Sosyal Medya

Dünya

21. yüzyılın 'İslam Ortaçağı' olma tehlikesi

İnternette Türkçe "İslam dünyasının bilime katkısı" veya İngilizce "Contributions of Islamic culture to world scholarship" diye arama yaptığınızda, karşınıza Ortaçağ İslam dünyasının bilime katkıları çıkıyor. Bu noktada İslam dünyası zaten bir Ortaçağ yaşıyor.



Sabık CumhurbaÅŸkanımız Abdullah Gül, ilk olarak 16 AÄŸustos 2012 tarihinde Mekke'de düzenlenen Ä°slam Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı (Ä°Ä°T) Zirvesi sırasında, ardından 2013 yılındaki bir baÅŸka konuÅŸmasında, Avrupa'nın yüzyıllar önce tecrübe ettiÄŸi "OrtaçaÄŸ Karanlığı"nın bir benzerinin günümüzde Ä°slam dünyasında yaÅŸanabileceÄŸi uyarısında bulunmuÅŸtu. Gül, Amerikalı siyaset kuramcısı Samuel Huntington'ın (1927-2008) geliÅŸtirdiÄŸi "medeniyetler çatışması" tezinin içeriÄŸine benzer ÅŸekilde, Ä°slam dünyasının medeniyet-içi çatışmaya sürüklenebileceÄŸi ve "Ä°slam Ortaçağı"na girilebileceÄŸine iÅŸaret etmiÅŸti.

Aydınlık Müslüman Ortaçağı sırasındaki en güzel birlikte yaÅŸam örneklerinden Endülüs'ün, 1492'de Katoliklerce geri alınması (Reconquesta) sonrası bu niteliÄŸinin nasıl bitirildiÄŸini biliyoruz. Aynısı, Haçlılar Kudüs'ü 1099'da Müslümanlardan aldığında da yaÅŸanmıştı. 

Cengiz Tomar

Ä°lk ve orta öÄŸrenimimiz esnasında bizlere "OrtaçaÄŸ Karanlığı" diye bir kavram öÄŸretmiÅŸlerdi. OrtaçaÄŸ'da her ÅŸey kötüydü. Avrupa-merkezli, çizgisel ve aydınlanmacı tarih tezine göre kilise hegemonyası, engizisyon mahkemeleri, cadı avları, kitapların yakılması, bilim adamlarının susturulması gibi temel kavramlar çerçevesinde, OrtaçaÄŸ adeta zifiri karanlıktı. Nihayet önce Rönesans ve Reform hareketleri, ardından Aydınlanma ile beraber bu karanlıklar çağından kurtulmuÅŸtuk. Bize öÄŸretilenler böyleydi.

Hangi OrtaçaÄŸ?

Daha sonrasında "Karanlık OrtaçaÄŸ"ın aslında Avrupa için geçerli olduÄŸunu; Ä°slam dünyasının en parlak yıllarının Avrupa Ortaçağı ile aynı döneme denk geldiÄŸini öÄŸrendik. Abbasiler (750-1258) devrinin, özellikle 9. yüzyılın Ä°slam'ın altın çağı olduÄŸunu; Ä°slam topraklarında yer alan dönemin metropolleri BaÄŸdat, Kudüs, Fustat, Ä°skenderiye ve Åžam ile Ä°spanya'daki Endülüs’ün ÅŸehirlerinde Müslüman yönetimi altında Hristiyanlar, Yahudiler ve diÄŸer din mensuplarının barış içinde birarada yaÅŸayabildiÄŸini gördük.

Haçlı Seferleri (1095-1272) ile OrtadoÄŸu'ya gelen Avrupalıların, medeniyet açısından Müslümanların ne kadar gerisinde olduÄŸunu anladık. Batı'da bilim adamlarının keÅŸiflerinden dolayı iÅŸkence gördüÄŸü, katledildiÄŸi ve kitaplarının yakıldığı bir dönemde, DoÄŸu'da çok farklı bir tablo vardı.

