Sosyal Medya

Güncel

Mülteci olmayan anlamaz

Savaş mağduru Suriyeli çocuklar yalnızca ailelerini değil hislerini de kaybetti. Gülümseyen hallerinin arkasında derin acılar yaşayan miniklerin en büyük ihtiyacı moral. Sahada çalışma yürüten uzman psikologların dikkat çektiği bir husus, son günlerde sığınmacılara karşı oluşan olumsuz tutumu özetliyor: Mülteci olmayan, bu insanların yaşadıklarını anlayamıyor.



En az bir yakınının öldürülmesine ÅŸahit olmuÅŸ çocuklar için yaÅŸamaya devam etmek baÅŸlı başına bir mücadele istiyor. Savaşın ağır yükü bir yanda, ülkelerini terk edip bilmedikleri topraklara çocuklarıyla birlikte gelen anne-babalar da çaresiz. Ailelerin toplu halde travma yaÅŸadığı bu süreçte dışarıdan psikolojik destek almak kaçınılmaz oluyor.

Uluslararası Doktorlar BirliÄŸi (AID), Ä°HH ile birlikte Suriye'deki savaÅŸ maÄŸduru çocuklara tıbbi yardım ve psikolojik destek için hem bölgede hem de Ä°stanbul'daki ofislerinde rehabilitasyon çalışmaları yapan bir kuruluÅŸ. Çatışmalardan kurtulan çocuklar için hizmet veren AID'den uzman klinik psikologlar TuÄŸba Öztürk ve Hilal Mete, minik ruhlardaki hasarı gidermek için toplumun üzerine düÅŸen ödevlere önemle dikkat çekiyor.

KÄ°MSE KÄ°MSEYÄ° ÖLDÜRMÜYOR

Kilis'ten 30 kilometre içeride, Suriye'de Azez'e baÄŸlı bir köyde görev yapıyorlar. Buradaki Åžemmarin Mülteci Kampı'nda 5 bin 500 kiÅŸi kalıyor. ÇoÄŸunluÄŸu çocuklar. Yetim çocukların kaybı daha büyük. Ortada zaten bir vatan kaybı var. BirçoÄŸu da babalarının öldürülüÅŸüne ÅŸahit olmuÅŸ, hafızalara kazınan Banyas katliamı gibi. Babaları, çocuklarının gözleri önünde kesilmiÅŸ, parçalanmış. Konteyner kente getirildiklerinde duvar kenarlarına saklanan çocukların ilk korkuyu atmaları için bir yıllık uÄŸraÅŸ gerekmiÅŸ. 'Bir senede neyi aÅŸabildiler' diye sorduÄŸumuzda Hilal Mete'nin cevabı, 'Birlikte oynamaya baÅŸladılar. SosyalleÅŸmeye baÅŸladılar. Güven temin edildi. 'Buraya bomba düÅŸmüyor. Burada kimse kimseyi öldürmüyor, kimse kimseye zarar vermiyor' mesajını yaÅŸayarak aldılar. Bunu dille ifade etmek olmuyor, yaÅŸayarak öÄŸrenmeleri gerekli' ÅŸeklinde oluyor.

BÄ°TMEYEN SAVAÅžI ÇÄ°ZÄ°YORLAR

Uzman psikologlar, ruh dünyası yaralı çocuklara resimle ve oyunla ulaÅŸmaya çalışıyor. Hilal Mete, çocuklarla ilk diyaloÄŸun resimler sayesinde kurulduÄŸunu belirterek, 'Herhangi bir tema vermiyoruz. Ellerine boya ve kalem veriyoruz. Çocuk o anda neyle yoÄŸun onu görüyoruz. Çalışma böyle baÅŸlıyor, sonra oyuna geçiyoruz' diyor. Resim çizerken çocukların önemli bir kısmı bombalar ve savaÅŸa dair figürler kullanıyor. Resimler arasında çok ilginç bir çizim var. Çocuklardan biri iki kutu çizmiÅŸ, kenarlarını çok renkli boyamış. Her ikisinde de aynı figürler yer alıyor; renkli görüntünün yanında çocuÄŸun başına bombalar yağıyor. Kalbi yaralı çocuk iç dünyasını iÅŸte öyle anlatıyor. Bazıları ise ev çizdiklerinde çatı çizmiyor, konteyner çiziyor.

