Sosyal Medya

Güncel

Cizre'den bir ders çıkar mı?

Ne 27 Aralık ne de benzeri hadiseler, anlık kararlarla ortaya çıkmıştır. Eğer bir şehrin bazı yolları ve sokaklarında günler öncesinden hendekler kazılarak adeta barikat savaşı hazırlığı yapılmışsa, bunu provokasyon diye yorumlamak doğru olmaz.



PKK'nın eylem örgütlerinden biri konumundaki Komalên Ciwan Koordinasyonu (KCK), Aralık 2014'ün son günlerinde önemli bir açıklama yapmıştı. KCK, "… eylem biçimlerine de deÄŸinerek, kitlesel eylemlerde yüz kapatma, kitlenin içerisinden provokasyon giriÅŸiminde bulunma, halkın malına ve canına zarar verme, halk otobüslerini yakma, her eylemde kepenk kapattırma vb. eylem tarzlarını reddettiÄŸini; eylem kırıcılığı olarak deÄŸerlendirdiÄŸini… Bu tür giriÅŸimlerde bulunanların sömürgeci güçlerin ajanları olarak deÄŸerlendirileceÄŸi…"ifadelerine yer vermek suretiyle barış süreci ve PKK'nın lideri Abdullah Öcalan'a baÄŸlı kalacaklarını belirtmiÅŸti. Ancak 27 Aralık 2014 sabahında, yani bu açıklamanın üzerinden 24 saat bile geçmeden, PKK-KCK'nın resmi haber sitesi Fırat News, Cizre'de çatışmalar çıktığını ÅŸöyle duyuruyordu: 

"…Şırnak'ın Cizre ilçesinde gece 02.00 sularında Hür Dava Partisi üyesi olduÄŸu belirtilen iki ÅŸahsın mahalle güvenliÄŸini saÄŸlamak amacıyla YDG-H ve YDGK-H üyeleri tarafından kurulan nöbet çadırına girmeye çalışması üzerine taraflar arasında ÅŸiddetli çatışma çıktı..."

Tabii YDG-H (Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi) mensuplarının, mahalle güvenliÄŸini hangi sıfatla ve kime karşı savundukları baÅŸka bir karışık konu. Olaylar üzerine Demokratik Toplum Kongresi (DTK) EÅŸ BaÅŸkanı Hatip Dicle, "…Cizre’de bugün yaÅŸanan olaylar, çözüm sürecine yönelik geliÅŸmeleri içine sindirmeyen ve toplumu uçlaÅŸtırarak bundan çıkar saÄŸlayan derin güçlerin provokasyonudur." tespitinde bulundu.

Hüda-Par’ın geçmiÅŸine bakıldığında öncelikle Hizbullah çaÄŸrışımı ve 90’lı yıllardaki pek çok kirli hadise akla geliyor. Fakat bu yapının geçmiÅŸinin kirli olması gerçeÄŸi, gerek örgüt içi "temizlik" ve infazları gerekse çevresinde yarattığı terörle PKK’nın geçmiÅŸinin temiz olduÄŸu anlamına gelmiyor.

Ümit Fırat

KCK'nın, hadiselerin yatışmasından sonra, 30 Aralık'taki bildirisinde, "…Saldırılar karşısında halkımız kendini savunmaktan baÅŸka bir ÅŸey yapmamıştır. Bu da en doÄŸal en meÅŸru hakkıdır. Hüda-Par siyasi kılıflı Hizbul-Kontra, Cizre'de JÄ°TEM ile ortaklaşıp AKP'nin aldığı kararlara sırtını yaslayarak bu provokasyonu gerçekleÅŸtirmiÅŸtir…" denildi. Ardından BaÅŸbakan Yardımcısı Yalçın AkdoÄŸan’ı kastederek "…Özellikle hükümette yer alan bir ÅŸahsın, Komalên Ciwan kararlarına atıfta bulunarak Kürdistan gençliÄŸine ithamda bulunma hakkı yoktur. Zaten bu ÅŸahsın böyle konuÅŸması da saldırıların nereden planlandığı ve kimler tarafından koordine edildiÄŸini göstermektedir. Cizre’de yüzünü kapatan gençlik deÄŸil, AKP-Hizbul-Kontra ortaklığıdır..." ifadelerine yer verildi.

