Güncel
'Yeniden dindar bir kimlik inşası için üst baş meselesini bırakıp ruhları onarmaya, ihtiyacımız var'
Dindar gençlerin kapitalist yaşam tarzını eleştiren Ayşe Böhürler: Yeniden dindar bir kimlik inşası için hayata anlam katmaya ihtiyacımız var
AyÅŸe Böhürler, Diyanet Dergisi'ndeki yazısında, dindar kesimin deÄŸiÅŸen hayat tarzını eleÅŸtirdi. Artık stil, yaÅŸam tarzı gibi kapitalist dünyanın etkisinde olan tesettürden ve Hristiyan sembollerle ÅŸekillenmiÅŸ tüketim nesnelerinin Müslüman yaÅŸam tarzlarına girmesinden bahseden Böhürler, "'Felsefesi olmayanın dinî yaÅŸantısı da olamaz' gerçeÄŸi ile ne zaman yüzleÅŸiriz bilmiyorum" dedi.
Böhürler'in Diyanet Dergisi'nde "Dindarlaşıyoruz Derken UzlaÅŸmaz ÇeliÅŸkilerimiz" baÅŸlığıyla yayımlanan (Kasım 2014) yazısı ÅŸöyle:
Bir zamanlar
Bizim nesil için başını örtmek zor bir karardı. Böyle bir kararın; o zamanki toplumun ön kabullerine zıt bir kuralı yerine getirmek dışında zorlukları vardı.
Nasıl örtecektik başımızı? Ne giyecektik, nereden bulacaktık tesettüre uygun kıyafetleri? Hem dinî kurallara hem de zevkinize uygun kıyafet bulmak zordu. Örtünme kararı ile birlikte derme çatma bir giyim hâline alışmanız gerekiyordu. Belki de bu nedenlerle o yıllarda örtünme tarzı fazlasıyla kiÅŸiseldi. Tasarlanmış ve üretilmiÅŸ tesettür kıyafetleri henüz ortalarda yoktu.
DiÄŸer taraftan da o yıllarda zaten; modernizme, kapitalizme, Batı hayat tarzının bizi kuÅŸatmasına karşı olmak, dindar kimliÄŸimizin özünü oluÅŸturuyordu.
Modaya ve de külliyen tüketim toplumuna, konfor sahibi olma çabasına karşıydık. Robadan bol elbiselerle, büyük baÅŸ örtüleri kullanmak muteber bir ÅŸeydi. Estetik beÄŸenilerimizi rafa kaldırarak ya da en asgaride tutarak örtündüÄŸümüz yıllardı. Sadece örtünme biçimlerimiz deÄŸil hayatlarımız da böyleydi. Evlere halı-koltuk-yatak odaları falan alınmazdı. Hz. Fatıma’nın çeyizi, Hz. AyÅŸe’nin hayatı gibi konular gündemimizi daha çok meÅŸgul ederdi.
Çok şıksınız!
Bu ifade o yıllarda iltifat deÄŸil, hakaret içeren bir kavramdı. Yeterince dindar olmamayı çaÄŸrıştırırdı. Şık olmak ne demekti? Modernizm, kapitalizm, moda endüstrisi… Analizler bu sözün arkasından bir araba laf olarak önümüze düÅŸerdi. “Anti şık” olmayı dindarlığımızın bir parçası olarak görüyorduk. Başımızı örtmek ile birlikte gelen bagaj: Sade bir hayat+az eÅŸya+konfor talep etmemek+bol yardımlaÅŸma+idealizmdi. O yıllarda mütedeyyin kesim dinî kimliÄŸini korumanın yanı sıra, tedirginlik ve kompleks taşımayan özgüvenli bir dinî kimlik oluÅŸturmanın mücadelesinin içindeydi.
Hayat tarzı
Statü kaygısı da arzusu da o yıllarda henüz güçlenmemiÅŸti. Toplum bizi onaylasın diye bir dert yoktu. Cahiliye toplumundan bu beklenmezdi. “Hayat tarzı” kavramı gündemimize girmemiÅŸti. Zira bu “tarz” meselesi kapitalizmin tuzağı deÄŸil miydi? “Style” kavramını külliyen reddediyorduk. Yeni evlenen arkadaÅŸlarımızın eÅŸyasız, düÄŸünsüz, giysisiz, takısız (yokluktan deÄŸil, ilkesel olarak) gelin gidiÅŸlerine isyan eden annelere “Allah böyle sadelik emrediyor, biz de ona uygun yaÅŸayacağız” derdik.