Moral yemek kadar ihtiyaç

Hilal Mete, yardımda temel ihtiyaç maddeleri kadar psikolojik desteÄŸin de önemli olduÄŸunu vurguluyor: 'Bizde bir yere yardım edilecekse önce temel ihtiyaçlar karşılanır. Bu, insanın hayatta kalabilmesi için çok önemlidir. Ancak aynı derecede eÄŸitim ve manevi açıdan o insanı, o çocuÄŸu desteklemek de gerekiyor. Ä°nsan manen boÅŸlukta kalınca dış tehlikelere açık olur. Almanya'da büyük vakıflarla çalıştım. Onlar maddi yardımla birlikte, psiko-sosyal desteÄŸi de götürürler. Bizde bu geri planda.'

YaÅŸlı insana döndüler

Suriyeli mültecilere sınırlarını açan Türkiye son günlerde sığınmacılarla halk arasındaki gerginliÄŸi tartışırken, toplumun Suriyeli misafirlere nasıl yaklaÅŸacağı da bir diÄŸer önemli nokta. Aynı havayı solumaya baÅŸladığımız mülteciler için 'SavaÅŸtan kurtuldular, yaralı da deÄŸiller, daha ne istiyorlar?' diye soranlara TuÄŸba Öztürk'ün cevabı ise ÅŸu ÅŸekilde oluyor: 'Mülteci olmak kötü bir ÅŸey. Çok zor. Ä°kinci sınıf olmak çok zordur. Bunu yaÅŸamamış olanlar anlayamıyor. Sizin dediÄŸiniz gibi 'Yarası beresi yok, bu ona yetsin' diye düÅŸünenler var. Ancak insanlar hayatlarından hep ÅŸikâyetçi. Evini deÄŸiÅŸtirmek istiyorsun, giysilerini sürekli deÄŸiÅŸtiriyorsun. Ä°stanbul'da Suriyeli çocuklar sokaklarda. EÄŸitim alamıyorlar. Kötü niyetliler için kullanıma açıklar. Bu çocukları kaybedebiliriz. Türk çocukları için bu riski 5 olarak puanlarsak, onlarınki 10.'

Peki birlikte çalıştıkları çocukların en büyük rahatsızlıkları nedir? Öztürk cevaplıyor: 'Fiziksel anlamda çocuklar güneÅŸten çok zarar görüyor. Konteyner kent. AÄŸaç yok. Kötü bir toprak. Çöl gibi. Tepede güneÅŸ. Ciltleri yaÅŸlı insana dönmüÅŸ çocuklar gördüm. Bu ileride çok ciddi problemler olarak geri dönecek. Ä°kinci olarak da eÄŸitim. Çocuklar yeterli eÄŸitim alamıyor. Okuma-yazma bilmeyen o kadar çok çocuk var ki.'

Hislerini de kaybettiler

SavaÅŸ yorgunu çocuklarda travmanın ilk belirtisi 'his kaybı'. Uzman klinik psikolog TuÄŸba Öztürk, bu sancılı süreci ÅŸöyle aktarıyor: 'Suriye'de çalışmaya ilk baÅŸladığımızda emosyon kartları götürmüÅŸtüm. Anime karakterler var. Her birinin yüzünde deÄŸiÅŸik bir duygu var, kimi üzgün, kimi kızgın. Karşıdaki çocuktan beklediÄŸim cevap, 'kızgın' ya da 'üzgün' demesi. Ä°lk fark ettiÄŸimiz ÅŸey çocukların duyguları tanıyamıyor olmasıydı. Anime karakterin kızgın haline bile çocuk 'ferhan' (mutlu) diyor ya da ÅŸaÅŸkına da 'öfkeli' diyebiliyor. Neden kızgın diye sorduÄŸumuzda kız çocuklarından aldığımız cevap, 'Annesi dövmüÅŸtür' ÅŸeklinde oluyor. Erkek çocuÄŸa sorduÄŸumuzda da, 'Belki birileri üstünü çiÄŸnemiÅŸtir, kafasına bombalar düÅŸmüÅŸtür' ÅŸeklinde çocukların aÄŸzından duyamayacağımız ÅŸeyler duyuyoruz.'