Dicle ise yukarıdaki açıklamalarla tam örtüÅŸmeyen deÄŸerlendirmesinde, KCK’nın gençlik yapılanması YDG-H ve Hüda-Par’ın yanı sıra, Çözüm Süreci karşıtı üçüncü güç konumundaki bir "Paralel Yapı"nın devrede olabileceÄŸini dile getirdi. Keza, Irak ve Åžam Ä°slam Devleti (IŞİD) ile Türkiye’de istikrarsızlık yaratmak isteyen bazı yabancı devletlerin istihbarat örgütlerinin de olayların çıkmasında rol alabilecekleri vurgulayarak, daha soÄŸukkanlı bir noktadan durumu analiz etmeye çalıştı.

Sonuç olarak, Cizre’de 27 Aralık’ta meydana gelen hadiselerde, 3 kiÅŸi hayatını kaybetti, pek çok kiÅŸi yaralandı. Çok sayıda ev ve iÅŸyeri tahrip edilerek Şırnak’a baÄŸlı ilçede, 1992 Newroz Katliamı’nı hatırlatan tipik bir iç savaÅŸ sonrası görüntüsü ortaya çıktı.

Cizre’nin gösterdikleri

PKK’nın, bölgedeki diÄŸer Kürt siyasi yapılarının BaÅŸbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından ziyaret edilmesi karşısında gösterdiÄŸi tepkinin, bu aÅŸamada çok dikkate deÄŸer olduÄŸunu belirtmeliyiz. PKK’nın, kuruluÅŸundan itibaren nasıl tekçi bir siyasi anlayışla hareket ettiÄŸini; kendisi dışındaki siyasi yapılarla temas edilmesine bile tahammül edememe tavrını, demokrasi söylemini her kelimenin arkasına eklediÄŸi bir sıfat haline dönüÅŸtürmesine raÄŸmen, hiç deÄŸiÅŸtirmediÄŸini açıkça görmekteyiz. PKK, bu anlayışını, satır aralarında dahi olsa, olayların geliÅŸimindeki sebeplerden biri gibi yansıtıyor. Ki böylesi bir yansıtmanın altının, baÅŸka bir arka planın daha ortaya çıkması açısından, kuvvetle çizilmeyi gerektirdiÄŸini söylemeliyiz.

PKK/KCK/HDP (Halkların Demokratik Partisi) çevresi, yukarıda bazılarını alıntıladığımız açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla, olayı bir yandan provokasyon ÅŸeklinde nitelendirirken -tabii iÅŸin provokasyon kısmını kendi dışındaki birilerine havale ederken- bir yandan da hükümeti ve Hüda-Par’ı suçladı. Genelde kendisine dönük hiçbir eleÅŸtirel yaklaşımda bulunmadığı gibi, mevcut konumlarının, böylesi olaylar karşısında meÅŸruiyet çizgisinde olduÄŸunu savundu. Elbette, Hüda-Par’ın geçmiÅŸine bakıldığında öncelikle Hizbullah çaÄŸrışımı ve 90’lı yıllardaki pek çok kirli hadise akla geliyor. Fakat bu yapının geçmiÅŸinin kirli olması gerçeÄŸi, gerek örgüt içi "temizlik" ve infazları gerekse çevresinde yarattığı terörle PKK’nın geçmiÅŸinin temiz olduÄŸu anlamına gelmiyor ÅŸüphesiz.