YaÅŸantımız; dinî kuralların yanı sıra içinde modernizm ve kapitalizm eleÅŸtirisini barındıran bir felsefeyi taşıyordu. Tarihi, siyaseti, kuramları içeren kitapları okuyup tartışmalar yapma önceliÄŸimizin de bu süreçlerde payı büyük.
Bunları; geçmiÅŸe bir övgü olarak yazmıyorum. DeÄŸiÅŸimin boyutlarını idrak etmek için geçmiÅŸe bir projeksiyon tutmanın önemine inanıyorum. Nereden nereye derken ölçütüm para ve konfor ya da giyinmek ve kuÅŸanmaktan ziyade eÅŸyaya bakış.
Åžimdiki zamanlar
Aradan çok zaman geçti. Bir asır deÄŸil elbette. Ancak dünyanın belki de en hızla deÄŸiÅŸen zaman diliminde mütedeyyin kesim de deÄŸiÅŸti. Örtünenler çoÄŸaldı, “style” örtünmeyle ilgili temel kavramlarımızdan biri hâline geldi. Artık hepimizin bir ‘hayat tarzı’ var. Evimizden bahçemize, giysilerimizden ibadet mekânlarımıza, dinî kurallara uygun yaÅŸayalım derken bir anda kendimizi tasarımcıların, üreticilerin, modanın kısaca “style” üreten her ÅŸeyin ve en özetiyle kapitalizmin diÅŸlilerinin içinde buluverdik. “Ah çok şıksınız” sözü artık bir iltifat.
Çünkü artık şıklık aynı zamanda bir statü sembolü!
Artık ‘din anlayışımız’ modernizm eleÅŸtirisi ya da kapitalizme karşı geliÅŸtirilen argümanlardan ÅŸekillenmiyor. Kendimizi kapitalist dünyanın bir parçası hissederken bir suç iÅŸliyormuÅŸ duygusu kaplamıyor artık benliÄŸimizi. Zengin sahabiler imdadımıza yetiÅŸiveriyor. Küreselden bireysele, sistem eleÅŸtirisine kapattık zihinlerimizi. Neyin doÄŸru olduÄŸu konusunda kafalarımız karışık.
Yaşam tarzımıza sızan Hristiyan sembolleri
DoÄŸru ve yanlışı tek bir açıdan bakarak tanımlayamayız. En doÄŸruyu ararken kiÅŸilere deÄŸil ilkelere bakmak gerekiyor. Bu nedenle bugün mütedeyyin kesimde görülen deÄŸiÅŸikliÄŸin sebepleri konuÅŸulurken, ekonomik imkânlardaki artışın ötesinde analizler yapılması gerekiyor.
Belki de geçmiÅŸteki anlayışımız /dünyadan vazgeçerek dindarlaÅŸma modeli / doÄŸru deÄŸildi. Ya da Ä°slam’a tamamen siyasal bir proje olarak bakmak.
Belki de bunların arasında bir orta yol bulmamız gerekiyor. DiÄŸer taraftan ise dindarlığın ameli kısmına odaklanarak, felsefesine bigane kalmanın sonuçlarına da bakmak gerekiyor. DiÄŸer taraftan dindar yaÅŸantımıza mikslediÄŸimiz âdetlerin kültürel dinî kodlarını da bilmek gerekiyor ki ortaya çıkan absürd hâlleri fark edelim.
Kapitalizmin; üretim-tüketim kısırdöngüsünün içine insanı hapseden felsefesini bilmezsek, neye niçin karşı olmamız gerektiÄŸinin farkında olamayız. Bize sunulan içeriklerin bizi dönüÅŸtüreceÄŸi biçimleri göremeyiz.
Mesele tüketmenin ötesinde bu dünyanın temsil ettiÄŸi ve ruhumuza sızan semboller. Burada sınırı nerede ve hangi ilke ile koyacağız. Hristiyan dünyasına ait sembollerle ve kültürle ÅŸekillenmiÅŸ tüketim nesnelerini bir Müslüman olarak hayatımıza sokarken çeliÅŸkilere hiç kafa yormayacak mıyız?