Mutlu deÄŸil travmatize

Öztürk ayrıca, çocukların travma yaÅŸadıktan sonra regresyon denilen gerileme dönemine geçtiÄŸine dikkat çekiyor: 'Travmada gerileme olur. Becerileri, yaÅŸları... Çok mutlu görünüyor ama aslında travmatize olmuÅŸ. Ä°lk travma yaÅŸandığında duygularınız kütleÅŸir. Mesela yetim çocuklardan birinin babası sokak ortasında satırlarla parçalanmıştı. Çocuk bunu gazeteci soÄŸukkanlılığı ile anlatıyordu, sanki haber sunuyordu. YaÅŸadıkları olayları anlatırken gülüyorlar. Hâlbuki bir kiÅŸi durumuna uygun emosyon göstermiyorsa bilin ki orada bir sıkıntı vardır. Kampta 5 yaşındaki bir çocuk kuÅŸ yavrusunu sıktı yere attı. Bu, o yaÅŸta bir çocuÄŸun davranışı deÄŸil. O çocuÄŸun savaÅŸ ortamından geldiÄŸini bilmeseniz de zarar görmüÅŸ olduÄŸunu anlıyorsunuz.'

Anne-çocuk rolü deÄŸiÅŸti

Uzmanlara göre, savaÅŸta eÅŸini kaybeden anne çok üzgün olduÄŸu için ailede rol deÄŸiÅŸimi yaÅŸanıyor. Çocuk anneyi mutlu etmek için sorumlu hissediyor. Süper bir çocuk oluyor, birden çok çalışkan oluyor. Erkek, baba rolü üstleniyor, kız çocuk daha olgun davranmaya baÅŸlıyor. Anne zayıftır ya da baba yoktur. Çocuklardan birinin bu rolleri üstlenmesi gerekir. Evin duygusal yükü o çocuÄŸun omuzlarındadır. Ä°lk baÅŸlarda bu, çocuk için tahammül edilebilir bir ÅŸey. Ancak o çocuk olduÄŸu için ve bu ona çok fazla olduÄŸu için psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor. Tabii bir de yaÅŸanmamış çocukluk kalıyor geleceÄŸe miras…

'Olgunluk' yanılsaması

Mete, rollerin deÄŸiÅŸmesiyle yaÅŸanan süreci ÅŸöyle izah ediyor: 'Bu durum çocuklarda çok derin izler bırakıyor. Anne diyor ki 'Benim çocuÄŸum çok olgun, çok yardımcı'. Anne çocuk oluyor ve bu durumun farkında deÄŸil. ÇocuÄŸa yükünü veriyor. Yaşı kaç olursa olsun o çocuk devreye giriyor ve teselliye baÅŸlıyor. Anne ise bunu iyi bir ÅŸey sanıyor.' Annenin bu durumun farkında olmadığını vurgulayan TuÄŸba Öztürk ise, 'Tedavi sürecinde bunun farkına varınca resim o kadar deÄŸiÅŸiyor ki! Anne kendisini toparlamaya baÅŸlıyor, depresif duyguları azalıyor, evde yeniden bir anne oluyor. Bunu indirekt yollarla anlatmaya çalışıyoruz. DoÄŸrudan söylenirse vicdan azabı oluyor' diye ekliyor.

