Sağlık
İşte Anayasa Mahkemesi'nin 'sezaryen' kararının gerekçesi
![](resimler/detay/92910.jpg?)
Gerekçede "Devletin, sağlığa aykırı gördüğü uygulamaları kısıtlamak suretiyle kişilerin yaşamlarını sağlıklı şekilde sürdürmelerini sağlamayı amaçlaması pozitif yükümlülüğün bir sonucudur" denildi.
Anayasa Mahkemesinin, doÄŸumun, tıbbi zorunluluk halinde sezaryenle yaptırılabileceÄŸine iliÅŸkin kanun hükmünün iptal istemini ret kararının gerekçesi Resmi Gazete'de yayımlandı.
CHP, 6354 sayılı SaÄŸlık Bakanlığı ve BaÄŸlı KuruluÅŸların TeÅŸkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde DeÄŸiÅŸiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı hükümlerinin iptali için Anayasa Mahkemesine baÅŸvurmuÅŸtu.
BaÅŸvuruyu esastan inceleyen Yüksek Mahkeme, 6354 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle 1593 sayılı umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 153. maddesine eklenen,"Gebe veya rahmindeki bebek için tıbbi zorunluluk bulunması halinde doÄŸum, sezaryen ameliyatı ile yaptırılabilir" ÅŸeklindeki fıkrayı Anayasa'ya uygun bulmuÅŸtu.
Kararın Resmi Gazete'de yayımlanan gerekçesinde, Anayasa'nın 56. maddesinde devlete, herkesin hayatını, beden ve ruh saÄŸlığı içinde sürdürmesini saÄŸlama ödevi verildiÄŸine iÅŸaret edildi.
Devletin bu görevlerin gereÄŸi olarak, kiÅŸilerin saÄŸlıklı ÅŸekilde yaÅŸam sürdürmelerini saÄŸlamak amacıyla gerekli gördüÄŸü yasal önlemleri almakla yükümlü olduÄŸu belirtilen kararda, "Devletin, saÄŸlığa aykırı gördüÄŸü uygulamaları kısıtlamak suretiyle kiÅŸilerin yaÅŸamlarını saÄŸlıklı ÅŸekilde sürdürmelerini saÄŸlamayı amaçlaması pozitif yükümlülüÄŸün bir sonucudur. Dava konusu kuralın da belirtilen yükümlülüÄŸün gereÄŸi olarak, kiÅŸilerin saÄŸlıklı yaÅŸam sürmeleri açısından tıbbi zorunlulukların esas alınmasını amaçladığı görülmektedir" denildi.
Anayasanın 17. maddesinde "Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kiÅŸinin vücut bütünlüÄŸüne dokunulamaz, rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz" hükmüne yer verildiÄŸi anımsatılan kararda, bu hükümle kiÅŸilerin kendi bedenleri üzerinde karar verme yetkisi olduÄŸunun istisna tanınarak vurgulandığı aktarıldı.
Devletin, pozitif yükümlülük olarak, yetki alanındaki tüm bireylerin yaÅŸam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diÄŸer bireylerin, gerekse kiÅŸinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüÄŸü bulunduÄŸu belirtilen kararda, ÅŸu deÄŸerlendirmelerde bulunuldu:
"KiÅŸinin saÄŸlığı ve beden bütünlüÄŸü üzerindeki tasarruf hakkı, gerek kendisi gerekse üçüncü kiÅŸilerin müdahalesi yönünden mutlak ve sınırsız deÄŸildir. Birey bedeni üzerinde tasarrufta bulunabilirse de bu tasarruf sınırlıdır ve bunun için baÅŸkasını da zorlayamaz. Üçüncü kiÅŸilerin kanunun cevaz vermediÄŸi tasarrufları, muhatabın rızasına dayansa da hukuka uygun deÄŸildir. Bunun saÄŸlık alanına yansıması hastanın, hekimin tıbben uygun görmediÄŸi tedaviye veya ameliyata zorlayamamasıdır. Aksi durumda hekimin hukuki hakları ve tıbbi etik kurallarının yanında hastanın tedavi hakkı da ihlal edilmiÅŸ olur.
