Sosyal Medya

Kültür Sanat

Mevlâna ve Mevlevilik sadece 'Sema' değil manevi bir yoldur

Sema, Hz. Mevlâna’nın “insan-ı kâmil” olarak ulaştığı zirvedir. Bize düşen, Mevlâna’nın bu noktaya nasıl ulaştığını, hangi manevi bilgilerle kendinden geçip Sema ettiğini kavramaktır. Sadece Sema seyredip Mevlâna'yı anlamak mümkün değildir.



Mevlâna Celâleddin Rumi’nin vefat ettiÄŸi 17 Aralık haftasında düzenlenen 741. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri vesilesiyle Mevlevilik ve onun bir parçası olan Sema, kamuoyunun gündemine geldi. Burada öncelikle Sema’nın ne olduÄŸunu doÄŸru ÅŸekilde kavramak gerekiyor. Sema, Mevlâna’nın anlatımıyla, “EÅŸref-i mahlukât olan insanın tüm dünyalık istek ve arzularından sıyrılıp tüm hücrelerinde Yüce Yaradan’ı hissederek dönmesidir, Allah’ı zikirdir.” Aslında Sema, Hz. Mevlâna’dan önce de Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde var olan bir ritüeldi. Mevlâna ve Mevlevilik ile daha da anlam kazandı ve belli kurallara baÄŸlandı.

Sema, Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde var olan bir ritüeldi. Mevlâna ve Mevlevilik ile daha anlam kazandı ve belli kurallara baÄŸlandı. Zamanla, Osmanlı coÄŸrafyasındaki tüm Mevlevihanelerde icra edilen ve Mevlevi olanların mutlak öÄŸrenmesi gereken bir “zikir” haline geldi.

Nuri ÅžimÅŸekler

O dönemlerde, Mevlâna’nın ifadesiyle ‘Sema’nın ehliyetini elde eden’ yani manasını anlayabilen herkes Sema edebilirdi. Sema, yalnızca entelektüel kesime ait bir ritüel deÄŸildi. Zamanla Sema, Osmanlı coÄŸrafyasındaki tüm Mevlevihanelerde icra edilen ve Mevlevi olanların mutlak öÄŸrenmesi gereken bir “zikir” haline geldi.

Ancak 1950’lilerden itibaren, hele hele son 20-25 yıldır Sema, maalesef turistik ve görselden ibaren bir ÅŸölen havasına girdi. Tabii ki talep olunca, insanların Sema’dan anlamsal olmasa bile görsel ve iÅŸitsel bir zevk almasıyla arz da çoÄŸaldı. Fuar açılışlarından düÄŸünlere, yaz gecesi eÄŸlencelerinden konserlere kadar olur olmaz yerlerde, üstelik eksik ve yanlış ÅŸekilde Sema icra edilmeye baÅŸlandı. Semazenlik maalesef bir meslek, bir tür para kazanma aracı olarak görülmeye baÅŸlandı. Dini bir ritüel olan Sema, turistik ve seyirlik bir unsura dönüÅŸürken içindeki anlam boÅŸaltıldı.

Mevlâna Sema’ya hapsedilmemeli

Bugün gelinen noktada, Hz. Mevlâna’yı Sema’ya hapseden, onu sadece Sema’dan ibaret gören bir algı ortaya çıktı. Lakin bu yanlış bir yaklaşımıdır. Sema, Hz. Mevlâna’nın “insan-ı kâmil” olarak ulaÅŸtığı zirvedir. Bize düÅŸen, Mevlâna’nın bu noktaya nasıl ulaÅŸtığını, hangi manevi bilgilerle kendinden geçip manevi ÅŸekilde sarhoÅŸ olarak Sema ettiÄŸini kavramaktır. Sadece Sema seyrederek Mevlâna'yı anlamak mümkün deÄŸildir. Zira böyle davranmak, bir romanın son sayfasını okumaya benzer. Belki sonucu öÄŸrenirsiniz, ama romandaki olaylardan haberdar olmazsınız. “Kim bir kitabı tam okumadan anlayabilir ki?”

Dolayısıyla Hz. Mevlâna’nın eserlerini okuyup istifade edebilmek, kendi eksikliÄŸimizi onun mesajları üzerinden kavramak ve bunun telafisi yoluna gitmek en doÄŸrusudur. Mevlâna’yı yalnızca Sema ile anlamaya çalışmamız, temel gıdalar yerine bisküvi, çikolata gibi tadı güzel ancak insanı doyurmayan gıdalarla beslenmekten farksızdır. Bisküvi ve çikolata önceleri insana lezzet gibi gelebilir ama bizi doyurmadığı gibi eÄŸer alışkanlığa dönüÅŸürse hastalıklara bile yol açabilir.

Sema ritüelinin popülerleÅŸmesi, bazıları tarafından, Mevlâna’nın verdiÄŸi mesajı daha geniÅŸ kitlelere ulaÅŸtırmak açısından olumlu bir unsur olarak deÄŸerlendiriliyor. Sema eÄŸer popüler kültürün parçası haline gelmeseydi, Mevlana düÅŸüncesinin bu kadar yaygın kabul göremeyebileceÄŸi öne sürülüyor. Bu yaklaşımda kısmen bir haklılık payı bulunabilir. Sema’dan etkilenerek Mevlâna okumalarına baÅŸlamak mümkündür. Ama bu etkilenme Sema ile kalıp ileriye gitmezse, Mevlâna’yı okuyup gerçekten anlama çabalarına dönüÅŸmezse, yukarıda deÄŸindiÄŸim gibi yalnızca lezzetli ama doyurmayan gıdalarla beslenmiÅŸ oluruz. Maalesef günümüzde bu durum daha yaygın.