Ä°bn Sina, Harezmi, Biruni, Ä°bnü'l Heysem, Cabir Ä°bn Hayyan ve Râzi gibi ilim adamları fen bilimleri, matematik ve tıp alanlarında harikalar yaratıyorlardı. Kindi, Farâbi, Ä°bn Bacce, Ä°bn RüÅŸd ve Sühreverdi gibi filozoflar da Ä°slam dünyasında bugün dahi ele alınmayan yaratılış, ilk hareket, Allah’ın sıfatları gibi netameli konuları tartışabiliyorlardı.

Nitekim internet arama motorlarına Türkçe "Ä°slam dünyasının bilime katkısı" (veya Ä°ngilizce "Contributions of Islamic culture to world scholarship") ifadelerini girdiÄŸinizde, karşınıza çoÄŸunlukla OrtaçaÄŸ Ä°slam dünyasının bilime katkılarına dair bilgiler çıkıyor. Maalesef Ä°slam dünyası, günümüzde bilime katkı açısından zaten bir OrtaçaÄŸ yaşıyor.

Akademik atıfları tarayan Web of Science sitesinin verilerine göre 8 milyonluk Ä°srail, neredeyse 1,5 milyarlık Ä°slam dünyası kadar bilimsel yayın yapıyor ve bütün Ä°slam dünyasından daha fazla bilimsel atıf alıyor.

"Parlak ya da Aydınlık Müslüman Ortaçağı" sırasındaki en güzel birlikte yaÅŸam örneklerinden Endülüs'ün, 1492'de Katolikler tarafından geri alınması (Reconquesta) sonrası bu niteliÄŸinin nasıl bitirildiÄŸini hepimiz biliyoruz. Aynısı, Haçlılar Kudüs'ü 1099'da Müslümanlardan aldığında da yaÅŸanmıştı. Åžehirdeki bütün Müslümanlar ve Yahudiler ya öldürülmüÅŸ ya da sürülmüÅŸlerdi. Kudüs'ün sakinleri olan DoÄŸu Hristiyanları dahi Haçlılar tarafından ikinci sınıf kabul edilmiÅŸti.

Selahaddin Eyyubi 1187'de Kudüs'ü yeniden fethettiÄŸinde, Müslümanların yanı sıra Yahudiler de ÅŸehre dönebilmiÅŸti. Türk tarihi açısından ise OrtaçaÄŸ'da Selçuklular, YeniçaÄŸ'da Osmanlılar muhteÅŸem bir medeniyet kurmuÅŸlardı. Müslümanlar ve diÄŸerleri, Osmanlı Barışı (Pax-Ottomana) altında huzur içinde yaÅŸayabilmiÅŸlerdi.

Ä°slam dünyasının hali pür melali

Peki, ama 21. yüzyıl baÅŸlarında Ä°slam dünyasının en parlak hikâyelerinden birini yazan Türkiye'nin, üstelik muhafazakar bir ÅŸahsiyet olan 11. CumhurbaÅŸkanı, neden "Ä°slam Ortaçağı" tehlikesinden söz etmeye ihtiyaç duydu?

Batı'da Huntington'ın "medeniyetler çatışması" teziyle zirveye ulaÅŸan, iki önemli Ä°slam Ortaçağı uzmanı Bernard Lewis ve Daniel Pipes'ın teorileriyle devam eden, neo-conlar (yeni-muhafazakarlar) adı verilen kadroların Ä°slam dünyasındaki uygulamaları sayesinde oluÅŸumuna büyük katkıda bulundukları "medeniyet-içi çatışma" ya da "Ä°slam Ortaçağı" kavramları, Türkiye Cumhuriyeti CumhurbaÅŸkanı'nın jargonuna nasıl girebildi?

Ä°ronik bir biçimde Ä°stanbul'un 1453'te fethiyle Batı'daki "Karanlık Ortaçağı" kapatmakla övünen biz Müslümanlar, acaba 21. yüzyılda kendi Ortaçağımıza mı giriyoruz? Bu kritik soruyu cevaplandırabilmek için son 30 yılda Ä°slam dünyasında meydana gelen geliÅŸmelere kısaca göz atmak yeterli olabilir.