Hekimin öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek, hastaları iyileÅŸtirmeye çalışarak, insanın yaÅŸamını ve saÄŸlığını korumaktır. Bunların yanında hastasının zarar görmemesi ve tedavinin olumlu sonuçlanması için, bilimsel tüm kuralları yerine getirmek, hastanın durumunu ivedi ÅŸekilde saptamak, mevcut durumun getirdiÄŸi önlemleri eksiksiz biçimde almak ve uygun tedaviyi ivedi ÅŸekilde belirleyip uygulamak zorundadır. Bu nedenle tedavi yönteminin belirlenmesi temel olarak hekimin görevidir. Bu seçimi yaparken bilimsel kanaatine görev belirleyeceÄŸi en güvenilir yolu seçmesi gerekir. Hekimin sahip olduÄŸu bu haklar, aynı zamanda hastanın özgürce bilimsel ve etik kararlar verebilen bir hekim tarafından tedavi edilme hakkının da yansımasıdır. Dolayısıyla tedavi yöntemini belirleyecek olan hekim, hasta tarafından bilimsel görüÅŸüne aykırı teÅŸhis ve tedaviye zorlanamaz."
Dava konusu kuralın, hekime tedaviye iliÅŸkin bilimsel görüÅŸünü ileri sürme ve uygulama konusunda yasal bir dayanak saÄŸladığı ifade edilen kararda, "Sezaryen ameliyatını saÄŸlık hizmetlerinden yararlanmaya engel olmayacak biçimde, tıp bilimine göre belirlenecek nedenlerle sınırlayan, bilimin gerekleri dışında herhangi bir yöntem dayatmayan dava konusu kuralın, kadının maddi ve manevi varlığını geliÅŸtirmeye engel olduÄŸu söylenemez" denildi.
Üyeler, Osman Paksüt, Zehra Ayla PerktaÅŸ, Engin Yıldırım ve Zühtü Arslan, bu görüÅŸe katılmayarak, karşı oy kullandı.
Öte yandan, öÄŸretim kurumlarında görev yapmayan profesör ve doçentlerinSaÄŸlık Bakanlığı hastanelerinde sözleÅŸmeli öÄŸretim üyesi olarak çalışmalarına imkan tanıyan düzenlemenin iptal istemi de reddedilmiÅŸti.
Kararın gerekçesinde, kural kapsamındaki öÄŸretim görevlileri ile SaÄŸlık Bakanlığı arasında kamu hukuku iliÅŸkisi olmadığı, karşılıklı irade ile gerçekleÅŸtirilen sözleÅŸmeye baÄŸlı özel hukuk iliÅŸkisi bulunduÄŸu anlatıldı.
Kararda, geliÅŸen koÅŸul ve durumlara göre sık sık deÄŸiÅŸik önlemler alma, bunları kaldırma ve süratli biçimde hareket etme zorunluluÄŸunun bulunduÄŸu alanlarda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniÄŸine iliÅŸkin hususları yürütmeye bırakmasının, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamayacağı belirtildi.
Hangi eÄŸitim ve araÅŸtırma hastanesinde hangi alanlarda hangi unvanda öÄŸretim üyesine ihtiyaç olacağının, bu ihtiyacın ne zaman doÄŸacağının önceden kanunla belirlenmesinin imkanı olmadığına iÅŸaret edilen kararda, bu kapsamda eÄŸitim verecek görevlinin belirlenmesinde idarenin takdir hakkının açık olduÄŸu vurgulandı.
Konuya iliÅŸkin temel ölçütlerin kanunla belirlendiÄŸi ifade edilen kararda, idareye kanunla tespiti mümkün olmayan teknik ve sınırlı bir alan bırakıldığından kuralda belirsizlik bulunduÄŸunun, dolayısıyla yasama yetkisinin devredildiÄŸinin söylenemeyeceÄŸi kaydedildi.
Henüz yorum yapılmamış.