Absürd 'party'
Katar’da bulunduÄŸum zamanlardan birisinde Sevgililer Günü’ne denk gelmiÅŸtim. Yerlere kadar siyahlar giymiÅŸ, peçeli kadınların eÅŸleriyle mumlar, güller dolu masalarda Arapça çalan St. Valentine müzikleri eÅŸliÄŸinde kutlama yapması bir Müslümanın absürd anları olarak zihnimde yer etmiÅŸti.
Geçenlerde örtülü bir genç hanımın, Ä°slami kesimde baby shower partileri yaptığını, bunun için bir site açtığını söylemesi de bana aynı çaÄŸrışımı yaptı.
“MüÅŸterin var mı bari” diye sorduÄŸumda iyi para kazandığını söyledi. “Nasıl yani, bebek mevlidi mi” derken, “Öyle bir ÅŸey iÅŸte” diyerek konsept tasarımlarını anlatmaya giriÅŸti: Baby shower, doÄŸumdan bir iki ay önce konseptli parti olarak hazırlanıyormuÅŸ. Bizim evlerde güzel bir gelenek olarak yaÅŸattığımız bebek mevlitleri ise artık düÄŸün salonlarında, büyük organizasyonlarla âdeta annenin ikinci bir düÄŸünü gibi gerçekleÅŸiyormuÅŸ. Bir ‘party’ havasında yani.
Üzerinde Kâbe ya da cami resimli doÄŸum günü pastaları, sosyetik umre turları, lüks ve israf içinde dinî ÅŸova dönüÅŸen Ä°slami hayatlara artan ekonomik refah deÄŸil, sığlaÅŸan din algısı üzerinden bakmak gerekiyor.
Ya da her geçen gün sayıları artan Instagram hesaplarında baÅŸ örtülü kıyafetlerle kombin denemeleri yapıp bunu takipçileri ile paylaÅŸan genç hanımlar.
Hafızlık bitirirken ‘party’ yapmak mesela! Üzerinde Kur’an-ı Kerim’in ilk iki sayfasının olduÄŸu pastaları yapan pastaneler bu yeni ‘concept’i üretime sokmuÅŸlar bile. Hayır davetleri de artık bir ‘party’ havasında geçiyor. Bu davetler vesilesiyle giysiler ya da kırmızı tabanlı ayakkabılar, hayır gündeminden daha fazla konuÅŸuluyor. Tesettür defileleri ise hayır davetlerini daha bir cazip kılıyormuÅŸ!!!
Tabii ki tüm ‘party’lerin mutlaka fotoÄŸraflanması ve paylaşımı gerekiyor. Ä°ÅŸte bakın biz buradaydık “Elhamdülillah hayır da yaptık!”
"Rabbim sana ÅŸükürler olsun" hashtag’iyle paylaşılan umre ziyaretleri ise ayrı bir konu.
‘Good Bye Boys’ yazılı maskelerin takıldığı bekarlığa veda partileri yapmanın yanı sıra, parti kızlarının baÅŸ örtülerini takıp çektirdikleri fotoÄŸrafları ille de paylaÅŸmaları üzerine söylenecek söz kalmıyor.
Moda haftalarındaki defilelerde baÅŸ örtülü sayısının çokluÄŸu bir vaka iken bir de bununla övünülmesi ortaya çıkan ‘absürd’ hâlleri çok iyi ortaya koyuyor. DiÄŸerlerini böyle mekânlarda baÅŸ örtülü görmeye alıştırmanın gururu ve sevinci ise ayrı bir ‘çeliÅŸki ‘meselesi. “Bar”da bir baÅŸ örtülü görmeninyadırganacak bir tarafı olmamalı mı? Olmamalı mı?
Gösteri toplumuna odaklı çaÄŸa mütedeyyin kesimlerin ve gençlerin elbette bigane kalması mümkün deÄŸil. Ancak dindarlık da hayata bakış ve yaÅŸayış konusunda iki-üç ritüel dışında bir fark ortaya koyabilmek iddiası taşımalı.
Mesele giyim kuşam mı?