Türkiye ve Ä°ran haricinde 20. yüzyılı sömürgeci yönetimler altında geçiren Müslüman ülkelerde eÄŸitim ve bilimin çok geride kaldığı dikkat çekiyor. Bırakın bilimi, bu ülkelerin okuma-yazma oranlarını incelediÄŸimizde dahi durumun iyi olmadığı hemen anlaşılıyor.

Türkiye ve Ä°ran haricinde 20. yüzyılı sömürgeci yönetimler altında geçiren Müslüman ülkelerde eÄŸitim ve bilimin çok geride kaldığı dikkati çekiyor. Bırakın bilimi, bu ülkelerin okuma-yazma oranlarını incelediÄŸimizde dahi durumun iyi olmadığı anlaşılıyor.

Cengiz Tomar

Pakistanlı Müslüman bir akademisyen ve yazar olan Farrukh Saleem'in altını çizdiÄŸine göre, Ä°slam dünyasında ortalama okuma-yazma oranı yüzde 40'larda. Okuma-yazma bilenlerin de yalnızca yüzde 50’si ilkokulu bitirebilmiÅŸ. Müslüman ülkeler, toplam Gayrı Safi Milli Hasıla (GSMH) rakamlarının ancak yüzde 0,2’sini AraÅŸtırma-GeliÅŸtirme (AR-GE) bütçesine ayırırken, Hristiyan dünyasında oran yüzde 5 civarında.

Yemen, yüzde 50 okuma-yazma oranına ve 1500 dolar kiÅŸi başına yıllık gelire sahip. Afganistan'da okuma-yazma bilenlerin oranı yüzde 14, kiÅŸi başına düÅŸen yıllık gelir ise 1000 dolar seviyesinde. Ülke, 30 milyondan fazla eÄŸitimsiz ve yoksul bir genç nüfusa sahip. Bu yapısıyla 2001 öncesinde El Kaide örgütünün üssü olmak için mükemmel ÅŸartlar taşıyan Afganistan'ın Bamyan bölgesindeki yüzlerce yıllık Buda heykelleri 2001'de tahrip edildi.

Enteresan bir ÅŸekilde ismi Taliban (öÄŸrenciler, ilim talep edenler) olan bir grup, Ä°slam öncesi Cahiliyye çağında olduÄŸu gibi, kadınların hayat hakları ve tahsillerini engellemek için elinden geleni ardına koymuyor. Buna bir de 11 Eylül olaylarını ekleyelim.

Bunlar, Ä°slam dünyasından yalnızca birkaç örnek; ÅŸartları çok daha kötü ülkeler de mevcut. Müslümanlar ÅŸu sıralar etnik, dini ve mezhebi sebeplerle birbirlerini, tıpkı Cahiliye dönemindeki gibi, gaddarca yöntemlerle boÄŸazlamakla meÅŸguller. OrtaçaÄŸ’ın son taÅŸeronları ise Irak ve Åžam Ä°slam Devleti (IŞİD), Boko Haram ve Åžebab örgütleri…

Katoliklerin ruhani önderi Papa Franciscus'un 29-30 Kasım 2014'teki Ä°stanbul ziyareti esnasında Fener Rum Ortodoks PatriÄŸi Bartholomeos ile beraber verdiÄŸi birleÅŸme mesajları karşısında Müslümanlar, 21. yüzyılda Sünni, Åžii, Selefi gibi ayrımlarla birbirlerini katlediyorlar.

Sadece birkaçını sunduÄŸumuz bu örneklere bakarsanız, durum pek iç açıcı görünmüyor. Yine de Ä°slam dünyası olarak mevcudu teÅŸhis edip gerekli önlemleri hemen alabilirsek bir ÅŸeyler yapabiliriz. EÄŸitime, bilime ve AR-GE’ye gerekli önemi verebilirsek, bu olumsuz durumdan kurtulabiliriz.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.