Tabi bu arada ÅŸunu da üzerine basarak belirtmek isterim. “Sema ilgi görüyor, herkesin hoÅŸuna gidiyor, o halde biz Sema gösterilerini çoÄŸaltalım, yaygınlaÅŸtıralım.” gibi bir anlayış yanlıştır. Çünkü talep çoÄŸalınca arzın kalitesi düÅŸebilir. Sema’nın belli usul ve kaideleri vardır. Sema, söz konusu usul ve kaidelere tam anlamıyla riayet edilerek icra edilmelidir. Oysa ÅŸimdilerde, tam olarak Sema eÄŸitimini tamamlamamış, gerekli izni almamış birkaç kiÅŸi, bakıyorsunuz büyük bir meydandaki dükkanın açılışında dönüyor. Onların dönüÅŸü esnasında fonda ilahiler çalıyor. Bu hatalı bir uygulamadır.

Sema için mutlaka Âyin-i Åžerif yani Sema için bestelenmiÅŸ musiki icra edilmelidir. Sema’nın tam olabilmesi için öncesinde Kurân-ı Kerim ve Nat-ı Mevlâna okunması, kudüm ve ney vuruÅŸ-sesleri, ardından üç tur Devr-i Veledi, Âyin-i Åžerif eÅŸliÄŸinde dört Selam Sema, tekrar Kurân-ı Kerim okunması, post duası edilmesive Gülbank çekilmesi gerekir. Elbette tüm bunlar icra edilse bile, bu iÅŸi yapanlar ehil deÄŸillerse ve bunları uygun bir mekanda gerçekleÅŸtirmiyorlarsa buna ‘Mukâbele-i Åžerif’ dediÄŸimiz Sema denmez.

Sema’nın belli usul ve kaideleri vardır. Bunlara riayet edilerek icra edilmeli. Åžimdilerde, Sema eÄŸitimini tamamlamamış, gerekli izni almamış kiÅŸiler, bir dükkanın açılışında dönüyorlar. Onların dönüÅŸü esnasında fonda ilahiler çalıyor. Bu hatalı bir uygulamadır.

Nuri ÅžimÅŸekler

Sema gösterilerinin ruhuna uygun biçimde yapılmasını saÄŸlamak, Mevlâna ve MevleviliÄŸin bir tüketim unsuruna dönüÅŸmesini önlemek mümkün müdür? Yoksa kapitalizmin geldiÄŸi noktada, bu artık kaçınılmaz ÅŸekilde kabullenilmesi gereken bir gerçek midir? Bu cam alıcı sorular önümüzde duruyor.

Evet, bugün kapitalizm vaktimizi, aklımız, bedenimizi, deÄŸer yargılarımızı ele geçirmiÅŸ durumda maalesef. Ama unutmayalım ki ruhumuz yerinde duruyor. Ä°ÅŸte bizler de eÄŸer ruhumuzla, ruh aklımızla düÅŸünebilirsek kapitalizmi yenebilir, insani deÄŸerlerimize dönebiliriz. Zaten Mevlâna’nın eserlerinde vurguladığı nokta, tam da budur. Aslında Sema’yı koruyup gelecek kuÅŸaklara doÄŸru biçimde iletecek olanlar, bu iÅŸin geleneÄŸinden gelen kiÅŸiler olacak.

Mevlevi kültürü, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın baÅŸvurusu üzerine 2005 yılında UNESCO (BirleÅŸmiÅŸ Milletler EÄŸitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tarafından tescil edilerek Somut Olmayan Dünya Kültürel Miras Listesi’ne eklendi. Bu çerçevede, Kültür Bakanlığı’nın UNESCO dosyasını hazırlayan Uluslararası Mevlâna Vakfı, Mevlâna’nın soyu ve Mevlevilik geleneÄŸinden gelenler ile akademisyenlerden oluÅŸan bir üst kurul oluÅŸturup çalışmalar yaparak kısmen bu dejenerasyonun önüne geçmeye çalıştı. 2008 yılında da dönemin Kültür Bakanı ErtuÄŸrul Günay’ın imzasıyla bir genelde yayınlayarak Sema’nın nasıl, nerede ve kimler tarafından yapılabileceÄŸi maddeler halinde yazıya döküldü.

Her ne kadar eskiye nazaran hayli azaldıysa da maalesef aslına uygun olmayan bu üzücü Sema gösterileri hâlâ devam ediyor. Bu sorunun kesin ÅŸekilde önüne geçilmesinin yolu, nasıl somut kültürel mirası koruma kanunu varsa, somut olmayan kültürel deÄŸerlerimizle ilgili de bir kanun yapılmasından geçiyor. Bu konuda hükümetimiz tarafından yapılan çalışmalarda belli bir aÅŸamaya gelinmesi çok umut verici.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.