'Neden yaşıyorum' sorgulaması

Çocukların travmaları henüz tedavi edilmiÅŸ deÄŸil, ÅŸimdilik üzerleri örtülmüÅŸ durumda. Peki ya anneler? Acının bir diÄŸer yanı da eÅŸlerini, çocuklarını kaybetmiÅŸ kadınlar. Uzmanlara göre, eÅŸlerini yitirdikten sonra çok ciddi bir yoksulluÄŸun ve yalnızlığın içine düÅŸüyor kadınlar. Akıllarına ilk gelen ÅŸey ise intihar etmek oluyor. Çocukların annelerinden daha iyi durumda olduÄŸunu söyleyen Mete, 'Anneler çok depresif, yorgun ve travmatik oldukları için çocuklarına tahammülleri yok. Sabır toleransları çok düÅŸük. Travmanın insanda neden olduÄŸu en büyük ÅŸey boÅŸluk duygusudur, 'Neden yaşıyorum ben?' ÅŸeklinde. Belki çocukları olmasa intihar edecekler. Çünkü çok fazla ölüm-intihar düÅŸüncesi var. Çocukları olduÄŸu için ve bu nedenle intihar edemedikleri için çocuklarından nefret eder hale geliyorlar' diyor.

Merhamet yorgunluÄŸu

'Irak, Gazze, Suriye, Burma ve daha birçok ülkede katliam ya da insani dram eksik olmazken, toplumda bir vicdan tutulması mı yaÅŸanıyor?' Buna TuÄŸba Öztürk'ün cevabı: "Bu tür görüntüleri çok fazla izlemekten duygu kütleÅŸmesi baÅŸlıyor, insanlar travmatize oluyor. Vicdansız olmuyoruz, belki bu merhamet yorgunluÄŸu, ÅŸaÅŸkınlık hali. Herkes acılara farklı tepkiler veriyor. Elimizde 'acı ölçer' yok ki! Kimin ne kadar acı çektiÄŸini görmüyoruz. O kadar çok acı var ki her tarafta. Ä°nsanların acı çekmediÄŸini düÅŸünmeyin, acı çekme tarzlarımızın farklı olduÄŸunu düÅŸünün. Hepimiz ÅŸu an ÅŸokun geçmesini bekliyoruz.'

'Babanı nasıl kaybettin' sorusu

Medyanın Suriyeli mültecilerle ilgili geliÅŸmeleri veriÅŸ tarzı, toplum üzerinde önyargıya dayalı bir yaklaşımın hâkim olmasına neden olabiliyor. 'Agresif mülteciler, ÅŸehir hayatını insanlara dar ediyor' gibi bir itiraz baÅŸlıyor. O halde medya dili nasıl olmalı? TuÄŸba Öztürk önemli bir noktaya dikkat çekiyor: 'Özellikle çocuklar yetim olarak adlandırılmak istemiyor. Direkt gelip, 'sen yetimsin, babanı nasıl kaybettin' diye soranlar oluyor. Belki o çocukla 2-3 yıldır çalışıyorum. O çocuk o sorunun sorulacağı bir duruma gelmemiÅŸ, gelmeyecek de zaten. ÇocuÄŸun yetimlikten baÅŸka meziyetleri de var. Onu gölgelemiÅŸ oluyorsunuz. Medya çok güçlü, çok etkili, ortak dil geliÅŸtirmeli. Bir kere sınırlar konusunda çalışmaları gerekiyor. Özgür medyaya inanıyoruz evet. Ancak sınırlarımız nereye kadar. Ä°kinci aÅŸamada da mahremiyet nedir ve nasıl ifade edilmeli meselesi geliyor.'

Ä°yilik meleÄŸi sendromu

'Psikologlar bu kadar büyük acılar yaÅŸamış insanlarla çalışırken kendilerini nasıl kontrol edebiliyor?' Mete bu soruyu ÅŸöyle yanıtlıyor: 'MesleÄŸe yeni baÅŸlayanlara anlatıyoruz. Bizim sihirli bir deÄŸneÄŸimiz yok, acı ÅŸeyler göreceksiniz, savaÅŸ bölgesi ya da diÄŸer yetimlerle çalışırken üzüleceksiniz, neden böyle diye sorgulayacaksınız. Ancak ÅŸunu unutmayacaksınız bizim sihirli bir deÄŸneÄŸimiz yok. Kaderin üstünde kader var, biz bunu belirleyecek deÄŸiliz. Allah'tan daha merhametli deÄŸiliz. MesleÄŸimizi yaparız. Belli sınırlarımız var, her ÅŸeyi deÄŸiÅŸtiremeyiz. Buna 'iyilik meleÄŸi sendromu' diyoruz.'

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.