Hükümet ve HDP’nin tavrı

Cizre’ye hükümet cephesinden bakıldığında, PKK ve çevresinin samimiyetini sorgulamanın yoÄŸunlaÅŸtığı görülüyor. PKK, hükümet tarafından, Çözüm Süreci’ne yeterli destek vermemek ve provokasyonlara karşı duyarlı davranmamakla suçlanıyor. "Hükümetin yaygın biçimde ifade ettiÄŸi provokasyon teÅŸhisi, Cizre’deki olayların geliÅŸimini açıklamak için gerçekten yeterli bir teÅŸhis midir?" Bu sorunun biraz üzerinde durmalı ve tartışmalıyız.

Aslında epey zamandır, bölgede, herkesin gözleri önünde yaÅŸanan ve bu türden geliÅŸmelere oldukça uygun bir atmosfer oluÅŸturulmuÅŸtu. Birkaç yıl öncesinin "taÅŸ atan çocukları" ÅŸimdi genç birer militan olmuÅŸlardı ve çocukluklarından bu güne, kendileri için pek de güzel ÅŸeyler hayal edebilecekleri bir dünya görmemiÅŸlerdi. En son 6-8 Ekim 2014’teki gibi Kobani’de yaÅŸananlar, önceki aylarda da haÅŸhaÅŸ imhası, kalekol inÅŸaatı, ana dilde eÄŸitim vb. gerekçeler birer eylem nedeni olurdu. Bazen de geçmiÅŸte yaÅŸanmış bir olayın anılması veya kutlanması bahaneleriyle hemen her gün yol kesme, kepenk kapama, cenaze törenleri ve ÅŸehit anmaları gibi süreklilik arz eden bir eylemlilik hali bölgede hep yaÅŸanmaktaydı.

Ne 6-8 Ekim ne 27 Aralık ne de diÄŸer benzeri hadiseler, bir provokasyon veya anlık verilen kararlarla ortaya çıkmıştır. EÄŸer bir ÅŸehrin belli baÅŸlı yolları ve sokaklarında, herkesin gözü önünde günler öncesinden hendekler kazılarak adeta bir barikat savaşı hazırlığı yapılmışsa, bunu IŞİD veya "Paralel Güçler" provokasyonu diye yorumlamak doÄŸru olmaz. Hazırlığı önceden yapılarak sahneye konulmuÅŸ bir çatışmayı sadece provokasyon olarak deÄŸerlendirmek yetersiz bir yaklaşımdır.

Özellikle HDP ve Kandil’den kimi sorumluların, sık sık açıklamalar yaparak birtakım ÅŸartlar ileri sürmeleri, hükümete süreler vermeleri, Çözüm Süreci’nin sona erdirileceÄŸine yönelik suçlayıcı ve tehditkâr bir dil kullanmaları, inÅŸa edilmeye çalışılan süreçte yer alan hedeflerin gerçekleÅŸebilmesine dair inançları etkisizleÅŸtiriyor ve sokaktaki gerilimi tetikliyor. Örgüte yakın medya organlarının adeta kampanya benzeri provokatif ve teÅŸvik edici yayınlarının da olaylardaki payı görmezden gelinemez. Ayrıca yaÅŸanan "eylemsizlik" sürecinin de kendilerinin bir lütfuymuÅŸ gibi sunulması da bir tepeden bakma yaklaşımıdır.

Olaylara seyirci kalan HDP ise daha etkin bir konum kazanma ÅŸansı olmadığı için Kandil veya Öcalan’dan gelecek yorumlar doÄŸrultusunda zaman kazanmayı tercih ediyor. Böylece tam bir inisiyatifsizlik veya kontrolsüzlük yaşıyor.

