh, müridini kurtarabilir mi?

Osman Nûri Topbaş Hocaefendi’nin Altınoluk Dergisi’nin Aralık sayısında yayımlanan makalesi, birtakım yanlış tarikat anlayışlarına açıklık getiriyor.



Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından baÅŸka bir ÅŸey yoktur.” (en-Necm, 39)

“Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiÄŸi ÅŸeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır…” (el-Bakara, 286)

Demek ki uhrevî bakımdan bir insanın kendi kendine vereceÄŸi faydayı da zararı da cümle âlem bir araya gelse veremez… Hakkʼın emirlerine isyan ederek kendisine zulmedeni -Allah dilemedikçe- hiç kimse azaptan kurtaramaz. Îman ve sâlih amellerden uzak durarak ebedî kurtuluÅŸ yolunda kendisine hayrı olmayana, hiç kimsenin hayrı dokunmaz.

Bu bakımdan fânîlere güvenerek, yani onlardan vefâ ve yardım umarak Bâkîʼyi unutmak ve Hakkʼın emirlerine bîgâne kalmaktan daha hazin bir hamâkat olamaz.

"ŞEYHİMİN ETEĞİNE YAPIŞIRIM, O BENİ KURTARIR"

Unutmamak îcâb eder ki bütün fânîler, Cenâb-ı Hakkʼın dilemesiyle var olmuÅŸ ve yine Oʼnun dilemesiyle varlıklarını sürdürebilmektedirler. Herkes ve her ÅŸey Oʼna muhtaçtır. O hâlde, Bâkîʼyi unutup fânîlerden medet ummak, onlardan vefâ beklemek, nefsin bir aldatmacasıdır.

Kendisini amel-i sâlihlerle donatmadan; “‒Ben filân kimsenin eteÄŸine yapışırım, o beni kurtarır.” gibi hayal ve vehimlere kapılanlar, ancak kendilerini aldatmış olurlar. Zira kimse kimsenin yerine ölmediÄŸi gibi, âhirette de hiç kimse bir baÅŸkasının hesâbını üstlenmez.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Hiçbir günahkâr baÅŸkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için(baÅŸkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabâsı da olsa, onun yükünden bir ÅŸey yüklenmez…” (Fâtır, 18)

Dolayısıyla herkesin kendi derdine düÅŸeceÄŸi mahÅŸer gününde ilâhî rahmete ve Efendimizʼin ÅŸefâatine nâil olabilmek için; bugün tevbe, istiÄŸfar, ibadet ve sâlih amellere sarılma mevsimindeyiz. Önümüzdeki; kabir, kıyâmet, mahÅŸer, hesap, Sırat gibi zor ve çetin geçitlere, bugünden hazırlanmak mecbûriyetindeyiz.

Bir gün yoksulun biri, Câfer-i Sâdık Hazretleri’ne:

“–Neden gece-gündüz çalışıp durmaktasın?” diye sormuÅŸtu. O da ÅŸöyle cevap verdi:

“–Baktım ki, benim iÅŸimi bir baÅŸkası benim gibi yapamıyor, ben de kendi iÅŸimi kendim yapmaya karar verdim ve tembelliÄŸi üzerimden attım. Yaratıldığımdan beri, rızkım bana gelip yetiÅŸiyor. Bu yüzden ne hırsım kaldı, ne de tamahım.

Bir gün ölüm gelip çatacak, kimse benim için ölmeyecek. Bu sebeple ölüme hazırlanmaya ve onu karşılamaya koyuldum. (Ürpertici ölüm hakîkatini güzelleÅŸtirecek olan sâlih amellerin gayretine yöneldim.)

DiÄŸer taraftan, insanlarda da bir vefâ görmedim. O yüzden de cân u gönülden Allah Teâlâ’nın vefâsını tercih ettim. Bundan baÅŸka her ÅŸeyi terk ettim. (Bütün bunların «zıll-i zevâl», yani bitip yok olan fânî gölgeler ve boÅŸ hayaller hükmünde olduÄŸunu idrâk ettim ve onlara ümit baÄŸlamaktan)vazgeçtim.”[1]

"HERKES KENDÄ° YÜKÜNÜ TAÅžIYACAK"

Åžu hâdise ne kadar hikmetlidir:

Büyük müçtehid Ahmed bin Hanbel Hazretleri, BaÄŸdat’ta pazardan dönerken, onu elinde çantasıyla gören biri koÅŸarak gelip, çantasını taşımak ister. Hazret, çantasını vermek istemeyince de adamcağız:

“–Efendim, büyüklerimize hizmet, bizim vazifemizdir.” diyerek ısrar eder. Ahmed bin Hanbel Hazretleri ise bu söze, ÅŸu hikmetli ifâdeyle mukâbelede bulunur:

“–Biz kendimizi çantası taşınacak büyüklerden bilirsek, bu kibir olur; küçüklerden biri olduÄŸumuzun delilini teÅŸkil eder. Bu sebeple, bizi büyüklerden bilmek, size sevap kazandırsa bile, bizi gaflete sürükler. En iyisi, kendimi, çantası taşınacak büyüklerden biri saymayıp yükümü kendim taşımalıyım. Çünkü mahÅŸerde de herkes kendi yükünü kendisi taşıyacak ve kimse kimsenin yükünü yüklenmeyecektir.”

Bu bakımdan her birimiz, ömür sermâyemizi sâlih amellerle deÄŸerlendirmek için, bugün ciddî bir gayrete girmeliyiz. Unutmayalım ki, ilâhî imtihan dünyasındaki bu fânî hayat nîmeti, bir defaya mahsus lûtfedildi. Ecel senedimizin meçhul vâdesi dolduktan sonra, artık ne bir tehir söz konusudur, ne bir tekrar, ne de bir telâfî imkânı…

Dipnot: [1] Ferîdüddîn Attâr, Ä°lâhînâme, Ä°stanbul 2010, s. 121.

 Osman Nûri TopbaÅŸ, Altınoluk Dergisi, Aralık, Sayı: 346, Sayfa: 032. 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.