Bugünlerde mütedeyyin çevrelerden hangi genç kızla konuÅŸsam “moda tasarımcısı” olmak istediÄŸini söylüyor. Takip ettikleri ünlüler modacılar, rol modeller, oyuncular. Sohbette kıtlık çekilmiyor. Bilgi birikimi süper. Süper de biz Müslüman kimliÄŸi ile bunun neresindeyiz? Bu soruyu her sorduÄŸumda yüzüme uzaylı gibi bakanları görüp kendimi tarihin sayfalarına gömmek istiyorum. BaÅŸ örtüsüyle stil ikonu olmak isteyen ‘baÅŸ örtülüler’ uzaydan gelmedi.
Bu nedenle öz eleÅŸtiriye kendimizden baÅŸlamalıyız belki de. ‘Dini anlatmaya nereden baÅŸlamalı’ sorusunu sormamız gerekiyor.
Kendi kafamıza göre sevdiÄŸimiz kıssalardan bir kuple ile dinî eÄŸitim olmayacağını ne zaman görürüz?
“Felsefesi olmayanın dinî yaÅŸantısı da olamaz” gerçeÄŸi ile ne zaman yüzleÅŸiriz bilmiyorum.
Yeniden dindar bir kimlik inÅŸası için üst baÅŸ meselesini bırakıp ruhları onarmaya, hayata anlam katmaya ihtiyacımız var. Dışımızı imar ettik ama içimiz bomboÅŸ. Bugün örtünen bir kız çok güzel kıyafetler bulabiliyor. Hem tesettürlü hem şık. Bu da dinî o kadar cazip hâle getiriyor ki. Ama başımızı örttüÄŸümüzde sihirli bir deÄŸnek dokunmuyor. Burada Fatma Karabıyık BarbarasoÄŸlu’nun “Åžov ve Mahrem” kitabını tavsiye ederim. Sanırım ilk baskısının üzerinden bir 10 yıl geçti ancak hâlâ güncel ve bugüne dair önemli ÅŸeyler söylüyor.
21. yüzyılın dindarlık modeli ne olmalı?
DiÄŸer taraftan Ä°slam dünyasında; kadınların, eÄŸitim, çalışma hayatı ve toplumsal rollerinin artması ile birlikte dinî kurallara uygun giyim kuÅŸam tarzları oluÅŸturma süreçlerini de bir realite ve ihtiyaç olarak önemli buluyorum. Yaptığımız iÅŸler giysilerimizi de hayatımızı da ÅŸekillendiriyor. Bundan kaçmak da mümkün deÄŸil. Gençlerin giyinmeye iliÅŸkin arayışları, kendilerine stil oluÅŸturma çabaları da elbette takdire ÅŸayan. Endonezya’da yaÅŸayan bir Müslüman hanım elbete 21. yy insanı olarak kendine göre bir tarz oluÅŸturacak, Türkiye’de yaÅŸayan da. Burada kurallar koymak “O yanlış bu doÄŸru” kliÅŸeleri oluÅŸturmak ve bundan sonuç almayı beklemek de mümkün deÄŸil. Dindar olmanın tek bir kalıbı yok. Dışardan müdahele ile içerde deÄŸiÅŸim yapmak mümkün deÄŸil.
Elbette gençler kendilerine bizden farklı bir yaÅŸam kurgulayacaklar. Ancak Müslümanım diyorlarsa Ä°slam’ın felsefesini benimsemeleri gerekiyor. Bunu yapan ve burada mevzubahis etmediÄŸimiz çok genç olduÄŸunu da biliyorum. Bunları da ayrıca görmek. gerekiyor. Ataların dinini taklidi yasaklayan Ä°slam’ın müntesiplerinin de bu tuzaÄŸa düÅŸmemesi gerekiyor.
Semboller ile ‘yaÅŸam tarzı’, ‘style’, ‘dizayn’, ’tasarım’ gibi kavramlarla hayatımıza sızan kültürü tanımak farkındalık oluÅŸturmak gerekiyor. Burada bir farkındalık geliÅŸtirmeden yanlış ve doÄŸruyu anlatmak mümkün olmaz. Kimin nasıl örtündüÄŸü ya da örtünmediÄŸi üzerine kafa yormadan önce belki de yapmamız gereken bu! Ä°lkeleri ve fikri öne almaz, eylemlere odaklanırsak içeriÄŸi boÅŸ dindarlık ÅŸovları etrafımızı kuÅŸatacak…
Henüz yorum yapılmamış.