Çözüm Süreci’nin geleceÄŸi ve Öcalan etkisi

GeçmiÅŸte, çok kritik dönemlerde ortaya çıkan bazı olayların seyri, çoÄŸu zaman PKK ve Öcalan’ın kontrolü dışında sonuçlara yol açmıştı. 24 Mayıs 1993’te Bingöl’de silahsız 33 er öldürülmüÅŸtü. 14 Temmuz 2011’de ise Diyarbakır Silvan’daki bir saldırıda 14 asker hayatını kaybetmiÅŸti. Bu örneklerin ortak bir özelliÄŸi vardı. Kürt Sorunu’nun çözümü yönünde herhangi bir iyiye gidiÅŸ belirtisi ortaya çıktığında, bunun önünü kesmek isteyen bazı iç ve dış odaklar harekete geçer ve baÅŸarılı da olurlardı. PKK ise kontrolü veya talimatı dışında geliÅŸen bu tür sabotaj eylemlerini, kendisini de aÅŸan bir irade tarafından manipüle edilen karanlık eylemler olarak kabul etmek yerine, tıpkı devletin de hep yaptığı gibi, kendince bazı haklı nedenler yaratmak suretiyle savunma pozisyonuna geçerdi.

Çözüm Süreci’nin inandırıcı kılınması yönünde etkin ve gündelik hayatta hissedilir iyileÅŸtirici politikalar üretilmesi gerekiyor.

Ümit Fırat

Ne var ki, son dönemde, hem hükümet hem de meseleye çözüm arayan hemen bütün aktörler artık bu oyunun farkına vardılar. Bu tarz eylemlerden sonra "…Ne zaman bir ÅŸeyler iyiye gidiyorsa, birileri devreye girip provokasyonlarla veya sabotajlarla süreci baltalamaya çalışıyor..." mealinde yorum ve açıklamalar yapılıyor. Böylece eski oyun ve senaryoların artık geçerli olmadığı anlayışı yerleÅŸiyor. Bu baÄŸlamda, 9 Ocak 2013’te Paris’te 3 Kürt kadının bir suikastla öldürülmesi ve sonrasında sahneye konan birçok eylem de beklenen etkiyi göstermedi ve her ÅŸeyin tersyüz edilmesine olanak verilmedi.

Çözüm Süreci’nin inandırıcı kılınması yönünde etkin ve gündelik hayatta hissedilir iyileÅŸtirici politikalar üretilmesi gerekiyor. Kürt Sorunu’nun çözümü, ÅŸiddet ve çatışmanın sona erdirilmesi yönünde ciddi adımlar atılırken, baÅŸta gençler olmak üzere bölge insanına inandırıcı gelecek ve farklı baÅŸlıklarla ele alınacak giriÅŸimlere ihtiyaç duyuluyor. Bölgede her an patlamaya hazır duran öfkeli ve tepkili gençlerin gelecekte umutlu bir hayatları olacağına dair bir inanca sahip olmalarının yolları bulunmalı. Onların yaÅŸamlarında derin izler bırakmış ve zihinlerinden atamadıkları travmalardan kurtulmaları için alternatif politika ve programlar geliÅŸtirilmesi ÅŸart.

Keza hep önerdiÄŸimiz gibi, Abdullah Öcalan’ın, örgütü üzerindeki kontrolü ve etkinliÄŸini artırabilmesi ve bunun daha hissedilir kılınması yönünde bazı imkânlara kavuÅŸması saÄŸlanmalı. Böylece, örgüt içerisinde her kafadan bir yorum çıkmasının önüne geçilip Çözüm Süreci’nin daha hızlı yol alması saÄŸlanabilir.

Ümit Fırat, yazar ve yorumcu. Ankara Ä°ktisadi ve Ticari Ä°limler Akademisi'nden mezun oldu. Dönemin etkin sol platformlarından Türkiye Ä°ÅŸçi Partisi (TÄ°P) ve Devrimci DoÄŸu Kültür Ocakları'na katıldı. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından dört yıl cezaevinde kaldı. Halkın Emek Partisi'nin (HEP) kuruluÅŸ çalışmalarına katıldı. 1994 yılında, iÅŸadamı Cem Boyner liderliÄŸinde oluÅŸturulan Yeni Demokrasi Hareketi'nin (YDH) kurucu ve yönetici kadrosunda yer aldı. BaÅŸta Kürt Sorunu olmak üzere Türkiye'nin iç ve dış siyasetine iliÅŸkin makaleleri çeÅŸitli medya organlarında yayımlanıyor.

Twitter'dan takip edin: @umitfirat45

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.