YaÅŸam
Moda içerisine tesettürü sıkıştırmak, Avrupa tarzı yaşam içerisine Müslümanlığı sıkıştırmak kadar saçma
Yazar Ayşegül Genç, 'Deforme olmuş tesettür anlayışının somut bir yansıması' olarak gördüğü ve kamuoyunda, 'Müslüman kadınları kedicikleştirme projesine hizmet eden çalışmaların kuşe hali' olarak bilinen Ala Dergisi hakkında çarpıcı tespit ve değerlendirmelerde bulundu.
Geçenlerde piyasaya “güzel yaÅŸam tarzı”mottosuyla bir dergi çıktı. Tesettürü moda ile buluÅŸturmak gibi ulvi(!) bir amaçla yola çıkan dergi güzel kıyafet bulamadığı için kendini yarım hisseden acılı dindar hanımların dertlerine deva, piÅŸkinliklerine ÅŸifa niyeti ile mühim bir vazifeyi ifa ediyormuÅŸ. Genetik savunma refleksleri ve geleneksel ürik asit yarıştırma kodları yine olmadık yerde devreye girip “sizin varsa bizim de var”diyerek hassasiyetlerimizin üzerinde zuhur etmiÅŸ… “sizin trendiniz varsa bizim de var”, “sizin modanız varsa bizim de var” diyerek aÅŸağılık kompleksimizi(!) giderebilecekmiÅŸiz artık.
Sosyal medya tarafından tazyikli su gibi ‘cümle’ iletiÅŸim hesaplarıma fışkırtılan ve sürekli tartışılan bu derginin kapağına ister istemez ben de bi göz attım. El hak, kapaktaki ‘soft’ hanımefendi; rimelli gözleri, alelacele dolanmış ÅŸalı, dantelden eldivenleri ile Vouge’in kapak güzellerinin hidayete ermiÅŸ, lakin hidayete ererken fazla eriyip eprimiÅŸ hâlini andırıyor.
Tesettür ve moda eksenli tartışmalarda matbu olarak taraf belirlemiÅŸ, safını fotoÅŸop ve selüloz ile belli etmiÅŸ bu derginin; “rüküÅŸ huri” imajı ile süslenmiÅŸ kapağına bakarken insanın ister istemez “yıktınız yıllardır hassasiyetle bina etmeye çalıştığımız takva kulesini” deyip somurtası geliyor. Tam da deforme olmuÅŸ “tesettür anlayışının” somut bir yansıması olarak önümüze düÅŸüyor Âlâ. Dergi; para/sermaye ile imtihan olan dindarların ‘kızları’ ile de nasıl imtihanda olduklarının/olacaklarının kuÅŸe hâli bir çalışması gibi... Ä°nsan bu dergiden yola çıkarak elli çeÅŸit sosyolojik tespit yapabilir ve her tespiti bir hayret nidasına baÄŸlayarak “Suphanallah”, “Allah Allah” diyerek saçlarını yolabilir.
Lakin tüm ‘geldiÄŸimiz yer’ ve ‘yaÅŸadığımız zaman’ kavramlarını sebil edip, çay çeÅŸme niyetine akıtalım yine de ÅŸu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtiremeyiz: “Tesettür, gizlemektir!” Hele ki takva gibi kaygıları olan hanımlar fark edilmek için deÄŸil fark edilmemek için çaba sarf ederler. Özellikle hanımlar arasında bir “iktidar” ekipmanı hâline gelen ‘marka’ ve ‘fiyat’ tutkusundan köÅŸe bucak kaçınırlar. Zevk ve estetik kategorisine girmek adına hayatını çarşıpazar arasında yol etmek yerine daha faydalı iÅŸler peÅŸinde koÅŸmayı yeÄŸlerler. Üstelik hiç biri de ÅŸeker çuvalından bozma esbap giymezler.
Zaten din, insanlar arasında açılan uçurumları doldurmak için yapılan uyarılar bütünüdür… GösteriÅŸ, lüks, caka bu yüzden yasaktır. Ä°nsani iliÅŸkilerimiz zayıflarken araya marka ve fiyat üstünlüÄŸünden doÄŸan yeni çukurlar açmak bir ‘sınıf farkı’ oluÅŸturmaktan öteye gitmez. Veda hutbesi tüm ihtiÅŸamı ile orada öylece durup tüm ayrılıkları birleÅŸtirmeye, tüm mesafeleri kapatmaya, tüm çukurları doldurmaya devam ederken bizim ÅŸu “kılık” derdiyle hemcinslerimiz arasında “kıllık” yapmamızın herhalde bir manası yoktur.
Aslında bu dergi beni eski günlere de götürdü. Çocuktum. Annem bir ara dikiÅŸ dikerek evin geçimine katkıda bulunmuÅŸtu. Ben de mecburen çırak durmuÅŸtum kendisine. Teyelleri söker, biyeleri ters çevirir, pile mesafelerini ölçerdim. DikiÅŸ dikmek bana göre dünyanın en zor ve ayrıntılı iÅŸidir. . ‘bol teyel’ ‘paf kalıbı’ ve ‘parÅŸömen kağıdı’ arasında ibresi ÅŸaÅŸmış pusula gibi döner dururdum. Ä°ÅŸte o yıllar evimize türlü ebatlarda hanımlar gelirdi.
Åžu elbisenin yakasından ÅŸu eteÄŸin fırfırından ÅŸu yeleÄŸin cırcırından istiyorum diyerek anneme ter döktürürlerdi. Annem ise sabırla izah ederdi “o seni daha kilolu gösterir, ÅŸu sana yakışmayabilir” diye… Bazen ellerinde gazete kupürleri ile gelir Emel Sayın’ın sahne kıyafetinin ev hanımına uydurulmuÅŸ hâlinin nasıl olabileceÄŸi üzerine kafa yorarlardı. Annem bir imaj-maker gibi “aa valla o kıyafeti dindar bir hanımda düÅŸünemiyorum” diyerek sadece karakterlere kıyafet deÄŸil, kıyafetlere karakter de biçerdi.
Tesettürün modası olur mu ya da “örtülü pop ÅŸov” dinde yer bulabilir mi tartışmaları devam ededursun iÅŸte ben en çok Âlâ dergisinin bu ‘imaj biçme’ rolüne bürünerek yanlış üzerine yanlış yapacağından endiÅŸe ediyorum. BaÅŸörtülü hanımlar böyle giyinir, bunları alır, kullanır ve atar, kıyafetlerini düzgün kombine etmekten baÅŸka bir ÅŸeye önem vermez düÅŸüncesini genç hanımların zihinlerinde pekiÅŸtirecek olmasından tırsıyorum.
Dışı âlâ hanımlar ‘muallâ ’ olmaktan vazgeçmeye baÅŸladıkça ve örtünün içi boÅŸaldıkça bu kazanç kapısı birileri için kaybediÅŸe dönüÅŸecektir muhakkak. Zaten var olan yozlaÅŸmaya katkıda bulunacak bu dergi, zararları minimal seviyeye indirmek istiyorsa güzel örtülü kız olmak kadar “ÅŸahsiyet sahibi örtülü kız” nasıl olurun da cevaplarına kafa yorması gerekir. Hatta posanın yanında özünü de sunmak adına bir ‘muallâ’ eki bile verebilir. Bir de bakmışsınız ki zamanla ekler asıl, asıllar ek hükmüne geçivermiÅŸ.
Yazdım bunları gerçi ama pür tesettür bir insanın iç huzuru ile deÄŸil tabi ki. Beni balkondan aÅŸağı silkeleseniz üzerimden muhakkak eleÅŸtirdiÄŸim noktalardan bazıları dökülecektir. Ama inanın âlâ görünmeyi bırakıp âlâ “olmak” için çaba veriyorum uzun zamandır.
UçanmekiÄŸe uçan tekme atabilecek refleksler geliÅŸtirmeye çalışıyorum. Zira moda içerisine tesettürü sıkıştırmak, Avrupa tarzı yaÅŸam içerisine Müslümanlığı sıkıştırmak kadar saçma bir ÅŸey...
Henüz yorum yapılmamış.